Öcalan'ın İmralı'dan ilk röportajı
Abone olVe Abdullah Öcalan, Türk basınına ilk kez röportaj verdi. Röportajda Kürt Sorunu'nu ve çözümü için beklentilerini dile getirdi. İşte çok konuşulacak o röportaj...
Türk basınında bir ilk yaşandı. Akşam gazetesi, İmralı'da ömür
boyu hapse hükümlü olan Abdullah Öcalan ile röportaj yaptı.
Gazete Öcalan'n "Boykot mesajdı diyalog
sürmeli" manşetiyle okurların karşısına çıktı...
Terör örgütünün ilan ettiği ateşkese 5 gün kala Öcalan'ın bakışını Özlem Akarsu Çelik yazdı. 27 Ağustos'ta gerçekleşen görüşme Adalet Bakanlığı'nın resmi görevlisinin gözetiminde kayıt altına alındı.
Haberin hikayesini anlatan Çelik, Öcalan ile görüşmek isteyen dünya basınının önde gelen temsilcilerini geride bıraktığını avukatların kendisine söylediğini de yazdı.
ROLÜMÜ OYNARIM
Peki Öcalan ne ne diyor? Özellikle de ateşkesin biteceği 20
Eylül tarihi için. Hükümetten bir adım beklediğini şu sözlerle dile
getiriyor: 'Eğer, hükümet tarafından belli adımlar
atılırsa, o zaman aklımı mantığımı kullanarak rolümü oynarım.
Gelişme olmazsa ben sorumluluk almayacağım'
Özlem Akarsu Çelik sordu, Öcalan İmralı'dan işte bu cevapları verdi. İşte olay röportaj:
ASKERLER İSTİHBARİ AMAÇLI GELİYORDU SİVİLLERLE DİYALOG
İÇİN GÖRÜŞÜYORUZ
- Kimler Abdullah Öcalan'la görüşüyor? Görüşmelerde Kürt
sorununun çözümü konuşuluyor mu? PKK'nın süreli silah bırakmasının
bu görüşmelerle ilgisi var mı?
İmralı'ya getirildiğim
ilk günden bugüne kadar defalarca değişik heyetler benimle görüştü.
İlk dönemler askeri ekiplerdi ve daha çok istihbari görüşmeler
yapmak istiyorlardı. Ben ise görüşmeleri diyalog ve müzakere
niteliğine dönüştürmek istiyordum. Dolayısıyla ilk dönemlerde
yapılan bu görüşmelerden sorunun çözümüne hizmet edecek sağlıklı
neticeler elde edilemedi. Son dönemlerde benimle görüşen ekip,
sivil bir ekip özelliğini taşıyor. Burada yaptığım görüşmeler daha
çok diyalog düzeyinde.
BENİMLE GÖRÜŞMELER DEVAM EDİYOR...
Bu
görüşmeler belli bir düzeyde devam ediyor. Kürt sorununun
adil-demokratik çözümü isteniyorsa bu görüşmelerde Kürtlerin
temsilcileri siyasi özne olarak kabul edilmeli ve soruna gerçekçi
bir perspektifle bakılmalıdır. Kürt sorununun çözümü için illa ki
benimle görüşülsün demedim. Önemli olan bu konuda devletten doğru
samimi adımların gelmesidir. Yoksa muhatap BDP olur, PKK olur, ben
olurum fark etmez. Demokratik açılım sürecinin başlarında
hazırladığım yol haritasında sorunun nasıl ele alınıp çözüleceğine
ilişkin bir çalışmam oldu. Ancak şu an nerede tutuluyor onu bile
bilmiyorum. Burada, sorunun çözümü için aylarca üzerinde
çalıştığım, emek verdiğim 156 sayfalık yol haritası devlet
tarafından görmezden gelindi, kamuoyuyla paylaşılmadı.
TÜRKLERLE KÜRTLERİN APO ALGISI TEZAT BUNU
BİLİYORUM
Kürt sorunu gibi tarihsel sorunlar çözülmek
isteniyorsa eskinin psikolojik algılanmaları aşılmak zorundadır.
Sorunun çözümüne katkı sunanların sıfatı ya da tarafı ölçü
olmamalı. Şunun farkındayım, Kürtler ve Türklerin beni
algılayışlarındaki tezatlığı biliyorum. Bu nedenle bütün bu
ayrıntıların göz ardı edilmemesi gerektiğini de düşünüyorum.
12 yıldır İmralı'da Kürt sorununun demokratik çözümü için çaba sarf
ettim ve bundan sonra da imkanlarım ve sağlığım elverdikçe
sarf edeceğim.
EĞER GÖRÜŞMELER KESİLİRSE...
Referandum
sonrası 13-20 Eylül arası bazı şeyler daha çok netleşir. Eğer bu
tarihe kadar bir gelişme olmazsa ben sorumluluk almayacağım. Eğer
belirli adımlar hükümet tarafından atılırsa o zaman rolümü oynamaya
çalışacağım. Doğrudur benimle görüşmeler oldu, oluyor. Eğer
görüşmeler aniden kesilir ve kapsamlı bir yönelim olursa benim
burada yapabilecek bir şeyim kalmaz. Görüşmeler devam ederse ben
aklımı, mantığımı kullanarak rol alabilirim.
ETNİSİTEYE VE COĞRAFİ SINIRLARA DAYANMAYAN DEMOKRATİK
ÖZERKLİK
- Dediniz ki, 'Kürtler, BDP, DTK (Demokratik Toplum Kongresi)
nasıl bir yaşam isteyeceklerini tartışıp karar verecekler. KCK, PKK
demokratik özerklik sistemi içinde kendi yerini belirleyecektir.'
Kürtler demokratik özerklik diyorlar ama özellikle bunun bölgeye
ekonomik açıdan büyük darbe vurmasından, yoksullaşmaktan, bölgede
yalnız kalmaktan korkuyorlar. Ayrıca ABD'nin bölgeye ilişkin
politikalarına dair kaygıları da var. Herkesin yanıtını merak
ettiği bir başka soru da batıda yaşayan Kürtler ne
olacak?
Demokratik özerklik, Türkiye'de yanlış tartışılıyor. Bizim ortaya koyduğumuz demokratik özerklik projesi etnisiteye ve coğrafi sınırlara dayanmıyor, demokrasiye dayanıyor. Toplum, merkezi devleti sınırlayarak kendi yetkileriyle kendini yönetecektir. Önemli olan devletin sınırlandırılmasıdır. Bahsettiğimiz demokratik özerklik sadece Kürdistan'a ilişkin değil, Ege, Karadeniz, Orta Anadolu'ya da ilişkindir. Ulus-devlet anlayışının halklara dar geldiğini, yetmediğini görmek zorundayız. Amerika bu modelin uygulayıcısıdır ama bu model Ortadoğu'ya kesinlikle uymaz.
CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA VARIZ, İÇİNDE
YOKUZ
Biz demokratik özerklik derken bir tarihsel
haksızlığa vurgu yapıyoruz. 'Cumhuriyetin kuruluşunda varsınız ama
içinde yoksunuz' haksızlığıdır bu. Benim demokratik özerklik
anlayışım, Türkiye'nin cumhuriyet tarihine de bir eleştiri
sunmaktadır. Demokratik özerklik 1919-1922 yıllarının
güncellenmesidir. Biliniyor; o yıllarda Mustafa Kemal, Erzurum'daki
Kongre'sine, delegeliği düşen Bitlis delegesinin yerine, Bitlis
delegesi olarak yani Kürt delegesi olarak katılıyor. İşte biz bu
tarihin güncellenmesini istiyoruz.
BEYAZ TÜRKLER FAŞİZM UYGULUYOR!
Beyaz
Türklerin uyguladığı faşizm diğer tüm farklılıkları yok sayıyor.
Cumhuriyet tarihinde yaratılmak istenen ulus kimliği Türklük
kimliğidir. Bir ulus inşa etme adına bütün farklı dil ve kültürler,
kimlikler ve inançlar tek tipleştirilmeye çalışılmıştır. Türkiye'de
var olan bu ulus-devlet anlayışını her kesim bir köşeden yontmaya
çalışıyor. Böyle bir süreç başladı. Kürtlere düşen görev belki de
bu konularda öncülük etmektir. Demokratik özerklik, ulus-devlet
karşısında en doğru, uygulanabilir seçenektir. Sadece Kürtler için
değil her yerde, Türkiye'de, Ortadoğu'da uygulanabilir. Ulus-devlet
belki hemen aşılamaz, bunun farkındayız ancak ulus-devletle
yetinmeyeceğiz.
Dışarı çıkma talebim yok ama....
- Kendinizi Kürt halkının lideri olarak mı
görüyorsunuz? Hapisten çıkma talebiniz var mı?
Ben
hiçbir zaman kendimi bu tür sıfatlarla tanımlamadım. Öcalan bu işe
hangi saiklerle bulaştı diye merak edenlere benim annemle ilişkim
iyi bir örnektir. Yedi yaşında okula başladığımda baktım ki
anadilimden farklı bir dili öğrenmek zorunda bırakılıyorum. Bir
çocuk olarak korktum, yabancı bir dili nasıl öğreneceğim diye
düşündüm, çok zoruma gitti. O çocuk zihniyetimle annemin beni bu
kültürel soykırımdan kurtarmasını bekledim ve bunu yapamadığı için
annemle çok tartıştım. Evden çıktıktan sonra ve annem ölünceye
kadar bir kez bile telefonda onunla konuşamadım. İsyanım o kadar
büyüktü ki, ölüm döşeğindeyken bile annemi arayamadım. Bunun
acısını hala yaşıyorum.
Tartışmalarımda anneme 'Tavuklar bile kendi yavrularıyla kendi
anlayacağı dilden konuşuyor, anlaşıyor, yavrularını koruyor, sen
bunu neden yapmıyorsun?' diyordum.
İşte benim meselem, Apo'yu ortaya çıkaran gerçeklik budur. Bu
gerçekliği ortaya çıkaran, bugün herkesin üzerinde tartıştığı ve
büyük oranda kabul ettiği Kürt sorunudur! Bu sorunun
çözülmesi için şahsıma ilişkin herhangi bir talebim hiçbir zaman
olmadı. İmralı'da ya da dışarıda olayım diye bir gündemim yok.
Sorunun çözümünde taraflı tarafsız rol almam isteniyorsa mevcut
koşullarda bir şey yapamayacağım bilinmelidir. Ancak koşullar
oluşturulursa demokratik çözüm ve barış için elbette rolümü
oynarım.
İSTESEYDİK REFERANDUMU KAYBEDERLERDİ
- BDP'nin boykot kararı olmasaydı sizin deyiminizle
'Kürtler kendilerini doğrudan ilgilendiren bir husus barındırmayan'
bu anayasa paketine 'Evet' der miydi?
Biz Türkiye
Cumhuriyeti'ne, devletine ve hükümetine demokratik çözümü,
demokratik anayasayı dayatmak için boykot kararı aldık, doğrudur.
Biz isteseydik bu referandumu kesin kaybederlerdi. Biz 'Hayır'
deseydik, bu değişiklik paketinin geçmesi imkansız hale gelirdi.
Erdoğan'a son bir şans verdik, bunu iyi görmesi gerekir. Umarım
bundan sonra demokratik anayasa ve demokratik çözüm konusunda
olumlu gelişmeler olur.