Öcalan'dan BDP'ye Gezi Parkı fırçası!
Abone ol"Gezi Parkı" olaylarını iyi okumak gerekir diyen Ahmet Türk, bu konuda Öcalan'dan eleştiri aldıklarını ifade etti.
DTK Genel Başkanı Ahmet Türk Radikal'e
çarpıcı açıklamalarda bulundu. Gezi olaylarının Kürtler ve Türkler
arasında bir bağ oluşturduğunu ifade eden Ahmet Türk, Abdullah
Öcalan'dan 'Gezi' uyarısı aldıklarını açıkladı.
Türk, "Gezi'yi iyi okumak gerekir. Hatta Öcalan bu konuda
bizi eleştirdi. Gezi'yi iyi takip edemediğimizi belirtti"
dedi.
Kürtler'e karşı halkın algısının değişmesinin zor olduğunu belirten
Türk, bunun nedenini de şöyle açıkladı; "Devlet son 30
yılda Kürtler'i canavarlaştırdı"
İşte Ahmet Türk'ün Radikal'e verdiği röportajdan önemli
başlıklar;
KÜRT KONFERANSINDA BELİRLENEN YOL
- Ulusal Kürt Konferansı’nın hazırlık komitesinde nasıl bir yol
belirlendi, en önemli cümle neydi?
‘Ortadoğu’da kazanın kaynadığı bir süreçte Kürtler ne yapmalı, ne
yaparsa demokrasiye ulaşır’ temel soruydu. Yaşadıkları ülkelerde
Kürtler kendi geleceklerine karar verir konuma nasıl gelebilir
denildi. Yine barışçıl bir dil öne çıktı bana kalırsa. Birlikte
yaşadığı halklarla eşit ve adil bir yaşamı nasıl
gerçekleştireceğini araştırmak derdi çünkü.
Kimin nerede yaşayacağına Suriye, Irak, İran ve Türkiye Kürtleri bir araya gelerek mi karar verecek bundan böyle? Bu bir kongredir, elbette birlikte tartışılır ama Kürdistan’ın 4 parçası bir araya geldi gibi yorumlamamak lazım. Çünkü herkesin geleceği biraz da içinde yaşadığı ülkeye bağlı, kimsenin farklı bir derdi yok. Ama birbirimizin gelecek hayallerine nasıl katkı sağlayabileceğimiz de böyle bir konferansın önemli bir konusudur tabii.
- Teker teker üstünden gidelim mi… Suriye, Irak, İran ve
Türkiye’deki Kürtlerin gelecek tahayyülleri nasıl?
Suriye Kürtleri demokratik bir Suriye’de bir statüye sahip olmak
istiyor. Bunun demokratik otonomi mi federasyon mu olacağı biraz da
Suriye’nin akıbetine bağlı. Bunu Suriye’den kopma şeklinde
yorumlamamak lazım. Irak’taki Kürtler şu andaki statüyü muhafaza
edip, anayasal güvence bakımından geliştirmeyi istiyor. Türkiye’ye
gelirsek… 30 yıllık bir savaştan ve bilinçlenmeden sonra Kürtler
eşit yurttaşlık temelinde bir yaklaşımın ortaya çıkmasını istiyor
ve Türklerle birlikte yaşamayı esas alıyor.
- Bu esasın içinde statü yok mu?
Türkiye devletinin Kürtlerin bir halk olduğunu anlaması ve ona göre
siyaset oluşturması gerek. Eğer böyle yaparsa, Kürtlerin kendi
bölgesinde yönetime katılması, bölgenin şu andaki gibi tamamen
merkezden yönetilmemesi lazım. Elbette Kürtler kendilerini artık
demokratik, özerk bir yapıda görmek istiyor. Türkiye’de de böyle.
Bunda ne var…
- Bu konuda Türkiye devletiyle
anlaşamıyorsunuz…
Anlaşamadığımız bir bu olsa… Bu taleplerimizden sadece biridir. Ve
eğer Türkiye devleti Kürtlerin bir halk olduğunu kabul ederse, bu
bir problem olmaz. Yani bugün Kürtler bir statü istiyor ama yarın
diline, kültürüne saygı gösterildiği zaman belki de farklı bir
anlayışla bu kucaklamayı sağlayabiliriz. Bu da mümkün ama Kürtlerin
statü talebini de Türkiye’yi bölmek olarak görmemek lazım.
- Öcalan 1990’ların ortalarından beri özerklik türü
statülerden çok Ortadoğu’daki Kürtlerin bir konfederalizm
mantığında yaşamasını önermiyor mu?
Öcalan’ın önerdiği aslında sadece Kürtlerle ilgili değil
Ortadoğu’nun tüm halklarının Avrupa Birliği’ndeki sisteme benzer
bir sistemle yaşaması. Bu Ortadoğu’daki savaşı, kini, öfkeyi
sonlandıracak bir proje ve elbette bunun içinde Kürtler de var ama
sadece Kürtler yok. Ben 1993’ten beri Sayın Öcalan’ı tanırım.
Milliyetçi damarla bir halkı bir yere taşımanın tehlikesini o
zamandan beri söyler. Bizim için önemli olan halkların bir arada
yaşamasını sağlayacak iradeyi oluşturmaktır der. Son sürece
yaklaşımında da onu görüyorum. Halklar arasındaki gerginliği sona
erdirmek, demokrasiye ulaşmak için bir yol haritası sundu. Ve belki
de kendini riske atarak bu süreci götürdü.
- Niye riske attı?
30 yıllık bir çatışma ve kırılmadan sonra Kürtlerin taleplerini
belki de asgariye indiren bir yaklaşımı ortaya koyması, barış için
kimi fedakarlıklarda bulunması Kürtlerde zaman zaman tepkilerin
gelişmesine de sebep olabilir. O nedenle risk diyorum.
- Öcalan Kürtlerin taleplerini asgariye mi
indirdi?
Asgariye indirmenin ötesinde sorunun çözümüne katkı sunacak bir
yaklaşımı benimsiyor. Ölümlerin önüne geçmek için elinden geleni
yapıyor, onu söylüyorum. Elbette ki Kürtlerin taleplerinden asla ve
asla vazgeçmez. Ama bu taleplerin gerçekleşmesi için pazarlıklardan
çok halkların birbirini anlayabileceği bir yaklaşımın ortaya
çıkmasını önemsiyor.
- Kürtler bu yaklaşıma ne diyor?
Ben Kürtlerin Öcalan’ı çok iyi anladığını düşünüyorum. Tabii ki
bazı radikal ve bugüne kadar hiç bir bedel ödememiş insanlar
eleştiri getirebilir. Normaldir çünkü onların tuzu kurudur.
- Türkiye kamuoyunun son zamanlarda Kürt sorununa
bakışında olumlu bir fark görüyor musunuz?
Devlet son 30 yılda Kürtleri o kadar canavarlaştırdı ki, bu
politikasını değiştirmediği sürece halkın algısının değişmesi de
zor. Fakat özellikle Gezi olaylarından sonra tarafların birbirini
en azından anlamaya çalıştığını gördüm. Eskiden Diyarbakır’a gaz
atıldığında, TOMA’lar insanların üstüne yürüdüğünde kimse aldırış
etmiyordu. Şimdi İstanbul’un ortasında bu yaşanınca dediler ki,
bize burada bunu yapıyorlarsa Diyarbakır’da Kürtlere kimbilir neler
yapıyorlar. Bunun denmesi çok önemlidir, o nedenle Gezi’yi iyi
okumak gerekir. Hatta Öcalan bu konuda bizi eleştirdi.
- Nasıl eleştirdi?
Gezi’yi iyi takip edemediniz dedi. Elbette o da bazı siyasi
partilerin, Ergenekon türünden güçlerin oraya konmak istediğini
gördü fakat sonuç itibariyle Gezi’deki halk bunlara pabuç
bırakmadı, önemli olan da budur. Öcalan bu süreci çok yakından
izledi ve bizi o manada eleştirdi.
- BDP olarak, hükümeti kızdırırsak çözüm süreci zora
girer, en iyisi biz bu Gezi olaylarına fazla girmeyelim dediniz
mi?
Asla böyle düşünmedik. Ama CHP gibi de genel başkanıyla oralarda
boy göstermeyi, halk hareketine gölge düşürmek olarak gördük ve
yapmadık. Yoksa biz barış istiyoruz diye hükümetle birleşmiş
değiliz. Asla böyle anlaşılmasını da istemeyiz. Barışın önünü
tıkamıyoruz ama muhalefetimizi yapıyoruz. Bize bu konuda haksızlık
yapılıyor.
- Bu süreçte asıl muhattap konumunda Kandil ve
İmralı’nın olması BDP’yi yıprattı mı sizce?
Bu tür müzakerelerde ön şart koşulmaması gerekir ama hükümet önce
silah, önce geri çekilme dediği için doğal olarak PKK öne çıkıyor.
Şunu da unutmamak gerek; Kürt siyasi hareketi biraz da PKK
etrafında şekillendi. Yani önce PKK vardı. Siyasi partiler ondan
sonra oluştu. Halbuki çoğu yerde öyle değil, mesela Afrika’da önce
siyasi parti vardı, silahlı örgüt onlardan doğdu. Bizim durumumuz
biraz Sinn Fein-IRA örneğine benziyor. Geçtiğimiz hafta onlarla
buluştuğumuzda ben özellikle sordum: ‘Bugün asıl söz sahibi kim,
IRA mı Sinn Fein mi?’ Sinn Fein’i öne çıkarmak istediklerini
söylediler. Barış sürecinin bu ilk adımları geçildikten, hukuki
kısımlara gelindikten sonra BDP’nin rolü artacak, şüphe
olmasın.