İNTERNETHABER.COM- PKK'nın kuruluş aşaması ve örgütlenmesi ile örgütün Suriye kolu PYD'nin bölgeye hakim olmasıyla sonuçlanan süreç birbirine çok benziyor. 12 Eylül 1980 darbesiyle beraber başlayan baskı rejiminden Kürt hareketi de nasibini aldı. Çok sayıda Kürt vatandaş yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Suriye’ye gidenler Filistin eğitim kamplarına katıldı, Avrupa’ya iltica edenlerse üniversiteler ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla Kürt Sorunu'nu Batı’ya anlatmaya başladı. Abdullah Öcalan, 1999 yılında yakalandıktan sonra verdiği ifadesinde, örgütün silahlı faaliyetlerini 1984 öncesi ve sonrası olarak ikiye ayıracaktı. Öcalan ifadesinde, ‘Hilvan-Siverek dönemi’ olarak tanımladığı birinci dönemde mücadelenin, ağalara ve şeyhlere, yani mahalli otoriteye karşı sürdürüldüğünü; Şemdinli ve Eruh baskınlarından sonra başlayan ikinci dönemde ise gerilla taktiği tarzındaki silahlı eylemlerle örgütün doğrudan devlete yöneldiğini anlatmıştı. Örgütün 1986-1987 yıllarında yoğunlaştırdığı bu eylemlerin amacı PKK’yı devlete karşı alternatif otorite olarak kabul ettirmekti. Bu nedenle hedefler özenle seçiliyordu. ‘ibret’ yöntemi en kestirme 'ikna' yolu olarak görülüyordu Güvenlik güçlerine kim bilgi veriyorsa ‘ajan’ olarak ilan edilip öldürülüyordu. Esnaftan ve sınır geçişlerinden alınan haraca ‘vergi', örgüte katılmalara ise ‘askere alma’ işlemi adı veriliyor, örgüt otoritesi bölge halkına alternatif devlet otoritesi olarak sunuluyordu. Peki ya Suriye'de neler oldu? Türkiye'de yaşananlar sınırın güneyinde yaşananlarla benzerlik dikkat çekici. Suriye'de özellikle PKK'nın yerleştiği ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Afrin, Kamışlı ve Dêrîk bölgesindeki Kürt siyasetçiler 2011'deki iç savaşın başlamasından sonra bir bir öldürüldü. Terör örgütü, Kamışlı’da yaşayan Geleceğin Hareketi Partisi’nin lideri Meşal Fazıl Temo’yu geçen yıl suikast sonucu öldürdü. Temo, Suriye muhalefetine verdiği destekle biliniyordu. PKK sırayla bölgenin en büyük aşiret liderlerinden Abdullah Bedro’nun evini basmış, Bedro ağır yaralanırken 3 oğlu öldürülmüştü. PKK, son olarak da Dêrîk ile Kamışlı bölgesinde Demokrat Kürt Partisi adına siyasi çalışmalar yürüten partinin politbüro üyesi Nesredîn Berhik’e suikast düzenlemişti. 2012'de IKYB Başkanı Mesut Barzani'nin girişimi ile Erbil'de PYD ve KUK'u birleştirmek amacıyla bir kongre düzenlenmiş ve Kürt Yüksek Konseyi (KYK) oluşturulmuştu. Ancak daha sonra PYD, KYK'dan çekilerek Cizire, Kobani ve Afrin'de özerk kantonlar ilan etti. PYD ayrıca 2014 Nisan ayında yeni bir 'siyasi partiler yasası' çıkararak kontrolü altında bulunan Cizire, Kobani ve Afrin'de PYD yönetiminden izin almadan faaliyet yürüten bütün partilerin kapatılacağını ve yöneticilerinin ise tutuklanacağını açıkladı. 2014 Mayıs ayında aralarında şair, yazar, gazeteci, avukat, sanatçı ve birçok meslek erbabı bulunan 115 Kürt aydın, PYD'yi kınayan bir basın bildirisini yayımladı. PYD'yi ağır bir şekilde eleştirerek kınadıklarını açıklayan muhalif aydınlar, "PYD şiddet uygulayarak otoriter bir yapı kuruyor. PYD, Kürt siyasetinin imajını bozan kara bir lekedir" açıklamasında bulundu. Görüldüğü üzere her iki ülkede olağanüstü bir dönem yaşadı. Birinde darbenin getirdiği yıkıcı sonuçlar diğerinde ise iç savaşla birlikte otorite boşluğu. Her iki durumda PKK Türkiye ve Suriye'de önce örgütlenmesini tamamladı ardından bölgedeki diğer yerel güç odaklarını silah zoruyla ortadan kaldırdı. Dış konjonktür de PKK'nın istediği gibi gelişti. 1990'ların başındaki Irak savaşı, Saddam'ın kuzeyden çekilmesi ve Türkiye'nin dünya nezdindeki "yarı askeri ülke" görünümü PKK'nın büyümesine zemin hazırladı. Benzer bir durum Suriye'de yaşandı. IŞİD'le cephede savaşan tek kara gücü olan YPG, Batılı ülkeler nezdinde sempati kazandı. ABD ve Rusya terör örgütü olarak görmediği YPG'ye silah yardımı yaptı.