Öcalan'dan bir ilginç benzetme daha
Abone olBDP milletvekili Pervin Buldan, dokuz kez katıldığı İmralı görüşmelerini anlattı.
Buldan'ın aktardığına göre Öcalan son görüşmede 'Drogba'
örneğini verirken süreç için 'rodeo atı' benzetmesi de
yaptı.
Buldan ayrıca her görüşmede masanın üzerinde bir dosya
olduğunu ancak Öcalan'ın açmadığını söyledi.
BDP Iğdır milletvekili Pervin Buldan, çözüm sürecinde köprü vazifesi gören İmralı heyetinde 9 kez yer alan bir isim. Buldan, İmralı atmosferini Radikal yazarı Ezgi Başaran'a anlattı. İşte yazarın taşıdığı o röportaj:
İmralı’ya giden heyet içinde 10 görüşmeden 9’una
katılarak değişmeyen bir tek siz varsınız. Bu beklediğiniz bir şey
miydi?
Doğrusu bu heyet içinde yer almayı bile beklemiyordum çünkü biz bu
tür şeylerde kurumsal olarak temsil edilmekten yanayız. Eşbaşkanlar
varken benim bir anda heyetin içine girmem farklı bir duygu
yarattı. Ama Başbakan’ın “Şemdinli’ye gidenler İmralı’ya gidemez”
demesiyle kendimi o heyet içerisinde buldum. Tedirginlik de yaşadım
aslında.
Nasıl bir tedirginlik?
Nasıl gideceğim, ne yapacağım diye çok uykusuz kaldım. Sonuçta bir
liderle görüşecek, onunla tartışacaktım… Bir anda bir kimya
değişikliği yaşadım. Ama oraya gidip o masaya bir defa oturduktan
sonra rahatladığımı hissettim. Kaygılar, soru işaretleri yok olup
gitti. Toplamda 9 sefer görüştüm, tabii şu anda çok rahatım.
Başta öyle değil miydi?
İlk defa gördüm onu (Öcalan’ı kastediyor-eb) ben hayatımda. O
yüzden gitmeden evvel çok heyecanlıydım, sorduğu sorulara cevap
verebilecek miyim diyordum. O halim bitti. Toplantılarımızı küçük
bir odada yapıyoruz. Bizi ayakta karşılıyor. Sonra hemen masaya
oturup başlamamızı istiyor.
Masada hep bir dosya varmış, ne var o dosyanın
içinde?
Evet her toplantıya o dosyayı getiriyor fakat hiç açmıyor. Yani her
ihtimale karşı mı getiriyor bilmiyorum ama hiç açmıyor. Gözlüğü ve
kalemini de üstüne koyuyor. Aslında sadece bir toplantıda o dosya
açıldı. Kandil’e, BDP’ye ve Avrupa’ya göndereceği mektupları
çıkarmak içindi. Onun dışında dosyaya ya da bir nota bakarak
konuşmuyor.
Yanınızda MİT’ten hep aynı kişi mi oluyor?
Evet bir kişi ve 9 seferdir de aynı kişi. Toplantı öğlen başlıyor,
hava kararana kadar sürüyor. Geçen sefer 4 saat sürmüştü, bu sefer
2.5 saat sürdü çünkü yolda gelirken kosterimiz bozuldu. Bir saatlik
yolu 2 saatte gidince, toplantı süremizden yemiş olduk. Toplantının
süresinin bittiğini genelde yanımızdaki görevli söylüyor. Sonra
Sayın Öcalan, “Sormak istediğiniz bir şey var mı?” diye son sözü
bize veriyor. Varsa soruyoruz. Hava durumu çok önemli çünkü biz
kosterle dönüyoruz, görevli ise helikopterle. O nedenle karanlık
olmaması isteniyor.
Bir toplantıda Öcalan’ın fotoğrafını çektiniz ama
kamuoyuyla paylaşmanıza izin verilmiyor mu?
Biz Adalet Bakanı’na şöyle demiştik: Bir fotoğraf çekmek istiyoruz
çünkü herkes merak ediyor. 15 yıldır İmralı’da yaşayan Öcalan’ın
son hali nasıldır diye… Yaşlanmış mı, değişmiş mi soruyorlar. Bakan
çekmemize izin verdi ama şimdi paylaşmamıza izin vermiyor. “Ben siz
hatıra olarak çektirin diye izin vermiştim, basınla ve kamuoyuyla
paylaşılmamasını istiyorum” dedi. Biz de fikrinin değişmesini
bekliyoruz.
Hatıra demişken… Sizin ilk görüşmenin tutanaklarında bir
sözünüz var. Öcalan’a “Sizden bir parça almak istiyorum” demiştiniz
ve bu tartışılmıştı. Sadece hatıra mıydı yoksa Kandil’e ve
Avrupa’ya görüştüğünüz kişinin Öcalan olduğunu kanıtlamak için bir
araç mı?
Bende kalsın diye bir şey istemiştim ama Sayın Öcalan iki şey
verdi. Bir tanesi kalemdi. Bildiğimiz bir tükenmez kalem. Diğeri de
‘Sevgi ve saygılarımla’ yazıp imza attığı bir kart. Kalemi
Kandil’de KJB’ye (PKK’nin kadın örgütlenmesi) verdim. Sadece kart
bende kaldı. Kandil ve Avrupa’nın bu tarz bir kanıt aramışlığı yok.
Zaten mektupları hep el yazısıyla yazmıştı biliyorsunuz. Bugüne
kadar bakanlıktan hiç fotokopi almadık, hep orijinal mektupları
aldık.
9 sefer gittiniz, Öcalan ve MİT arasında bugüne dek
yapılmış görüşmelerin kâğıda dökülmüş bir haline, 3 aşamayı
belirten yazılı bir protokol metnine rastladınız mı?
Ne öyle bir şey gördük, ne de kendisi öyle bir şeyin var olduğunu
söyledi. Yani kâğıt üzerinde olan tek bir şey var, kendi yazdığı
mektuplar. Yalnız bu son görüşmemizde devlete yeni bir mektup
yazdığını ifade etti. Ama göstermedi, sadece içeriğini aktardı.
Yeni bir formata geçilmesi gerektiğini anlatan bir mektup. “Ben
devlete bunları yazdım, siz de sözlü olarak Kandil’e aktarın” dedi.
O yüzden önümüzdeki hafta Kandil’e bir yolculuğumuz olacak.
Kandil’e de ilk kez bu vesileyle mi gittiniz?
Evet ilk kez. O zaman da heyecanlandım. Neyle karşılaşacağımı tam
kestiremiyordum. Oradaki insanların mütevazılığı beni çok şaşırttı.
Kandil’le toplantılarımız, önce bizim İmralı’yla olan görüşmeleri
aktarmamızla başlıyor, sonra onlar bize fikirlerini aktarıyor.
Sonra biz o sözleri alıp İmralı’ya iletiyoruz.
Hükümet, Kandil’in ne dediğini size sormuyor
mu?
Soruyor. Biz Kandil’den dönünce hükümete görüşmenin detaylarını
aktarıyoruz. Ama tüm bu trafik, süreci yavaşlatıyor. Son
görüşmemizde Sayın Öcalan şunu ifade etti: “Ben çekilmenin
tamamlanma tarihi olarak 1 Haziran’ı vermiştim ama teknolojinin bu
kadar gelişmiş olduğunu göz önünde bulundurarak. Bu insanlar 2
günde kat ettikleri yolu araçlarla 2 saatte gidebilirdi ve süreç
belki daha ileri bir aşamada olabilirdi.” Bu yavaşlık bizim gidip
gelmelerimiz için de geçerli.
KCK’nin çekilmeyi durdurmasıyla ilgili yorumu tam olarak
neydi?
“Yapacakları başka şey yoktu” dedi.
“Kandil başka şey diyor Öcalan başka” diyenlere bir şey
diyor mu?
Ben hem Kandil’le hem İmralı’yla yaptığımız görüşmeler sonucunda
ikisi arasında hiç kopukluk göremedim. Kandil, Öcalan’dan gelen her
sözü, her cümleyi birebir yerine getiriyor. Biliyorsunuz ki Sayın
Öcalan’ın ifade şeklini anlamak çok kolay değil aslında. Biz
ağzından çıkan her kelimeyi not alıyoruz. Hele ben hiçbir noktayı
atlamıyorum. Ve Kandil bu en küçük noktaya kadar her şeyi
yorumluyor.
Öyleyse arada farklı bir dil var mı
diyorsunuz?
Aralarında farklı bir anlaşma seviyesi var denebilir. Çünkü 40 yıl
birlikte hareket etmiş kişilerden bahsediyoruz. O notların içinden
cımbızla çektikleri bir cümle bile süreci farklı bir yöne
evriltebilir. Belki biz o cümleyi görünce anlamayız, hükümet
anlamaz ama Kandil çok iyi anlar. Aradaki fark bu aslında.
İmralı’da tuttuğumuz notlar biz Kandil’e gitmeden onların eline
ulaşıyor. Mesela bizim pazar günkü görüşmenin notları şu anda
ellerindedir. Sonra biz gidip yüz yüze bir daha anlatıyoruz. Öcalan
da İmralı’ya her gidişimizde bize soruyor zaten: “Kandil’e gittiniz
mi?”
9 toplantıyı karşılaştırsanız, Öcalan’ın yaklaşımlarının ne
yöne değiştiğini söylersiniz?
Öfkelendiği oluyor. Sürecin tıkandığı zamanlarda. Ya da mesela
hükümet adım atmıyor başlığını açarken. Bundan bir önceki
görüşmemizden sonra bir miktar umutlarımı yitirmiştim. Acaba süreci
bitirmekle ilgili bir şey der mi diye endişelenmiştim. Ama son
görüşmemizde yeniden umutlandım. Süreci bitirmemek için çaba sarf
ettiğini gördüm. Daha sakindi, çok öfkelenmedi. Genelde kadın
özgürlüğünü konuşurken çok sakin oluyor. Hemen her toplantıda da
kadın hak ihlalleriyle ilgili bir yorumu oluyor. Ve genelde kadın
konusunu benim üzerimden örneklerle anlatıyor.
Ne gibi?
Ben feodal bir aile yapısından çıktım. Eşim öldürüldü. Şimdi
milletvekiliyim. Ona göre burada bir başarı öyküsü var. Gerçekten
de zordur benim yaşadığım yerlerden, yani Hakkâri Yüksekova’dan bir
kadının yükselmesi. Ben aynı zamanda aşiret geliniyim. Evliliğimin
ilk yıllarında tek başına çarşıya çıkmama izin verilmezdi. Bütün
bunları nasıl aştım bir ben bilirim. Gerçekten yaşantım kadın
özgürlük mücadelesine örnek teşkil edebilir.
Öcalan “Diyalog süreci bitsin, müzakere başlasın”
demiş...
Devlet 4 yıldır, Sayın Öcalan’la görüşüyordu. O, diyalog süreciydi
ama bugün artık bunu aşmak ve müzakereye geçmek gerekiyor. Son
toplantıda “Bir dönem bitti, şimdi yenisine geçiyoruz” dedi.
Biz 1 yıldır müzakerede olduğumuzu
zannediyoruz...
Biz de sizin dediğiniz gibi olduğunu düşünüyorduk. Sonuç itibariyle
1., 2., 3. aşamadan söz ediliyordu. Ama 1. aşamada her şey çok
sağlıklı olmadı. Demek ki devlet hükümete, Başbakan’a söz
geçiremiyor. Onu ikna edemiyor. Çünkü Sayın Öcalan, MİT’le, yani
devletle yaptığı görüşmelerde sıkıntı olmadığını söylüyor. Fakat
süreç ilerlemiyor. Son görüşmemizle ilgili futbolcu (Drogba) örneği
anlatıldı ama daha ilginç bir örnek vermişti: “Süreci lunaparktaki
rodeo atlarına benzetiyorum. Hareket ediyor ama ilerlemiyor.
Hükümet ilerlediğini sanıyor ama bu at ilerlemiyor.” “Evet” diyor,
“1 yılda kazanımlarımız oldu. Bu nedir? Askerin ve gerillanın
ölmemesi. Ama daha ileri bir yol kat edemedik.” Hükümette çok suç
bulmuyor, daha çok paralel bir devletin süreci engellediğini ifade
ediyor. JİTEM ve Gladyo’nun devreye girdiğini düşünüyor.
Onlar Ergenekon davasıyla temizlenmedi mi?
Biz öyle düşünmüyoruz.
Çıkacak demokratikleşme paketinde ne olursa güveni
artar?
Şu olursa süreç devam eder dediği bir yasa değişikliği yok. “KCK’li
tutsaklar bırakılsın” türü şeyler söylemiyor, daha genel konuşuyor,
bütün olarak görüyor. Paketle ilgili de ciddi beklenti içinde
değil.
Hükümete “Adım at” derken “Yasa çıkar” demiyor
muydunuz?
Sayın Öcalan stratejik konuma getirilirse yani her kesimden insanla
görüşebilmesinin önü açılırsa ve onunla paralel yasa değişiklikleri
yapılırsa anlamlı olur. Örneğin TCK’daki bazı maddeler değişmeli,
Terörle Mücadele Yasası kalkmalı. Devlete yazdığı son mektubunda
bunları detaylandırmış.
Ne öneriyor mesela mektupta?
Meclis’te bazı komisyonların kurulmasını. Güvenlik, ekonomi, hukuk
gibi 8 komisyon. Bu komisyonlarda yeni yasal düzenlemeler
yapılmasını öneriyor. Bir de akademisyenler, yazarlardan oluşan bir
izleme kurulunun süreci denetlemesini istiyor. Bu paketten TMK, TCK
ve bu komisyonlarla ilgili bir şey çıkarsa güven verici olur ama en
son Beşir Atalay ve Sadullah Ergin’le 4 saat görüştük, pakete
ilişkin tek bir şey işitemedik. İlginçtir, çok gizli
tutuyorlar.