O konuşursa Abdullah Öcalan biter!
Abone olTürk ve Kürt sol örgütlerin avukatlığını yapan Hüseyin Yıldırım, 'Öcalan hakkında Kesire konuşursa Öcalan biter' diye konuştu.
“Bekaa’da şunu anladım. Öcalan’ın Kürt davasıyla,
sosyalizmle ilgisi yok. Kürtlerin özgürlüğü onun derdi de değil.
Tek derdi popüler olmaktı. Her dönem Kürtleri aşağılıyordu. Ancak
bazıları hâlâ onun gerçek yüzünü göremeyecek kadar kör ve
sağır.”
Diyarbakır zindanındaki Türk ve Kürt sol örgütlerinin
avukatlığını yaptığı için 12 Eylül cuntacıları tarafından hayatı
altüst edilen Avukat Hüseyin Yıldırım, Türkiye gazetesine konuştu.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye dönen Yıldırım pek çok konuda önemli
açıklamalarda bulundu.
KÜRTLER ONU ÇOK İYİ TANIYOR
Onu Kürtler çok iyi tanıyorlar. O, hem Diyarbakır cezaevindeki
işkenceyi içeriden bizatihi gördü ve yaşadı, hem de dışarıdaki
zulümlerin yakın tanığı oldu. Cuntacıların yaptığı işkenceleri
dünyaya tanıttı. Şimdi ise Diyarbakır zindanında yaşananları
savcıya anlatacak.1982'de terk ettiği ülkesine 30 yıl sonra geldi.
1937 Tunceli doğumlu olan avukat Hüseyin Yıldırım, 1969 yılında
İstanbul Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1980 yılına kadar
ağırlıklı olarak Tunceli, Elazığ ve Diyarbakır'da avukatlık yaptı.
İsveç'te yaşamak zorunda kaldı.
ÖCALAN ARKADAŞTI, DİKTATÖR OLDU
Öcalan "Bağımsız Birleşik Kürdistan" için yola çıktı. Sonra
kendisine muhalif olan arkadaşlarını tek tek öldürttü,
diktatörlüğünü ilan etti.
"Kürt sorunundan dolayı hayatımda bir gün bile huzurlu
yaşamadım. En büyük düşüncem, biz ölmeden önce acaba bu memlekete
barışın geldiğini görebilecek miyim" diyen avukat Hüseyin
Yıldırım, PKK, Öcalan, Kesir Öcalan, örgütteki iç infazlar, Kandil,
Barış ve Demokrasi Partisi ile Demokratik Toplum Kongresi'nin
"Demokratik Özerklik" ısrarına ilişkin çarpıcı
tespitler ve analizler yaptı. İki bölüm şeklinde yayımlanacak
söyleşinin birinci bölümünde APO ve günümüz, ikinci bölümündeyse
Diyarbakır cezaevindeki tanıklığına ilişkin bilgiler yer alacak.
İşte söyleşiden önemli bölümler:
AĞLAYARAK GİTTİM
Kasım 1981 yılında tutuklandım. 11 ayın sonunda mahkeme Mehmet
Karasungur olmadığıma karar verdi. Beni tahliye edense fakülteden
arkadaşımdı. Çok hırslıydım hesabını soracaktım. Ancak avukatlık
yapmam engellendi. Beni tanıyanlar öldürüleceğimi düşünüp, yurt
dışına çıkmak için baskı yaptılar. Diyarbakır'ı terk ettim. Son
virajda dönüp arkaya baktım ve ağlayarak gittim. Önce Suriye daha
sonra Almanya'ya geçtim.
ÖCALAN İLE İLK TANIŞMA
PKK ve Öcalan ile ilk temas mı gerçekleşiyor?
PKK'lılarla ilk teması cezaevinde yaptım. Çünkü o zaman çok tutuklu
vardı. Kamışlo'da bir hafta kaldıktan sonra beni Şam'a götürdüler.
PKK'lıların bulunduğunu kalabalık bir yerdi. Biri geldi ve beni
Öcalan'ın yanına götürdü. Gittiğimde birisi geldi bana sarıldı
öptü. Meğerse Abdullah Öcalanmış. Öcalan'la ilk temasım böyle oldu.
Bir ara balkonda Kesire Öcalan'ı gördüm. Ardından beni başka bir
eve götürdüler.
PKK'lı oldunuz mu?
Hiçbir zaman PKK'lı olmadım. Diyarbakır'da direnen
insanların her zaman kalbimde yeri oldu. Ama her zaman APO'culuğa
hayır diyorum. En kötü dönemde onların avukatlığını yaptım. İçerde
yaşanılanları dünyaya duyurdum. Gördüklerimi,
yaşadıklarımı dünyaya anlatmamın örgüte yarayacağını ve puan
kazandıracağını biliyorlardı. Haklarını teslim etmek gerekiyor.
Onlar beni yurt dışına kaçırdılar.
PKK'dan kimlerle tanıştınız?
Öcalan'ın dışında Cemil Bayık, Duran Kalkan, Ali Haydar Kaytan,
Mustafa Karasu ve diğerleri. Hatta Şam'da beni gezdirenin Cemil
Bayık olduğunu da çok sonradan öğrendim. Murat Karayılan'ı ise çok
daha sonra tanıdım.
ŞAM'DA ALİ İSMİNİ KULLANDI
Size karşı tavırları nasıldı?
Çok iyi davrandı. Kendi kullandığı odasını bana verdi. Ancak
sonradan başka bir Öcalan gördüm. Önceleri Ali arkadaştı. Ali
ismini bilinçli kullanıyordu. Çünkü Suriye yönetimi Aleviydi ve
onlara hoş görünmek için bu ismi tercih etmişti. Eşinin ismi de
Fatma'ydı. Ali arkadaşın çok değişik bir kişilik olduğunu öğrendim.
Buna geleceğim. Ama Öcalan, kendisinden başka kimseden söz
edilmesini istemiyordu. Bana, "Nereye gitmek
istiyorsunuz" diye sordu. Eşi Kesire, "Avukat abi,
İsviçre'ye gitsin" dedi. Bana hemen sahte bir pasaport
verildi.
ÖCALAN ZIVANADAN ÇIKTI
Avrupa kazan, ben kepçe. Öcalan'la çok sık telefonla görüşüyordum.
Üstelik bazen tartışıyorduk. Ben yanlışları eleştiriyor, iç
infazların ve çoluk, çocuk öldürmenin büyük hata olduğunu
söylüyordum. Kimsede inisiyatif yoktu. Gelen papağan gibi onun
söylediklerini tekrarlıyordu. Öcalan da sonrada zıvanadan çıktı.
1986'dan sonra diktatörleşmenin işaretlerini verdi.
DİKTATÖRLÜĞÜNÜ İLAN ETTİ
Bekaa'da şunu anladım. Öcalan'ın Kürt davasıyla, sosyalizmle ilgisi
yok. Kürtlerin özgürlüğü onun derdi de değil. Tek derdi popüler
olmaktı. Kürtleri ve diğer değerleri basamak olarak kullanıyor. Ben
buna kesinlikle inandım. Hiçbir zaman da güvenmiyorum. Hiçbir
liderini yapamayacağını yapıyor. Bütün konuşmalarında Kürtlere
hakaretler var. Kürtleri aşağılıyor. 1986'daki kongresine kadar Ali
arkadaş iken bundan sonra 'ulusal önder' oldu.
Doğu Berlin'de Sovyet bir diplomat, "Sizin adamanız
davanızın adamı değil" dedi. PKK "Bağımsız
Birleşik Kürdistan" için yola çıktı. Öcalan ise 1988'de Mehmet Ali
Birand'a "Bağımsızlık istediğimiz yok" dedi. Şok yaşadık. Birand,
"Bu bir strateji değişikliğidir. Politbüronuzdan Merkez
Komitenizden onay aldınız mı?" diye sordu. Cevabı şu
oldu:
"Politbüro ve Merkez Komite oluşturmaya çalıştık.
Olmadı. Genellikle benim yönetimimden gelişen bir harekettir'
diyerek diktatörlüğünü resmen ilan etti. Bütün bunlara rağmen hâlâ
bundan ısrar edilmesini anlayamıyorum. Bununla ilgili olarak da
Kandil'e bir mektup yazdım.
Özetle: 'İmralı sizi uçuruma götürüyor, tehlikenin
farkında değil misiniz' dedim.
MUHALİFLERİ ÖLDÜRDÜLER
Avrupa'da yanıma Enver Ata'yı verdiler. Zaten PKK'nın içinde
kafası çalışanları hep öldürdüler. O dönemde, çevremde PKK vardı.
Anlattıklarımla PKK'ya kan verdim. Sonra Öldürülmelerle ilgili
olarak Öcalan'la yüz yüze tartıştım. "Biz, çocuklarımıza
özgür bir gelecek için yola çıktık. Ama daha yolun başındayken
çocuklarımızın katili olduk" dedim. Toplantıda çıktığımda
benim hakkımdaki algıları değişti. PKK'nın Avrupa sorumlusu Çetin
Güngör öldürüldüğü zaman ilişkilerimi koparmayı kafama koydum.
APO'culuğu ret eden çok kişi öldürüldü. 1987'de çok kanlı olaylar
oldu. Öcalan, "Bundan sonra kadın kız meselesini ortaya
getirip öldüreceğiz" dedi. Ben bu süreçten sonra bütün
ilişkilerimi kopardım. Sonra silah, suikast devreye girdi.
BENİ ÖLDÜREMEYENİ YOK ETTİLER
Herkes benim de infaz edileceğimi düşünüyordu. Hollanda'da bir
arkadaşımla kafede otururken iki kişi bizi çapraz ateşe tuttu. 29
mermi sıktılar. Arkadaşım çenesinden, ben kalçamdan vuruldum.
Öcalan benim için "Kıl payı kurtuldu" diyor. Beni
öldürmekle görevlendirilen kişiyi, gerekeni yapamadığı için yok
ettiler.
KESİRE KONUŞURSA ÖCALAN
BiTER
Öcalan hakkında Kesire konuşursa ve gerçekten
bildiklerini doğru anlatırsa Öcalan biter. Çünkü kimsenin
bilmediğini Kesire biliyor. Bir ipucu veriyim. Ayrıldığım zaman
Kesire bana "sen kendine çok dikkat et' demişti. Bunun üzerine ben
de 'hiçbir şey yapamazlar' dedim. Kesire, 'Öcalan bağlı bulunduğu
güçleri harekete geçirir' dedi. Kimdir bunun bağlı bulunduğu
güçler. Bunun Ergenekon'a bağlı hatta teslim olduğunu
anlamayanın gözü kör, kulağı sağır mıdır? Bu insanlar bunu
göremiyorlar. Onların içinde olduğum için sürekli onları
anlatıyordum. Avrupa basını ve Türk basını beni PKK sözcüsü olarak
lanse etti. Onlar da sanki kabul ettiler.
Herkesin kafasında Kesire'nin ajan olduğuna ilişkin bir
kabul var. Fakat Kesire ajan falan değil. Ben onunla Avrupa'da
görüştüm, Kesire ajan değil, ama suçludur. APO'cu yıkıcı mantığın
oluşmasında Kesire mimardır. Birçok insanın katledilmesine neden
olmuş birisidir. Babası Ali Yıldırım da ajan değil. Tunceli'de
Adliyede çalışmış. Kesire yaşıyor ve bizden koptuktan sonra direkt
Mihri Belli'nin yanına gitti. Bana göre Kesire tehdit ediliyor.
Mihri Belli ile Öcalan'ın arası çok iyiydi. Oraya gittikten sonra
bir anlaşma sağlandı. Bence Kesire şöyle dedi: 'siz bana karışmayın
ben de size'. Ama bu anlaşma Kesire'yi bağlıyor mu bağlamıyor mu
bilmiyorum.