Obama ile Kongre arasında yılın ilk düellosu
Abone olYılın hemen başında yeni Kongre ile Obama arasındaki ilk "düello" İran meselesiyle başladı.
ABD'de geçen Kasım ayındaki ara seçimlerde
Cumhuriyetçilerin Kongre'nin her iki kanadında da çoğunluğu ele
geçirmesinin ardından, dış politikada Obama yönetimiyle Kongre
arasında yaşanması öngörülen ihtilaflardan ilki, "beklendiği gibi"
İran'ın nükleer faaliyetleri üzerinde yaşanıyor.
OBAMA ÜZERİNDE BASKI ARTIYOR
İsviçre'nin Cenevre kentinde yürütülen İran ile P5+1 arasındaki nükleer müzakerelerinin son turunda da kayda değer bir ilerleme sağlanamadı. Nükleer müzakerelerde nihai bir anlaşmaya varmak için takvimin giderek daralıyor oluşu, İran'a karşı daha sert politikalar savunan Kongre'deki Cumhuriyetçileri yeni yaptırım tasarıları gündeme getirmede cesaretlendirdiği gibi, Kongre'ye sürekli olarak "sabırlı olun" mesajı veren Başkan Barack Obama üzerindeki baskıları da artırıyor.
Obama yönetimi, bir önceki yasama yılında Demokrat çoğunluklu Senato'ya yaptırım tasarısını getirmemeyi başarmıştı, ancak bu sefer işi daha zor görünüyor.
Obama'nın yine "bekleyin" uyarılarına rağmen, aralarında
Cumhuriyetçi senatörler Lindsey Graham ve Mark Kirk ile Demokrat
senatör Bob Menendez gibi isimlerin başını çektiği bir grup
senatör, İran'a karşı yeni bir yaptırım tasarısını yakın bir
gelecekte Kongre'ye sunmak için kollarını sıvadı. Cumhuriyetçilerin
yeni Kongre'de çoğunluğu oluşturması nedeniyle de tasarının bu
sefer gündeme alınmasına kesin gözüyle bakılıyor.
TASARI DÜELLOSU
Dolayısıyla Kongre'deki Cumhuriyetçiler, dış politikada Obama yönetimine karşı ilk "meydan okumayı" İran konusunda yaparken, yaptırımlar konusundaki yetkili komite olan Senato Bankacılık Komitesi de bu hafta İran'ın nükleer faaliyetleriyle ilgili bir oturum düzenleyerek, yeni yaptırım tasarısı "düellosunda" ilk adımı atmayı planlıyor.
Henüz nihai şeklini almasa da sızan bilgilere göre, teklif edilen yaptırımların ancak nükleer müzakerelerin başarısızlıkla neticelenmesi ve son tarih olarak belirlenen 30 Haziran'a kadar bir anlaşmaya varılamaması halinde yürürlüğe gireceği şartını içermesi tasarıda ön plana çıkıyor. Tasarı girişiminin arkasında yer alan Kongre üyeleri, varılacak olası bir anlaşmanın hayata geçirilmeden önce Kongre'nin onayına sunulmasını istiyor.
Tasarının destekçileri, yaptırımların hemen yürürlüğe girmemesini öngören maddenin, hem yönetimin pozisyonuna uygun bir taviz olarak görülebileceği, hem de İran'ın oyalama taktiklerine başvurmasını önlemek ve müzakereler süresince üzerinde baskı oluşturmak için bu maddenin kritik önem taşıdığı görüşünde. Bu pozisyon, ülkedeki kimi çevrelerin de desteğini almış durumda.
Örneğin ülkenin saygın gazetelerinden Washington Post, dünkü başyazısında, söz konusu maddenin, İran rejimi üzerinde daha fazla baskı "sopası" göstermek suretiyle, Tahran'ı müzakerelerde gerekli tavizleri vermeye zorlayacağını savundu. Gazete, Obama yönetiminin, yaptırım tasarısını Kongre gündemine getirmeme yönündeki baskılarının başta anlaşılır olduğunu, ancak zaman geçtikçe İran'ın bu tavrı suistimal ettiğini ve nükleer altyapıyı yok etmek yerine daha da genişletme niyetinde olduğunu gösterdiği görüşünü dile getirdi.
OBAMA'DAN SERT VETO RESTİ
Obama cephesi ise, Kongre'nin yeni bir yaptırım tasarısını müzakereler bitene kadar gündeme almaması gerektiğinde ısrarlı. ABD Başkanı Obama, geçen cuma İngiltere Başbakanı David Cameron ile Beyaz Saray'da düzenlediği ortak basın toplantısında, Kongre'ye belki de bugüne kadarki en sert uyarılarını yaparak, gerekirse veto kartını bile öne sürmekten çekinmeyeceğini net ifadelerle vurguladı.
Obama, müzakereler devam ederken yeni yaptırım getirmenin İran konusunda uluslararası camiada sağlanan birliği bozacağı gibi, diplomatik çözüm umutlarına da zarar vereceğini savundu.
Kongre üyelerine, "Önümüzdeki 60-90 gün içerisinde bir anlaşmaya varabilme olasılığını tehlikeye atabilecek adımları neden atmamız gerekiyor? Bununla tam olarak ulaşmak istediğiniz nokta ne?" gibi doğrudan sorular yönelten Obama, bu adımın pek çok riskleri ise beraberinde getireceğini ifade etti. Obama, bu durumun müzakerelerin çökmesine ve İran'ın müzakereler öncesi eylemlerini tekrar devam ettirmesine yol açabilecek olmasının yanında, İran'a, ABD'ye karşı "anlaşmayı onlar bozdu, niyetleri kötü" şeklinde propaganda yapma imkanı sağlayabileceğini dile getirdi.
Obama, daha da ötesi, bu durumun ABD'nin ciddiyetinin uluslararası arenada da kimi ülkelerce sorgulanmasına neden olabileceği ve olası bir başarısızlığın, belki de ilk kez kullandığı bir tabirle, "askeri sürtüşme" ile neticelenme riskinin doğacağı tehlikesine işaret ederken, Kongre'ye "Eğer masama bir yaptırım tasarısı gelirse bunu veto edeceğim" şeklinde rest çekti.
CUMHURİYETÇİLER GERİ ADIM ATMAMADA KARARLI
Ancak tasarının destekçisi Kongre üyeleri, Obama'nın veto tehdidine rağmen geri adım atmaya niyetli görünmüyor.
İran konusu, Amerikan siyasetinin gündeminde öne çıkan konuların tartışıldığı televizyon programlarında da tartışılan meselelerden biriydi.
İran'a yaptırımlar konusu denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Cumhuriyetçi senatör Lindsey McGraham, NBC'de yayınlanan "Meet the Press" programında yaptığı açıklamada, Obama'nın veto tehdidinden etkilenmiş görünmezken, Obama yönetimine yönelik bir teklifiyle konuyu ilginç bir boyuta taşıdı. Graham açıklamasında, Obama'nın İran ile varılacak bir anlaşmayı Kongre'nin onayına sunması halinde yaptırım çabalarını bir kenara itebileceğini söyledi.
Graham, Kongre'deki yaptırım çabalarıyla ilgili İran'a seslenerek, "Diplomatik bir çözüm görmeyi arzu ediyoruz. Ancak siz de şunu anlayın ki, müzakere masasından kaçarsanız ve hile yaparsanız Kongre yaptırımları tekrar uygulamaya niyetli" dedi. Bunun bozucu bir mesaj olduğunu düşünmediğini ifade eden Graham, "Eğer Obama, yaptırımların iyi bir neticeyi bozucu olduğunu düşünüyorsa, müzakere ettiği herhangi bir anlaşmanın denge unsuru olarak Kongre'nin onayına sunulması anlayışıyla bu oydan feragat edebilirim" diye konuştu.
Aynı programda konuşan Beyaz Saray danışmanlarından Dan Pfeiffer ise, bunun Başkan'ın yetkisinin ihlali anlamına geleceğini ifade etti.
Pfeiffer, Graham'ın tüm dış politika kararlarını kendisinin vermesini ve başkomutan olmayı istediğini savunarak, "Bu, Başkan'ın yetkisi. Kongre'nin bu anlaşmayı bozmasının hiçbir mantığı yok. Çünkü bu Amerika'yı kötü bir konuma sokar, sadece İran'la ilişkilerde değil, tüm dünyada" dedi.
Yılın hemen başında yeni Kongre ile Obama arasında başlayan İran sürtüşmesi, gelecek günlerde daha da artacak gibi görünüyor. Özellikle de İran ile müzakerelerin uzaması halinde Kongre'nin Obama yönetimine baskı ve eleştirilerinin artacağı belirtiliyor.