O kaset 8 yıl önce çekilmiş!

Abone ol

CHP lideri Deniz Baykal'ın zor durumu... Kasetten sonra açıklanan suikast iddiası Baykal'ı kurtarmadı. "İstifa et" korosu büyüyor.

CHP lideri Deniz Baykal’la Ankara milletvekili Nesrin Baytok’un görüntüleri olduğu ileri sürülen kasetin ortaya çıkmasının ardından "istifa" polemiği başladı.

Parti yönetimi olayın ardından verdiği birlik görüntüyle Baykal’ın yola devam edeceği mesajı verirken etkili köşe yazarları Baykal’ın istifa edip etmemesi gerektiğini tartıştı.

Köşe yazarlarının ortak fikri kim ve hangi amaçla yapılırsa yapılsın Baykal'ın ortaya çıkan kasetten ciddi yara aldığı ve istifa etmesi gerektiği yönünde.

Baykal'ın yaşadığı olayı Ali Kalkancı olayıyla benzeten de var her türlü değişime karşı direnen bir Baykal yerine ‘yasak’ aşkın peşinde koşan, insani zaafları olan Baykal’ı tercih eden de. Baykal'ın o koltukta oturmaya devam etmesini "Akla ziyan" bulan yazarların yanı sıra bundan sonrası için de ilginç iddialar var.

Yazarlar açık açık şu plandan bahsediyor. Aslında bu sağın değil solun planı. Adı da Başbakan Erdoğan'ı tasfiye için Baykal'ı ortadan kaldırma planı. Amaç Erdoğan karşısında daha güçlü, etkili bir siyasi figür yaratmak.

Bunların arasında Zülfü Livale'nin yazısı daha da dikkat çekici. Çünkü 'kaset 8 yıl önce çekilmişti' derken görüntülerin gerçekliğine de gönderme yapıyor.

İşte Baykal’ın görüntüleri üzerine yapılan yorumlar ve istifa çağrıları:

KASET 8 YIL ÖNCE ÇEKİLMİŞTİ

Zülfü Lİvaneli
Kasetle başlayan büyük komplo
Mantığım bana bu işi AKP’nin ya da ona yakın çevrelerin yapmadığını söylüyor.
Çünkü seçim öncesinde değiliz.
Ayrıca Tayyip Erdoğan’ın bu yayına tepki göstererek sitelerden kaldırtması, Gül’ün üzüntülerini belirtmesi, RTÜK’ün ve yargının acele biçimde yayın yasağı getirmesi bunu açıkça ortaya koymakta.
Geriye kalıyor iki seçenek:
Ya CHP’ye yakın bazı çevreler sızdırdı bu kaseti
ya da CHP’de değişim isteyen bazı uluslararası güçler.
Çünkü önümüzde kurultay var.
Kasetin zamanlaması 14 ay sonraki seçimle değil, bu ay içindeki kurultayla ilgili.

Belki de Baykal’ı istifaya zorlayarak CHP’nin başına yeni bir kişiyi geçirme niyetinin başlangıç hamlesidir bu.

Böylece önümüzdeki seçimlerde CHP’yi iktidara getirme hesapları yapılıyor olabilir.

Uluslararası bazı çevreler de yapıyor olabilir bu hesabı.

Yani İran’la yakınlaşan ve İsrail’e kafa tutan Erdoğan’ı tasfiye edebilmek için önce Baykal’ı ortadan kaldırmaya yönelik bir satranç oyunun ilk hamleleri.

Uluslararası siyasetin bir satranç gibi yürütüldüğünden kimsenin kuşkusu yoktur herhalde. Bunlar ilk hamleler. Bakalım daha neler göreceğiz.

Siyasi analizler bir yana işin insani yönü çok ama çok çirkin.

Kişisel sorumlulukları ve işin ahlaki boyutu ne olursa olsun Baykal’a ve Baytok’a bir insan hakları ihlali uygulanmıştır.

Hem de en ağırından.

YENİLGİYİ KABUL EDİN VE GİDİN! AHMET HAKAN'IN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]




Ahmet HAKAN
Yenilgiyi kabul edin, gidin!

“İyi de sen nasıl gazetecisin kardeşim? Koskoca ana muhalefet liderinin evlilik dışı ilişkisi dünyanın her yerinde haberdir... Hele ilişki kurduğu kadın, o parti başkanının sekreteriyse haberin değeri artar... Hele kadın evliyse daha da haberdir... Hele o kadın, parti başkanı tarafından milletvekili yapıldıysa çok daha haberdir”.
Susup kalırsın.
Çünkü “soru”, kaskatı bir gerçeğe işaret ediyordur.
Hayatı boyunca “kem küm” etmekten zerre kadar hazzetmemiş benim gibi bir adam, “Ama alçak pusucu sevinecek... Ama alçak pusucu gülümseyecek... Ama alçak pusucu hepimizin yatak odalarını doğal çalışma mekânına çevirecek...” türünden itirazlarla yetinemez.
İş işten geçmiştir.
Artık ne yapılsa, ne edilse zaittir...
Acımasız gerçek vicdansızca parıldamaktır:
“Alçak pusucu” hepimizi teslim almıştır.
Sonuç şudur:
“Yatak odasına gizlice kamera sokan karanlık el”, bir kez daha galibiyetini ilan etmiştir.
Zafer kesindir. Bu öyle büyük bir zaferdir ki, Deniz Baykal’a bırakıp gitmekten başka seçenek sunmamaktadır.


Deniz Baykal’a istifa çağrısı

Deniz Bey, biliyor musunuz, kesin bir mağlubiyet karşısında bile hiçbir şey yokmuş gibi yapan adamlar, dünyanın en sevimsiz adamları olur çıkarlar.
Ben sizi böylesi bir sevimsizliğin içinde görmek istemiyorum.
Ben strateji kurmaktan, kriz yönetmekten, mağduriyetten zafer çıkarmaktan falan hiç çakmam.
Benim için “ilke” şudur:
Bir “alçak” tarafından, “alçakça yöntemler” ile de olsa, yakalandıysam ve kendimi savunabilecek tek bir kelime bile edemeyecek durumdaysam...
Yenilgiyi derhal kabul ederim.

Her fırsatta önüme çıkarılacak aleni bir mağlubiyetin altında ezik biçimde inlemektense...
Çekip gitmeyi tercih ederim.
Bence siz de böyle yapın.
Etrafınızdakiler size “Bir büyük mücadele veriyorsunuz, bırakıp gitmek olmaz” falan derlerse, “Büyük bir mücadele verdiğim için bırakıp gidiyorum” deyin...
Çünkü yapacak başka bir şey gerçekten yok...


ENGİN ARDIÇ'TAN İSTİFA ET DİYENLERE AĞIR SÖZLER
Diğer sayfada

[PAGE]


ENGİN ARDIÇ
Siz daha da zavallısınız

Bu olay üzerine "memur püritanizmi" şaha kalktı... Hayatı boyunca karısından başka kadın tanımamış, sarhoş olup yerlere düşmemiş, bir genelevin önünden bile geçmemiş "temiz aile çocuğu" zavallılığıdır bu. Tek parti dünyasında yetişmiş "hanım evladı" tutumu... Bu kafa, DP yöneticilerini aşağılamak için de Yassıada'da onların seks hayatlarını gündeme getirmişti.
Önce kınıyorlar tabii, elleri mecbur. Yok bir de onaylayacaklar mıydı? "Alçaklık" olduğunu kabul ediyorlar.
Ama hemen arkasından, "Baykal istifa etmelidir" çığlığını bastırdılar.
"Görev kusuru" varsa diyorlar... Kasette bulunduğu söylenen hanımın da bir CHP mensubu olması, Baykal'ın emrinde çalışması, parti başkanı açısından "görev kusuru" sayılırmış!... (Hanımın ismini vermiyorum, Ayşe olsa bana ne, Fatma olsa bana ne?)
Görev kusuru ve "takdir" kusuru varsa... Böyle diyorlar.
Başı bağlı bir hanımla birlikte görüntülense "Atatürkçü girişim" mi olacak? Hanım başka bir partiden olsa "doğru takdir" mi diyecekler?
Fakat bu olay üzerine Baykal'ın "siyasi yaşamını cesur bir kararla sonlandırması" gerekirmiş...
Yani kasedi yayınlayan pislik herifler amaçlarına ulaşsınlar, Baykal bitsin. Dinciler bizim işimize yarayacak bir eylem yaparlarsa bunda sakınca yok! Mantık böyle.
Eee, yerine "onların adamı" Sarıgül mü gelsin? Gelemese bile, oylar onun kuracağı yeni partiye kaysın...
Yerlere düştükleri aşamada son umutları bu...
Baykal gitsin. Kurultayda düşürmek mümkün olamadığına göre, "düşmanların" yarattıkları seks skandalıyla gitsin. "Bu son hizmeti esirgemesin" diyorlar, partinin "önü açılacakmış"...
Bu kadar mı düşecektiniz muhteremler? Bu kadar mı çaresiz kaldınız?
Baykal elbette gitsin, ama asla böyle değil. Bu yoldan değil. Bu şekilde değil.
Kasedi çekenler ve yayınlayanlar en ağır şekilde cezalandırılsın, Allah sizi de bildiği gibi yapsın.
"Uhrevi" çözümler aramaya gerek yok, "dünyevi" seçmen yapıyor zaten.

ERGUN BABAHAN'DAN ALİ KALKANCI BENZETMESİ
DİĞER SAYFADA

[PAGE]



Ergun BABAHAN

Bu operasyonun tek adı vardır, Deniz Baykal’a Ali Kalkancı muamelesi yapmak.
Bunun lamı cimi yoktur.
Çıkıp aksini söyleyen olursa, “Bize de mi lolo” cevabını veririm.
Peki neden sistem iktidara karşı en büyük silahı olan partinin, kendisini her koşulda koruyan liderini bir anda satıyor?
Neden defterini dürüp kapı önüne koymak istiyor.
Çünkü Sayın Deniz Baykal’da vücut vuran Kemalist çizginin yolun sonuna geldiğini görüyor.
Bu çizgi İzmir, İstanbul’un laikçi semtleri, Ege kıyıları, Antalya derken yüzde 20’nin üstüne çıkamıyor.
Bu çizginin önce yumuşatılması, sonra kırılması gerekiyor.
Kürtlere özerklik tanınacaksa, biz tanırız mantığı.
Bunun için ilk hedef, Baykal’ın tasfiye edilmesi.
Bugünkü Siyasi Partiler Yasası da, partilerin yapısı da, eğer ebleh değilse, parti başkanının kongre kaybetmesini imkansız hale getiriyor.
Medyada istediğiniz kadar çakın, genel başkanı okurlarınız değil, delegeler belirliyor.
Onun için özel hayatın dokunulmazlığı, özel hayata saygı geyiklerine inanmayın.
Baykal haberini büyüten gazetelerdeki istifa çağrılarına kulak kesilin.
Kimin bundan sonra ne yazacağına dikkat edin.
Şimdi F Tipi, cemaat, polis teşkilatı çekti sızdırdı geyikleri de artacak.
İnanmayın.
Bu olayın tezgahcısı ile Ali Kalkancı olayının tezgahcısı aynıdır.
Ali Kalkancı’yı ve onun üzerinden hükümeti hedef alan kimler idiyse, o tezgaha hangi medya destek olduysa, bugün de değişen bir şey yoktur.
Bu kirli, iğrenç bir tezgahtır.
Tezgahın düzenleyicileri, pazarlayıcıları ortadadır.
Zanlı aramayın, mürekkep izleri ellerinde.
Osman Can’a yapılanın benzeridir Sayın Baykal’a yapılan muamele.
Bir kısım medya, ıslak imzaya gösterdiği özenin onda birini bu kasete göstermemiş ve doğru ilan etmişse bir nedeni vardır.
Bu neden yukarıda da belirttiğim gibi, Baykal’ın AK Parti’nin yolunu kesmek de yetersiz görülmesidir.
AK Parti’nin parayla yapılmışlar dışındaki anketlerde yüzde 40’lar seviyesinde görünmesi, belli merkezlerde panik havası yaratmış.
Bu çok açık.
İktidarı biçimlendiremiyoruz, bari muhalefeti biçimlendirelim anlayışı hakim olmuş.
Bu seçim öncesi Baykal gider, Kemal Kılıçdaroğlu gelir, CHP yüzde 30’lara tırmanır ve bir CHP-MHP koalisyonu kurulur hesabı açık şekide görülüyor.
Bu sistemde vefa bozacının adı.
Kentli küçük orta sınıflar, hızla yaşlanan bürokratlar dışında oy tabanı kalmayan CHP’de değişim olması kaçınılmaz.
Ama bunu gerçekleştirmek için böylesi iğrenç yollara başvurulması, aklın, vicdanın kabul edeceği bir durum değil.
İşlevinizi tamamladınız mı defteriniz dürülür.
Baykal’a kurulan tezgahta başka saik aramayın, olay budur.
Bu manşetler aslında, Erdal İnönü’nün hacizden kaçırdığı iddia edilen yalısı ile birebir aynıdır.
O zaman CHP’nin önünü açmak için İnönü bir kalemde harcanmıştı.
Şimdi kendilerini kurtarmak için Baykal harcanıyor.
Ayıptır, yazıktır, günahtır.
Utanın biraz.

MUSTTAFA MUTLU YİNE "İSTİFA" DEDİ, ORAL ÇALIŞLAR'A GÖRE BAYKAL YOLUN SONUNDA
DİĞER SAYFADA

[PAGE]


MUSTAFA MUTLU
GELİN HESAPLAŞALIM


Bu görüntüler yokmuş gibi mi yapacağız?
Bu ilişkinin doğru olma ihtimalini gözardı mı edeceğiz?
Öyle olması durumunda; “özel kalem müdürü”yken, hem de deneyimli bir milletvekili  Gülsün Bilgehan Toker’in ayağının kaydırılması pahasına “milletvekili” seçtirilen bu hanımın yaşadıklarına “duygusal ilişki” deyip geçecek miyiz?
Bu durumda; en azından Sayın Toker’in son seçimlerde uğradığı haksızlığı bir “demokrat” olarak nasıl içimize sindireceğiz?
Elbette kararı yargı verecek...
Elbette peşin hükümle kimseyi asmayacağız...
Zaten iki gündür “Deniz Baykal konuşmalı” diye çırpınmamızın nedeni bu değil mi?
Onlar sustukça da büyük bir siyasi hareket de ciddi yara alıyor!
“Ya konuşsunlar, ya da hemen istifa etsinler” demenin neresi yargısız infaz oluyor?
Ve demokrasiyi özümsemiş olması gereken CHP’li bazı okurlar, nasıl oluyor da bu konuda gazetecilerin “kör, sağır ve dilsiz” olmalarını isteyebiliyor?
Bu köşeyi okuma zahmetine katlanan herkes bilmeli ki; şimdiye kadar bir kez bile meslek ilkelerinden ayrılmadım...
Bana “Neden bunları yazıyorsun” diye kızacağınıza...
Asıl yazmadığım zaman tepki gösterin...
Bana dünkü yazım için tepki gösterenler; soruyorum size:
Aynı olay diyelim ki iktidar partisinin bir üst düzey yetkilisinin başına gelseydi, yine bana mektup gönderip, “Mahkemeyi bekle, istifasını isteme” diyecek miydiniz?

Oral ÇALIŞLAR
Baykal yolun sonunda

Bazı CHP çevrelerinde ‘Baykal gitsin, çünkü biz onunla bir yere varamıyoruz’ fikri hâkimiyet kazanmış olabilir. AK Parti hükümetinin yıkılmasını isteyen, bir an önce Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak isteyen çevreler, bunun CHP’nin başında Baykal varken imkansız olduğunu düşündükleri için, bu yeni durumu fırsat bilip ‘Baykal gitsin ki, AKP’ye karşı daha etkili muhalefet yapacak bir lider gelsin’ yaklaşımı içine girmiş olabilirler.
AKP’ye yakın gazeteler susarken, ‘Baykal’a yakın’ ve/veya ‘CHP’ye yakın’ olarak bilinen medyanın bu işin üstüne bu kadar sert bir üslupla gitmesi konusunda aklıma başka bir açıklama gelmiyor.
Baykal’ın hayatına skandal yoluyla yapılan müdahaleyi üzüntüyle karşılayanlardanım. Baykal’ın özel yaşamı tabii ki onun özel yaşamıdır ve mahremdir. Deniz Baykal da insandır, sevmek, sevilmek ister, kaçamaklar yapmak da isteyebilir. Bu onun kişisel sorunudur, zaafsa insani zaafıdır.
İşin bir başka boyutu ise; toplumda bu kadar öne çıkmış, kamusal kimlik haline gelmiş insanların, böyle olaylarla yüz yüze gelmeye hazır olmalarının gerekliliği. Bazı koltuklarda oturmanın, belli bir gücü elinde bulundurmanın bir maliyeti var.
Bu tür insanların özel yaşamının didiklenmesi bu açıdan doğal sayılabilir.
Baykal, deneyimli bir siyasetçidir. Birçok kez gidip geri dönmesini bildi. CHP’nin barajın altında kalarak Meclis’e giremediği koşullarda ağır baskılar nedeniyle genel başkanlığı terk etmek zorunda kaldığında bile, geri dönmeyi başarmıştı. Bunun da üstesinden geleceğini düşünenler olacaktır. Mümkündür.
Ama iki gündür ortaya çıkmakta olan tablo, bu kez işinin her zamankinden zor olduğunu gösteriyor.
Böylesine kritik bir dönemde bu görüntülerin ortaya çıkması elbette ki dikkat çekici. Ayrıca, siyasi mücadele ile ilgili şu gerçeği (ki yakın siyasi tarihimizde bu olgunun epeyce örneği var) bir kez daha görme fırsatı bulduk: Siyaset dışı alanlardan gelecek tertipler, bazen siyasetin içinden yapılan eleştirilerden daha etkili olabiliyor, daha yıkıcı olabiliyor.
Ben, kendi payıma, insani zaafları olan Baykal’ı, siyasetteki statükocu Baykal’dan daha masum buluyorum. Her türlü değişime karşı direnen, Türkiye’yi soğuk savaş döneminin koşullarına mahkum etmek isteyen, askeri darbe rejiminin bekçisi gibi davranan Baykal’dansa, ‘yasak’ aşkın peşinde koşan, insani zaafları olan Baykal’ı tercih ederim.
Baykal’ın son derece zor bir durumda olduğu bu günlerde, Baykal’a kendi çevresinden, çok da güçlü bir destek gelecek gibi görünmüyor. Kendisine ‘geçmiş olsun’ demekten başka yapılabilecek birşey yok.

MEHMET BARLAS İSTİFA ÇAĞRILARINA SERT ÇIKTI,
MURAT YETKİN İLGİNÇ BİR HİKAYE ANLATTI
DİĞER SAYFADA

[PAGE]


Mehmet BARLAS
Baykal'ın istifasını isteyenler istifa etmelidir...
Dün gazeteleri okurken, kendimi Kızılderili gibi hissettim.
Mesela bir gazetenin ön sayfasında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı hedef alan seks kaseti skandalı kınanmakta ve "Böyle alçaklık görülmemiştir" içerikli manşet vardı.
Ayıba dayalı yorumlar
Sonra gazetenin yapraklarını çevirip köşe yazılarını okurken "Baykal istifa etmelidir... Kaç yıldır birlikte çalıştığı ve milletvekili yaptığı kadınla cinsel birlikteliğinin ayıbını taşıyamaz" benzeri yorumları okuyordum.
Hatta bazıları "İnönü'nün torununu milletvekili yapmadın ama o kadını yaptın" içerikli ağır suçlamaları da seslendirmekteydiler.
Bazıları ise zamanı öne alıp "Baykal'ın siyasi yaşamının böyle acı şekilde sona ermesi"nin ağıtını yakmaktaydılar.
Düşünün ki bu kasette yer alan görüntülerin düzmece olup olmadıkları henüz bilinmiyor.
Ayrıca bunlar gerçek olsa bile yayınlanmalarının ahlaka ve hukuka aykırı olduğu, bu gazetelerin manşetlerinde de vurgulanmakta.
Baykal'ın her gün yerden yere vurduğu AK Parti'nin kadroları da, Baykal'ı hedef alan bu medyatik tecavüz karşısında öfkeli ve tiksintilerini ifade eden tepkiler gösteriyorlar.
Bütün bunların ötesinde konu adliyelik ve polislik olmuş durumda.

Kızılderili Baykal
Bu durumda herhalde sade ben değil Deniz Baykal da kendisini beyazların çatal dillilikleri karşısında kalmış bir Kızılderili gibi hissetmektedir.
Manşetten olayın kınandığı, içeride ise "Baykal istifa etmeli" denilen gazetelerin çatal dilliliği herhalde Baykal'ı da şaşırtmıştır.
"Acaba yaklaşan Kurultay'a dönük bir hesap mı var" sorusu, herhalde onun da zihnini kurcalamaktadır.
Baykal'ın liderliğindeki CHP'nin her seçimde yenilmesini ve hatta bir kez barajın altında ve dolayısıyla TBMM dışında kalmasını görmezden gelenlerin, ayıplı bir medyatik tecavüze dayalı olarak "Baykal istifa et" demeleri, bir yerde de medyamızdaki siyaset ve demokrasi anlayışının çarpıklığını da gösteriyor.
İsmet İnönü'nün Hitler'e benzetilmesine sert tepkiler gösterenlerin, şimdi Baykal'a Tiger Woods muamelesi yapmalarının iler tutar yanı yoktur.
Baykal'a da ailesine de sabır, dayanışma ve metanet diliyorum.
Ayıplı davranışlar hedef alınanları değil onları kullananları huzursuz etmelidir.

MURAT YETKİN
BAYKAL OLAYININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Baykal’ın istifasını talep etmek benim işim değil. Bu da CHP’lilerin düşünmesi gereken bir iş.
CHP’lilerin düşünmesi gereken bir iş, çünkü Baykal komplosunda, Baykal’ın muhatabı olduğu öne sürülen kişi de bir CHP’li; Ankara Milletvekili Nesrin Baytok.
Nesrin Baytok’un adının bu işte geçmesine üzüldüm. ODTÜ mühendislik fakültesindendir; onunla da eşi Can Baytok ile de tanışırız, sohbetlerimiz olmuştur. Bunlardan bir tanesinde neden CHP’nin de AK Parti, MHP, DSP, DP ve diğerleri gibi bir siyaset eğitim okulu olmadığını tartıştığımızda, CHP’nin buna ihtiyacı olmadığı, çünkü hep bilinçli kişilerin CHP’ye geldiği yanıtını aldığımı hatırlıyorum. 2002 seçimlerinde -çarpık siyasi partiler yasamızın verdiği zeminle- Deniz Baykal, Çankaya’nın simgelerinden Pembe Köşk’ün sakini, İsmet Paşa’nın torunu CHP milletvekili Gülsüm Bilgehan’ı Çankaya bölgesinden alıp Yenimahalle bölgesinde seçilmesi zor bir sıradan aday göstermiş, Çankaya bölgesine 20 yıl özel kaleminde çalışan Nesrin Baytok’u yerleştirmişti. Baytok milletvekili olurken, konuştuğu bir kaç dille Türkiye’nin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ndeki parlak isimlerinden olan, muhalefet partilerinin de saydığı Bilgehan Meclis dışında kalmıştı. Nesrin Baytok seçildikten sonra özellikle Kavaklıdere bölgesinde belediye sorunları üzerinde yoğunlaşmıştı.

Sav’ı dinledikten sonra aklıma istihbarat çevrelerinde anlatılan bir mesele geldi. Ne Sav, ne kimse üstüne alsın lütfen, ben aktarayım:
Köylü kış günü eve giderken yol kenarında donmak üzere bir kuş bulmuş. Acımış. Orada gördüğü taze bir gübre yığını ortasını bir dal parçasıyla açıp yuva yapmış, kuşu yerleştirip gitmiş.
Az sonra bir başka köylü oradan geçerken kuş cıvıltıları duymuş. Bir de bakmış gübre yığını içinde bir kuş, sıcaktan canlanmış, şakıyor. Acıkan köylü, akşam yemeği çıktı diye düşünmüş. Kuşun kafasını koparıp evine götürmüş.
Acıyan köylü ile acıkan köylü ve kuşun meselinden çıkan dersler şöyle:
1- Seni gübreye batıran herkes düşmanın değildir.
2- Seni gübreden kurtaran herkes dostun değildir.
3- Gübreye batmış durumdaysan, bari sesini çıkarma.


DERYA SAZAK'TAN BAYKAL'I BİTİRME OPERASYONU
RUHAT MENGÜ İSTİFA YETMEZ

[PAGE]


DERYA SAZAK
BAYKAL OPERASYONU

İnternet sitelerine düşen görüntüler, “Baykal’ı tasfiyeye dönük planlı bir operasyon” olarak yorumlanıyor.
CHP lideri Baykal da, -montaj değilse eğer- bir odada birlikte göründüğü Nesrin Baytok’la birlikte gizlice izlenme skandalının kurbanı olmuştur.
Gazete ve televizyonlar kaseti -görüntüsüz- haberleştirdiler.
Bireylerin özel yaşamlarının mahremiyetine ilişkin etik duyarlılığa karşın Sayın Baykal’ın parti başkanı, yanındaki kişinin de bir milletvekili olması nedeniyle, buradaki ‘ünlü kişiler’in kamusal rolleri nedeniyle ‘mahremiyet ihlali’yle ilgili ölçüt medya açısından bağlayıcı olmaktan çıkıyor. Medyanın özgürce yayın yaptığı her yerde siyasileri ilgilendiren skandallar haberdir. Bu yüzden bakanlar, başbakanlar ‘istifa’ etmek zorunda kalmışlardır. Monica Lewinsky skandalında ABD Başkanı Bill Clinton azilden (impeachment) dönmüştür. Dolayısıyla, medya bu tür olaylarda gerçeğin peşine düşmek zorundadır. Haberi verecektir.
Baykal’ı yaralayan, güç durumda bırakan görüntülerdeki eski özel kalem müdiresinin milletvekili yapılmasındaki ‘siyasi’ tercih, ortaya çıkan ‘özel’ ilişkiler çerçevesinde etik ve siyasi sorumluluğu lidere yüklemektedir.
Türkiye’nin siyasi geleneğinde ‘istifa’ pek az gerçekleştiği için CHP lideri Baykal ve çevresi de, doğruluğunu henüz kabul etmedikleri ve ‘komplo’ olarak gördükleri kasetin zamanla unutulmasına bel bağlayacaklardır.
Nitekim, kasete karşılık Baykal’a yönelik bir ‘suikast ihbarı’ açıklanmıştır.
CHP yönetimi olayın bir ‘komplo’ olduğunu savunurken, Ankara kulislerinde de, AKP karşısında bir iktidar seçeneği oluşturmak üzere planlanmış bir ‘operasyon’dan söz ediliyor.
Baykal, Ergenekon’a, darbe planlarına inanmıyordu, suikast iddialarını hafife alıyordu ama ‘AKP’yi bitirme planı’na benzer bir darbeyle şimdi kendisi karşı karşıya. Kaseti ortaya atanların CHP kurultayına dönük bir zamanlama yaptıkları çok açık.
Ankara’da konuşulan senaryo şudur:
“Baykal kaldıkça AKP’ye alternatif çıkmıyor. Baykal giderse Erdoğan da gider! Ancak CHP’deki değişim, AKP’yi iktidardan eder. Kaset, Baykal’ı bitirme planıdır. Muhtemelen arkası gelecek ve Deniz Bey’i istifaya mecbur bırakacaklar.”
Post-Baykal dönemi mi inşa ediliyor?!

Ruhat MENGÜ
CLİNTON ÖZRÜ

“Baykal’la ilgili iddia” konusunda... Bugüne kadar; eğer “bir doktorun hastalarını tacizini ortaya çıkarmak” gibi kamu yararına bir neden yoksa “gizli kamera ile çekim, özel hayatı deşifre etmek, kişilik haklarına zarar vermek” konularında hep “bunun suç olduğunu, yetişkin insanların özel yaşamının sadece kendisini ve ailesini ilgilendirdiğini” yazdım, söyledim. (Ki AİH Sözleşmesi’nde de böyle yazar.)

Ama bu durum farklı; Türkiye’yi yönetmeye talip olan, demokratik sistemin, devletin, rejimin geleceğinde önemli role sahip bir ana muhalefet partisinin lideri “herhangi biri, sokaktaki adam” değildir.

Büyük sorumlulukları vardır ve bu sorumlulukları taşımakla yükümlüdür, buna “özel yaşamına özel dikkat” de dahildir.

Komployu kimin kurduğu, hangi nedenle kurduğu çok önemli... İnsanların özel yaşamıyla ilgili bilgilerin bu dönemde ortaya döküldüğü ve bu suçun meşru hale getirildiği, yüzlerce mağdur olmasına rağmen yasadışı ses ve görüntü kaydı kullanmaya ağır suçların getirilmediği de doğru... Ama bunlar olaydaki sorumluluğu hafifletmez.

Deniz Baykal yalanlamadı, sadece “hukuki mücadele başlatacağını” söyledi.

Başlatsın ama o arada mutlaka istifa etsin ve partisini de, ülkeyi de sıkıntıya sokmasın. Ve hatta istifayla yetinmeyip Bill Clinton gibi ekrana çıkarak halktan, seçmeninden özür dilesin.

Güvenlerine ihanet ettiği için!

Şimdi de, özellikle son bir yıldır kendileri gibi düşünmeyen herkesi, normal gazetecilik sınırlarında eleştiri yapan meslektaşlarını bile “taraf tutmakla” suçlayan, iktidar tarafını kayıtsız şartsız tutmayı ise “tarafsızlık, demokratlık” olarak empoze eden (bir tür “günahlarından arınma” mı acaba), medyaya yapılan ağır baskıları bile görmezden gelen “demokrat” gazetecilere soruyorum; Acaba aynı durumda “gözü kapalı destekledikleri lider” olsaydı, buna benzer bir yazıyı tarafsızca yazabilecekler miydi?
Cevabı çok iyi biliyorlar!

MAHMUT ÖVÜR CHP'DE ÜÇ İHTİMALİ YAZDI
MÜMTAZER TÜRKÖNE'DEN İKİ DENİZ BENZETMESİ
DİĞER SAYFADA

[PAGE]


MAHMUT ÖVÜR
CHP'de 'kaset, suikast ve komplo' üçgeni

Bir siyasi liderin bu tür görüntülerinin bir tehdit unsuru ya da yıpratma amacıyla yayınlanması elbette kabul edilemez ve gazetecilikle bağdaşmaz. Habercilik açısından sadece çirkin değil aynı zamanda da tehlikeli.
İşin bir yüzü bu... Bir de öteki yüzü var.
Bu skandal ne kadar kabul edilemezse bu skandalın yarattığı siyasi deprem de o kadar görmezlikten gelinemez. CHP daha şimdiden derin sarsıntı yaşıyor. Önce Ankara'da, ardından İstanbul'da çok sayıda CHP'li ile görüştüm. Doğrusu CHP'lilerin konuşacak halleri bile yok. Bir araya geldiklerinde veya daha önceden düzenlenen toplantılarda hiçbir şey yokmuş gibi davransalar da kulaktan kulağa "Ne olacak?" demeden de edemiyorlar.
Gerçekten de her CHP'li hatta her vatandaş, "Şimdi CHP'de ne olacak?" sorusunun cevabını merak ediyor. Zaten Kurultay'a gitmek üzere olan ve ciddi sıkıntılarla boğuşan bir CHP var. Türkiye'nin 30'u aşkın ilinde milletvekili çıkaramayan, kurultay sürecinde bile kâğıt üstünde onlarca kongre yapan bir CHP...
Beklentinin çok, umudun az olduğu bir dönemden geçiliyor. İşte herkesi sarsan skandal da bu süreçte patlıyor. Bu nedenle skandal kaseti devreye sokanların hedefi çok önemli...
Sadece CHP düşmanlarının değil, "dostları"nın da harekete geçmiş olabileceğinden söz ediliyor. Bu bilgiler ışığında "CHP'de ne olacak?" sorusunu, Baykal'ın yakın arkadaşı iki milletvekiline sordum, düşünceleri ortaktı:
"Çok çirkin bir olay... Ama değişen bir şey olmaz. Deniz Bey üç gün bekler, sonra da çıkıp bir açıklama yapar ve yoluna devam eder." '

Bu da nereden çıktı?'
Doğrusu skandalın boyutu milletvekillerinin söylediğinin çok daha ötesinde. Bu nedenle üç gün beklenecek gibi görünmüyor. Öyle de oldu zaten.
Dün CHP Genel Sekreteri Önder Sav ortayı çıktı ve tam da "Bu da nereden çıktı" denebilecek bir açıklama yaptı.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne gelen bir ihbardan söz edip şöyle dedi: "Mustafa Sarıgül, Deniz Baykal'ı vur emri verdi. Baykal'ın her iki dizinden vurulması için emir verilmiş ve 750 bin dolara anlaşma sağlanmıştır."
Skandal üstüne skandal... Merkez solun hali pür melali ortadayken bu iddiayla durum daha da vahim bir hal aldı. Eski sekreterle ilişki tartışılırken, Emniyet'e daha önce yansıyan bir ihbarın bununla ne ilişkisi olabilir?
Büyük olasılıkla Sav, hemen ortaya çıkarak Baykal sonrası yaşanacak post kavgasının işaretini verdi.
Ama Sav'ın bu çıkışı, asıl tartışılması gerekeni gölgeleyemeyecek.
Çünkü ortada o çirkin görüntülerin gündeme taşıdığı sorular var.
Bir siyasi parti lideri 18 yıllık sekreteriyle ilişkiye giriyorsa ve onu milletvekili yapıyorsa, milletvekilleri listelerini ona düzenletiyorsa, Bilim Platformu Başkanı yapıyorsa hatta "Onun için tüzük değişti" iddiaları seslendiriliyorsa bunların cevaplanması gerekiyor.
Etkili bir partili şöyle diyor:
"Vakti geldiğinde gitmeyenlere verilen bir mesaj bu. Bunun altından kimse kalkamaz. İSKİ'den daha ağır bir darbe oldu. 20 yıldır İSKİ'yi üstümüzden atamadık, bunu hiç atamayız."
Herkes derin bir şaşkınlık yaşıyor. Deneyimli CHP'lilere göre en güçlü olasılık, Baykal'ın istifa etmeyeceği ve ekibiyle birlikte göreve devam edeceği doğrultusunda...

Oysa kulislerde bu operasyonun CHP'yi bir türlü büyütemeyen Baykal ve ekibinin değişmesi için bizzat "derin yapı" tarafından yapıldığı konuşuluyor.
Bu fikri ileri sürenlere göre, operasyon CHP'de yeni bir süreç başlatabilir. Üç olasılıktan söz ediliyor.
Bir: Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin'in önünü açmak.
İki: Bir süredir CHP için hazırlık yaptığı bilinen Süheyl Batum'u ortaya çıkarmak.
Üç: Zayıf bir CHP ile Mustafa Sarıgül'e yol vermek.
Bu iddiaları seslendirmek kuşkusuz bu isimlerle, komplo arasında bir bağ olduğu anlamına gelmiyor.
Son sözü çok daha vahim bir gelecek öngörüsünde bulunan bir CHP'li söylüyor:
"Bu CHP'yi tamamen bitirme operasyonudur. Kimsenin toparlama şansı da yok."

Mümtazer TÜRKÖNE
İki deniz ve solun görüntüleri

Deniz Baykal'ın siyasetin gündemine ses bombası gibi düşen cinsel içerikli şok görüntüleri, önemli sonuçlar doğuracak ciddi bir olay. İki şeyi ayırmak gerekiyor. Birincisi Deniz Baykal'ın özel hayatı; toplumun ahlâk ölçülerine uymayan bir ilişki yaşadığı iddiası.
İkincisi bu iddianın dayandığı görüntülerin, siyasî sonuçlar doğurması maksadıyla kamuoyuna servis edilmesi. Zaman Gazetesi başta olmak üzere, toplumun ahlâk ölçülerine değer veren medya organlarından hiçbiri, olayın birinci kısmı üzerinde bir yorumda, hatta ihsasta bulunmadı. Özel hayata saygı sınırını aşmadı. Medya etiği bahsinde örnek olacak bir olgunluk gösterdiler. Olayın içeriği ile ilgili yorum yapanlar, böylece spekülasyonların önünü açanlar Baykal'ı müdafaa ediyor görünenler. Çünkü onlar, Baykal'ın sempatizanları üzerinde, oluşan travmayı hafifletme bahanesiyle yarayı deşiyorlar. Olayı sağa sola çekiştirip sündürüyorlar. Halbuki önemli olan olayın ikinci kısmı olmalıydı. Bu ayın sonunda CHP'nin kongresi var. Birileri CHP liderine bu görüntülerle "çekil" mesajı veriyor.

Bu olay Baykal'ın siyasî hayatını sona erdirecek. 70'ini aşmış bir liderin, büyük bir siyasî hesap hatası yaparak siyasî kariyerine noktayı koyması ile, özel hayatını konu edinen bir skandal ile sahneden çekilmesi arasında bir fark var mı? Medya etiği gereği, bir fark görmememiz gerekiyor. Çünkü bizi özel sebepler değil, sonuçlar ilgilendiriyor. O zaman sadece şu soruyu sormamız lâzım: Baykal bu skandaldan sonra CHP'nin başında kalabilir mi?
Geçtiğimiz hafta, idam yıldönümü vesilesiyle Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını hatırladık. Kanaatimi tekrarlayayım: Bu idamlar bir haksızlıktı. Hem Deniz Gezmiş'lere hem de daha sonraki nesillere. Bu idamlar 12 Mart dönemine son noktayı koymadı, 12 Eylül'e giden upuzun terör yıllarının başlangıcını oluşturdu. Deniz Gezmiş'i bir kişilik modeli olarak benimsemiş çok sayıda genç, kavgada hayatını kaybetti. Aynı modelin peşinden giderken karşısındakinin canına kıydı. Deniz Gezmiş'i hem asanlar hem de ona ağıt yakanlar, Deniz Gezmiş'in adını duvarlara yazarken canından olan gençler üzerinde sorumluluk taşıyorlar. Deniz Gezmiş asılmasaydı, durulacak ve 1974'te Ecevit affıyla kuvvetle muhtemeldir ki yeni bir hayata başlayacaktı. Belki de bugün, Deniz Baykal'ın rakibi olacaktı.
Deniz Gezmiş'in hikâyesi gerçekte solun, yani eşitlik peşinde koşanların değil, kanı kaynayan ve macera peşinde koşan gençlerin darbeciler tarafından nasıl kullanıldığını anlatır. Görüntülerde hep masum ve meydan okuyan haliyle duran Deniz Gezmiş'i hatırlayın. Sırtında Amerikan pilotlarının giydiği montla bir Amerikan motosikletine binip Amerikan emperyalizmine karşı kır gerillasını başlatma hikayesi, o yaştaki bir gencin bile inanamayacağı kadar çocuksu bir hikâye. Onlar darbe ortamı hazırlamak için kullanıldılar; sonra darbe gerekçesi olarak asıldılar.
Türkiye'nin çoğu zaman çocuksu, sıklıkla haksızlığa uğramış sol damarı, hep darbelerin ve darbecilerin gölgesinde kaldı. Eğer devrim yapacak işçi sınıfı yoksa, önce burjuva devrimi yapılır; bunun için ilerici subaylarla ittifak edilir. Bu tez Sol'u, sadece ve sadece elindeki silahla iktidar peşinde koşan darbecilerin oyuncağı haline getirdi. Sol, bu burjuva devrimi tezi ile evden kaçıp kötü yollara düşmüş oldu. Kendisini bataklıktan hâlâ kurtaramadı.
Sol bir açmazla karşı karşıya kaldı. Ya askerle iş tutarak devlet iktidarına bir yerinden sahip olacak; ya da askeri karşısına alıp bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi verecek ve muhafazakâr partilerle rekabet edecekti. Bugün askerî vesayetin siyaset üzerindeki gücünün azalması sol için yeni bir fırsat kapısı oluşturdu. Deniz Baykal bu fırsatı kullanmak yerine kendisinin ve partisinin bütün imkânlarını, askerî vesayeti yeniden diriltmeye ve eski devlet içi iktidar ortaklığını sürdürmeye hasretti. Halka değil, Anayasa Mahkemesi üyelerine sırtını dayayan bir Baykal, sadece askerî vesayet düzeninin bir dişlisi olarak siyaset sahnesinde yer alabilir. Bu düzen kalmayınca, dişlinin de anlamı kalmıyor. Sonuç: Baykal kaybetti. Hem de arkadan bıçaklanarak.
Daha zinde ve daha temiz bir başlangıç yapma adına iktidar sahipleri Baykal'ın siyasî hayatını sona erdiriyor. Bu skandal görüntülerin başka anlamı yok. Demek ki solun verdiği görüntülere, hep "bu resmin arkasında acaba ne var?" diye bakmak gerekiyor.
Hep birlikte Baykal sonrasını düşünmeye başlamalıyız.

O KOLTUKTA İKİ GÜN OTURMASI ZİYANDIR!

[PAGE]


Güngör MENGÜ
Haydi Baykal düşünme


Deniz Baykal dün de sustu. Kurultaya iki hafta, referanduma iki ay kaldı. O koltukta iki gün bile oturması ziyandır!

Ana muhalefet partisi liderliği koltuğu yaşadığımız tehlikeleri farkedenlerin gözünde kurtarıcının adresidir.

Bu rol, akıllı, erdemli, deneyimli, hitabet yeteneği yüksek ve tertemiz bir insan talep ediyor. Baykal, eksiklerini komplekse kapılmaksızın gidererek bu rolün ideal aktörü konumuna geliyordu.

Ama bildiğimiz felâkete uğradı.

Yapılan, özel hayatına, mahremiyetine alçakça bir tecavüzdü.

Ama ne yazık ki bu aşağılık tuzak ve görüntülenen kadının kimliği, onun milletvekilliği postunu pek sorumsuzca kullanıp dağıttığını ortaya koydu.

Baykal boşuna zaman kaybediyor.

Ne yaparsa yapsın o artık Türkiye’nin içinde bulunduğu tarihi geçidi aşmakta hizmetinden yararlanacağı müstakbel kurtarıcı değildir.

Willy Brandt Alman sosyal demokrasisinin yıldızı idi. Yakınındaki adamın karıştığı casusluk skandalı yüzünden sorumluluğu üstlenip istifa etti.

Bu yüzden küçülmedi, kişisel şanssızlığını partisinin kaderi haline getirmediği için yüceldi bile.

Halka hakaret gibi

Baykal kalitesinde bir lidere yakışan, iki hafta sonraki Kurultay’da aday olmayacağını açıklaması, partinin yeni liderini bulmaya yönelik arayışlara, ilerde “onursal başkan” diye anılmayı hak edecek katkılar sağlamasıdır.

Bu tercihi bekleyerek çürütmemelidir.

Ama ne yazık ki manzara iyimser bekleyişler uyandırmıyor.

Baykal’ın hiç bir şey olmamış gibi kalmasının yararını savunan bir lobi faaliyeti gece gündüz sürüyor.

Buna dün, halkın zekâsını hakaret ölçeğinde hafife alan bir suikast iddiası eklendi.

Baykal’ı iki dizinden vurmak üzere tutulmuş bir tetikçinin ülkeye giriş yaparken yakalandığına dair haber CHP Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı ile duyuruldu.

Parti kurma hazırlığı içindeki Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün azmettirici rolde yer aldığına dair iddiaya kim sözcülük yaptı biliyor musunuz?

Dindarları rencide eden bir sözünden sonra halka sempatik görünmediği için lider tarafından aylardan beri vitrin gerisinde tutulan parti Genel Sekreteri Önder Sav!

15 Nisan tarihli suikast ihbarını halka duyurmak için neden o rezalet kasetinin internette yayınlanmasını beklemişler?


Şövalye mi, rehin mi?

Genel Sekreter Sav, Deniz Baykal’a yönelik komplonun, çamur atmaktan kurşun sıkmaya kadar gözü kara alternatifler içerdiğini anlatarak CHP liderine bir merhamet ve mağduriyet dokunulmazlığı yaratmak isteyebilir.

Ama herkes bilmeli ki hiç bir inandırıcılığı yoktur bu oyunların.

Kurnazlıkların çözüm getirmek yerine çirkinlikleri arttırdığı bir aşamaya geldik.

Rezalet görüntülerinin 7-8 yıl önce çekilmiş olduğuna dair iddialar ve tahminler dolaşıyor.

“Artık muhtar bile olamaz denilen Erdoğan’ın siyasi yasağını kaldıran, onun için ara seçim icat ederek önce meclise sonra hükümetin başına taşıyan çabalara o günlerde Deniz Baykal’ın cansiperane katılımı ne anlama geliyor?”

Buna benzer soruları Zülfü Livaneli yıllardan beri soruyordu.

Eğer görüntüler eskiyse Tayyip Erdoğan’ı kurtaran Deniz Baykal bir demokrasi şövalyesi değil, zavallı bir rehinmiş.

Öyle veya böyle.. Görüntüler eski veya yeni.. Hiç farketmez.

Baykal, Türkiye’nin muhtaç olduğu alternatif başbakan değildir artık.

Ama kişisel kaybını partisi ve ülke için kazanca dönüştürme şansı vardır. Bu da bir şey. Dileriz kullanır...


Günün Önemli Haberleri