O hep terk edilen adam
Abone olHıncal Uluç niye hep terk edilen adam oluyor, ya da seks onun ilişkilerinde ne kadar yer alıyor, yahut Sezen Aksu'yu küstüren yazıyı niye yazdı? Hepsinin cevabı bu röportajda.
İlişkilerinizde hep terk edilen taraf olduğunuzu açıkça yazmak yürekliliğini gösterdiniz. Kadınlarla ilişkilerinde “loser” bir Hıncal Uluç mu var?
Herhalde var. Hep onlar kusurlu olacak değil ya. Demek ki bende de bir şey var ki durmadan terk ediyorlar. Bir nedeni olmalı.
Nedeni de belirlemişsiniz aslında: “Hayatıma giren her kadına aynı şeyi öğretmeye çalıştım.. Tek başlarına ayakta durmayı.. Çoğunda başardım.. Ve bir gün bana ihtiyaçları kalmadı..” demişsiniz. Neden kalmıyor ihtiyaçları?
Kendilerine yeter hale geliyorlar çünkü. Hayatıma giren kadınları hep yücelttim ben. Bir kişinin sevgisinden emin olmamın tek bir yolu var: Onun bana muhtaç olmadığını bilmek. Sen bana muhtaçsan, kendini aldatırsın. Beni sevdiğine inandırmak için kendini aldatırsın. Beni değil.
Belki de kendini aldatabiliyorsan seviyorsun demektir...
Sen nasıl tanımlıyorsun bilmem. Ben öyle tanımlamıyorum. Benim sevgim pırıl pırıldır. Öyle olması için de menfaat bağlarından soyutlanması gerekir. Özellikle günümüz kadınının, maddi manevi çok büyük ihtiyaçları var.
Hıncal Uluç’un çevresindeki kadınların durumu öyle değildir herhalde?
Öyleler. Kendine, işine, yaşına güvenmiyor... Birisine yaslanmadan ayakta durabileceğine inanmıyor. Ben onu kendine güvenir hale getiriyorum, o zaman da gidiyor. Ve haklı çıkıyorum: İhtiyacı olduğu için benimle birlikte.
Neden hep terk edilen olduğunuzun başka bir açıklaması yok mu?
Bilmiyorum. Bilsem terk edilmem zaten. Ama öyle ya da böyle, terk edilen adamım.
Bir yazınızda şöyle demişsiniz: “Ne kadınlar tarafından terk edildim.. Ama hiçbirini durdurmak için kendimi de onu da zorlamadım.. Neden, sevgimin azlığı değil, kendime güvenimin fazlalığı idi..”
Yoksa ayakta kalamam zaten. Bu kadar terk edildikten sonra hâlâ ayakta durabiliyorsam... Kendime olan güvenimden.
Tutku eksikliği olarak da yorumlanamaz mı? Yeterince tutkulu sevseniz ne yapıp edip elinizde tutamaz mısınız kadınınızı?
Tutku olmasa bir ilişki altı yıl sürer mi? Hele benim gibi bir adam için... Çevresinde onlarca, yüzlerce güzel genç kız olan bir adam için... Ben tutkularımdan da güçlüyüm.
Hem güçlü hem tutkulu olunamaz mı?
Ne olacak? Tutkum var diye beni terk edip gidenin arkasında sürüneyim. “Aman yapma beni bırakıp gitme, geri dön” diye ağlayıp zırlayayım...
O aşamaya hiç gelmese...
Yok. İlişki bir aşamaya gelince biri birini terk eder. Bazısı yalvarır. Ben onlardan değilim. Hiç kimseye “geri dön” demedim.
Kaç kere terk edildiniz peki?
Ooo. Çok.
Sayısı belli değil mi?
Ne bileyim, çetele mi tutuyorum?
Bir kere bile terk eden siz olmadınız mı?
Hiç. İşimde de öyleyim ben. Ne bir patrona ne de bir kadına istifa mektubu yazmış değilim.
Defalarca kadınlar tarafından terk edilmiş ama bir kere bile terk etmemiş bir adam…
Ben farklı bir adamım. Kadınlar ne kadar farklı bir adam olduğumu fark etseler beni terk etmezlerdi. Başka Hıncal’lar da var sandılar. Ama yok. Ben biliyorum bir başka Hıncal daha olmadığını. Onun için “Beni terk eden kaybediyor, ben kaybetmiyorum” diyorum ya. Ben bir tane daha bulabilirim. Ama beni terk edip gidenler bir Hıncal daha bulamadı. Onun için güçlüyüm ben.
Sonra size geri dönmeye çalışanlara ne diyorsunuz?
Vallahi şimdiye kadar dönen hiç kimseye kapıyı açmadım. Ama bu, “geri dönmek benim için kabul edilemez bir şey” demek de değil.
Onu andırıyor sanki...
Dönüşü kabullenecek kadar güçlü değilmiş demek ki dönenlerle yaşadığım şeyler. Öyle biri çıkar ki karşına 10 kere de dönse kabul edersin. Demek ki öyle bir şey çıkmamış karşıma. Şimdiye kadar döneni kabul etmedim. Ama bu, “Bundan sonra da kabul etmem” şeklinde bir genelleme de yaptırmaz.
Bir mesaj mı var yoksa bunun altında?
Mesaj falan yok. Öyle bir şeyi gerçekleşmeden konuşamazsın. Sevgide, aşkta spekülasyon yoktur.
Hıncal Uluç’a göre seks, aşkın içinde ne kadar yer kaplar? Ya da hiç kaplamaz mı?
İçinde hiç aşkın olmadığı seks olabilir. Ama herkes buna seks demeye cesaret edemez. O yüzden de aşk diyorlar. Seks dediklerinde kendilerini alçaltacaklarını düşündükleri için... “Efendim ben bir günde âşık oldum. Âşık olduğum için de Hıncal’la beraber oldum. Ertesi gün de aşkım bitti, ayrıldım.” Yok böyle bir şey. Ama hiç seks olmadan aşk olabilir.
Ne kadar sürer peki seks olmadan? Bir ay, iki yıl...
Âşık Veysel ne diyor? “Oğlan kızı sever, kavuşamaz, aşk olur.” Bir arada olunca aşkın bitmeye başladığını görüyorsun. Kavuşamamak aşk için çok önemli bir unsur. Yaşadığını bir pasta gibi düşün. Pastanın içindeki seks ne kadar büyürse, aşk o kadar küçülür.
Sağlıklı olan ne peki?
Dünya kurulduğundan beri bunları kimse bulamamış... Herkesin kendisine göre bir dengesi var. Sen kendi dengeni buluyorsun bu defa onun dengesine uymuyor. Bilemiyorsun ki... Kadın var günde üç kere sevişmek ister, kadın var ayda bir kere sevişmek ister. Seks ne ki? Bana sorarsan el ele tutuşmak seks. Ama günümüzde gülüyorlar ben bunu söyleyince. İlle yatağa gireceksin. Eller dokununca seks değil, cinsel organlar dokununca seks...
Dokunma duyusu, mesela diyaloglardan daha mı belirleyicidir bir ilişkide?
Benim için öyle. Dokunmayı istemiyorsam bir kadına... Bitmiştir. Ki ben konuşmayı çok iyi beceren bir adamım. İstediğim her kadını konuşarak etkileyebilirim. Neye yarar? Dokunmayla hisler başka türlü iletilir. Anlarsın, sevgi dokunuşu mudur o, yoksa başka türlü bir dokunuş mu?
“Sezen’i çıldırtan yazım..”
Sezen Aksu ile arkadaşlığınızın bitmesi çok göz önünde yaşandı...
Sezen başka biri oldu. Benim Sezenim hâlâ dünyada en sevdiğim insanların başında gelir. Ama bu başka bir Sezen.
Bunu Sezen Aksu, internet sitesinde size ithafen “Alim ile zalim” başlıklı bir yazı yayınladıktan sonra da söylemiştiniz.... “O yazıyı Sezen değil, başkası yazdı” demiştiniz...
Yazanı da biliyorum. Ben o üslubu çok iyi tanıyorum.
Sezen Aksu’nun üslubuna da benziyor sanki... Duygulu... Sitemli... Yer yer iğneli...
Yok. O yazıyı benden nefret eden birisi yazdı.
Kadın ya da erkek?..
Evet, hayır oyunu oynayarak kim olduğunu bulacağını sanıyorsan, yanılıyorsun. Şu kadarını söyleyeyim, Hıncal Uluç’la Sezen Aksu arasındaki büyük sevgiden nefret ediyor. O sevgiyi ortadan kaldırmak için elinden geleni yaptı ve başarılı oldu.
Sezen Aksu’ya yakın olmak için mi yani?
Evet, başardı da. Şimdi Sezen’in etrafında onlar var. Sezen’i her şeyden çok seven üç tane adam vardı. Ahmet Utlu, kocası. Mustafa Oğuz, menajeri. Ve Hıncal Uluç, arkadaşı. Sırayla üçünü de uzaklaştırdılar.
Şimdi Önder Fırat’la beraber Sezen Aksu...
Çok saygı duyduğum biridir. Sezen’in en kötü zamanlarında o vardı yanında.
Onu da uzaklaştıracaklar mı peki?
Bilemiyorum. Şimdi ona ihtiyaçları vardır belki de. Onun için tutuyor olabilirler. Önder harika bir adam. Bütün mesele Sezen’in yanında kalabilmekti. Bana sorarsan Sezen’in hayatta kalmasını sağladı.
Sezen Aksu’nun kötü bir dönemden geçtiğini biliyordunuz. Ama size çok kırılmasına neden olan bir yazı yazdınız. “Ben onun için elimden gelen her şeyi yaptım” diyebiliyor musunuz?
Ben görevimi yaptım. Biliyorum ki o onu çıldırtan yazım, onu hayata döndüren yazıdır. Çok rahatım.
Yazarken bunu biliyor muydunuz yani? “Ben bunu yazarsam dostluğumuz biter, ama Sezen hayata döner” diye düşünüp mü kaleme aldınız o yazıyı?
Hepsini biliyordum. Sezen’in yakınındakiler gelip anlattı durumunu. Sezen ölüme doğru gidiyordu. Bunun önüne geçmemiz lazımdı. Sezen’e laf dinletemeyeceğimi biliyordum. Onu etkilememin tek yolu da yazmaktı. Yazdım ve etkiledi. O güne kadarki yaşantısına, fotoğraflarına bakın. Bir de o yazıdan sonrakilere. Nasıl bir yükselişe geçtiğini göreceksiniz.
Bunun gibi başka yazılar da oldu mu?
Çok. Birçok arkadaşım için en son çare olarak yazmışımdır.
Kimler için mesela?
Ertekin için yazmışımdır, Mustafa Denizli için olmuştur... Bir sürü insan için olmuştur.
Arkadaşlığı sonlandıran, sadece Sezen Aksu için yazdıklarınız mı oldu?
Onun etrafındakiler iyi kullandılar bunu. Diğerleri anladılar amacımın dostluk olduğunu. Sezen’in bunu anlamasına fırsat verilmedi.
Geç mi? Anlama ihtimali yok mu bundan sonra?
Anlamamış işte. Anladığı falan yok.
Bir ay sonra gelip “Hıncal ben seni çok yanlış anlamışım” dese çok mu geç kalmış olur?
Bilemiyorum. Ama içimdeki kırgınlık sonsuz. Vazoyu kırmayacaksın. Sezen vazoyu kırıp attı. O kadar ayıp şeyler yaptı ki akla hayale sığmaz.
Zor mu affedersiniz?
Bu kadar çok sevmeseydim affederdim. Onu niçin çok sevdiğimi Sezen de biliyordu. Bile bile bunları yaptıysa...
“Sen de mi Nükhet?”
Size sataşarak gündeme gelmeye çalışanlara asla cevap vermeyeceğinizi söylersiniz hep. Ama Füsun Önal’ın kitabındaki, sanki “ses getirsin” diye öne çıkarılmış gibi duran, kahramanlarından birinin de siz olduğunuz hikâyeye cevap verdiniz...
Füsun Önal bir olayı anlattı kitabında. Gazeteler de o olaydan alıntı yaptı. “Bu olayın aslı böyledir” dedim ben. Sen şimdi gidip “Hıncal hıyarın biridir” yazsan zerre kadar cevap vermem. Ama “Hıncal Uluç röportajı yemek eşliğinde yapmayı önerdi. Kendi yedi içti, bize bir kahve bile ikram etmedi” dersen ben de işin aslını anlatırım. “Yalan söylüyor” derim.
Yorum olsa cevap vermeyecektiniz, yaşanmış bir olay olduğu için müdahale ettiniz yani...
Olaylar yanlış anlatırlarsa okuyanlar yanlış anlayabilir. Gerçeği anlatıyorum ben. Bak mesela... Hayatta en sevdiğim insanlardan biri... Nükhet. Gazetelerde haberler çıktı. “Nükhet Duru, Hürriyet ve Hafta Sonu’nda kendisi aleyhine yazılmaması için Erol Simavi’nin koynuna girdi” diye... Ben de oturdum bir yazı yazdım. “Ben bu olayın canlı şahidiyim” dedim... “Nükhet Duru’nun Erol Simavi ile birlikteliği katiyen bir menfaate dayanmıyordu.” Üç gün sonra Akşam’da bir Nükhet Duru röportajı... “Hıncal bizim özel hayatımızı açıkladı. Ben genç bir delikanlının annesiyim. Hıncal bunu nasıl yapar?” diyor. Hiç utanmadan, sıkılmadan... Benimle uğraşan Akşam gazetesine yaranmak için... Bu kadar büyük bir ayıp. Nükhet Duru defteri de kapandı. Gördüğümde merhaba diyorum sadece.
Hiç sordunuz mu “Neden böyle bir şey yaptın” diye?
Sormam. Röportajın yayınlandığı gazete Akşam gazetesi. Akşam gazetesi benimle uğraşıyor. Nükhet’e de sütun açıyor... Akşam’a kapaklanmak için beni harcadı. Gözlerime inanamadım ya. “Hürriyet aleyhine haber yapmasın diye Erol Simavi’nin koynuna girdi” lafına ses çıkarmıyor, “O öyle değildir efendiler, o aşk çok kutsal bir aşktır” diye yazan Hıncal için diyor ki, “Benim özel hayatımı açıkladı, oğlumun yüzüne bakamıyorum.” Yok ya! Ama sonra gördüm ki Nükhet Akşam gazetesinde köşe yazarı olmuş, niye satıldığımı anladım. Bu kadar ucuz...
Haber: Alper AKÖZ
Kaynak:BOXER