O gün cezaevinde gizli tanıklık yaptık!
Abone olCHP Manisa milletvekili Özgür Özel İnternethaber'e konuştu.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER- Tutuklu Gazeteciler Raprunu hazırlayan Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi Komisyonu'nda Veli Ağbaba ve Nurettin Demir ile birlikte çalışan Özgür Özel, hazırladıkları raporu, Hasdal Cezaevi'nde Çarşamba günü "gizli tanıklık" yaptıkları nikahın ayrıntılarını ve Genelkurmay Başkanı'nın açıklamasını İnternethaber'e değerlendirdi.
CEZAEVİ KAPISININ DIŞINDA SİYASİ KİMLİKLERİMİZİ BIRAKIRIZ
"Bu raporu hazırladığımızda tutuklu 8 milletvekili vardı sonra o tahliye oldu, onun özel durumu da raporda belirtiliyor. Bir diğeri de Hatip Dicle, biliyorsunuz o mazbata savaşına kurban gitti. Ben, Veli Ağbaba ve Nurettin Demir'den oluşan Cezaevi Komisyonu olarak bizi ilkemiz şudur; Cezaevi kapısından içeri girdiğimizde siyasi kimliklerimizi kapının dışında bırakıyoruz. İçerdeki kişi Hizbullahçı da olsa, en marjinal en uçtaki fikre sahip kişi de olsa, cinsel tercih, fikir ayırımı yapmadan, her türlü görüş, yaşantı ve inanç meselesinde biz herkese aynı mesafede, meseleye insan hakları temelli yaklaşıyoruz. Bu temelle yaklaştığınızda karşınızdaki kişilerin hangi partiden olduklarının bir önemi kalmıyor. İçeridekilerin, CHP'li, MHP'li, BDP'li, PKK'lı, KCK'lı, İBDA-c'li olması bir şeyi değiştirmiyor. Çünkü oradaki herkes kendisi üzerine atılı suç veya kesinleşmiş hüküm ne ise zaten onunla baş başa, zaten cezasını çekiyor. Hukuk devletleri meseleye böyle bakar."
DÜNYADA TUTUKLU VEKİL AYIBINI YAŞAYAN TEK ÜLKEYİZ
"Tutuklu milletvekili sorununa da bizim partimiz diye bakmadık. Yani sadece Balbay ve Haberal'a gitmedik. Türkiye'deki 8 tutuklu milletvekili vardı. Şu ayıbın altını çizmek isterim, dünyada tutuklu milletvekili ayıbını yaşayan ilk değil ama tek ülke biziz şu anda. Türkiye'de sadece fikirlerinden dolayı içeride olan kişilerin, hem de daha önce de bir çok örneği olduğu halde, hem de çok daha ağır suçlardan ki bunların içinde dolandırıcılık yapanlar da vardı, Jet Fadıl'ı kast ediyorum, bu kişilerin milletvekili seçilmesini uygun gören, aynı Anayasa, aynı teammüller ortadayken milletvekillerinin tutuklu olması çok ayıp. Ayrıca, iktidar partisi haricindeki diğer bütün partilerden tutuklu milletvekili olması da zaten başlı başına bir mesaj veriyor. Öyle bir iktidar partisi var ki, karşısındaki her partiden tutuklu milletvekili var. Ne kadar utanç verici ve ne kadar iktidarın normal şartlarda kendini ifade etmekte ne kadar zorlanacağı bir şey."
İKTİDAR PARTİSİ HARİÇ HER PARTİDEN MİLLETVEKİLİ VAR
İktidar dediğiniz her türlü rejimde vari krallıkta var, monarşi de var, her türlü despot rejimin içinde var. Esas kıymetli olan, biricik olan, iktidar için en gerekli olan şey muhalefettir. İktidarlar meşruiyetlerini muhalefetlerden alırlar. Muhalefetsiz bir iktidar meşru değildir. Bir iktidar düşünün muhalefeti yok, zaten o da dikta rejimidir. Burada esas tartışma şu; bir iktidar partisi düşünün ki, halkın oy vererek seçtiği meclise gelmesi gereken milletvekillerine engel oluyor. Biz bu yüzden her milletvekiline gittik, 8 milletvekilinin de görüşlerini aldık."
SADEC BENGİ YILDIZ BALBAY'IN MEKTUBUNA CEVAP VERDİ
"Burada Cumhuriyet Halk Partisi'ni farklı kılan, bütün partilerden tutuklu milletvekillerine de gittik. BDP'liler MHP ve CHP'li tutuklu vekilleri ziyaret etmediler, MHP'li bir-iki kişi CHP'li vekilleri ziyaret etti, onlar da BDP'lileri ziyaret etmediler ama biz CHP olarak parti ayırımı gözetmeksizin bütün milletvekillerini ziyaret ettik. Sadece BDP'li Bengi Yıldız Sayın Balbay'ın milletvekillerine yazmış olduğu mektuba cevap yazmış ve Balbay bundan çok mutlu olmuş, ben de Balbay'ın teşekkürlerini kendisine ilettim. Eğer içeride bir AK Partili vekil olsaydı, ki pratikte böyle bir şey olmaz, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak onu da ziyaret ederdik, dediğim gibi cezaevine girerken siyasi kimliğimizi kapının dışında bırakıyoruz."
ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ YER
"Bu raporu anlamlı kılan mesele tutuklu milletvekillerine partizanca değil, bakması gereken yerden bakan bir rapor. İçinde bütün milletvekilleri ile ilgili belli tespitler var. Daha önce benzer durumda olan vekiller ile ilgili tespitler var, tutukluluk hali sona erip daha sonra vekillik yapmış olanların ifadeleri var. Burada zurnanın zırt dediği yer var; bu ülkede tutuklu milletvekili sorunu şöyle: Önce yüksek seçim kuruluna gidiyorsunuz, tutuklu milletvekili aday olabilir miyim diye başvuru yapıyor, evet olabilirsin diyorlar, adaylık başvurusu yapıyorlar, sabıka kaydı isteniyor, veriyorlar, tutukluluk durumları belli. Yüksek Seçim Kurulu inceliyor ve adaylıklarını onaylıyor, ardından oy pusulalarına bu kişilerin isimleri basılıyor. İzmir'li seçmen Balbay'a, Zonguldak'lı seçmen Haberal'a, Şırnak'lı seçmen Faysal Sarıyıldız'a ismini göre göre oy veriyor ve onu seçiyor. Sonra avukatlar aracılığı ile mazbatalar teslim ediliyor ve mazbatasının üzerinde Sayın İzmir Milletvekili Mustafa Balbay yazıyor örneğin. Bu mazbatalarla birlikte mahkemeye başvuruyorlar ve mahkeme yıllardır yapılanı yapmıyor. Böyle olunca, bu işin işinden çıkamazsınız."
BU HİKAYENİN ADI RECEP TAYYİP ERDOĞAN
Bununla örtüşen bir başka hikaye var. Bir kişi var, ceza almış, kesinleşen hapis cezasını yatmış, 2002 seçimlerinden önce Yüksek Seçim Kurulu'na başvuruyor, "Ben aday olabili miyim" diye soruyor, cevap, "olamazsın." Çünkü aday olması Anayasa'ya aykırı. Hatta Anayasa hukukçularına soruyorlar, muhtar adayı bile olamayacağı söyleniyor, çünkü aldığı ceza gereği seçme ve seçilme hakkını kaybetmiş. Ve o kişi aday olamıyor, o kişinin adı Recep Tayyip Erdoğan. O kişi, seçimlerde partisinin Genel Başkanı olarak seçimlere giriyor ama Başbakan adayı olarak çıkamıyor çünkü pusulada ismi yok. Ve meclis oluşuyor, Cumhuriyet Halk Partisi şöyle bir sorun tespit ediyor ve diyor ki; En çok oy almış partinin başkanının Genel Başkan olamama sorunu var, bu sorun bir demokrasi sorunudur bu sorun çözülmelidir diyor. O gün iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin desteğiyle Anayasa'yı değiştiryor, Siirt seçimleri yenileniyor ve Erdoğan Partisi'nin Siirt'ten seçilerek Başbakan oluyor."
BAŞBAKAN KORKAĞIN TEKİ
"Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi'nin yapmış olduğu davranışa bakın, bir de bunun karşılığında AKP'nin yaptığına bakın. Tutuklu milletvekillerinin bu halinden Başbakan sorumludur. Başbakan söylediği kadar Kasımpaşalı ve delikanlı değil, kendisini yutturmaya çalıştığı gibi demokrat falan da değil. Bırakın her şeyi, Başbakan cesareti bir kenara bırakmış korkağın teki. 7 tane halktan oy almış milletvekilinden korkuyor, bildiğiniz korkak."
NİKAHTA GİZLİ TANIKLIK YAPTIK
Dün, Sayın Genel Başkanımızla birlikte Teğmen Mehmet Ali Çalebi'nin nikahına gittik. Nikahta, Türkiye'nin en genç asker tutuklusu. Dört yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra 2011 yılının Mayıs ayında serbest bırakıldı. Kararla birlikte yeniden tutuklandı. Planladığı nikah günü gelip çattığında da içerideydi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz onun yanında olmak istedik, o da çok memnun oldu, Genel Başkanımızı nikah şahidi olarak görmek istediler ve Sayın Kılıçdaroğlu da bunu memnuniyetle kabul edeceğini söyledi. Dün çok dokunaklı bir gün oldu, biz Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi komisyonu olarak en duygusal günlerimizden birini yaşadık. Pastayı bir albay getirdi, resim yapan albaylardan biri çok güzel bir pasta yapmıştı, saksafon çalan kıdemli binbaşı, org çalan bir albay vardı. Çok sayıda tutuklu aileleri vardı. Genel Başkan, Metin Feyzioğlu ve Ümit Kocasakal, Celal Ülgen nikah şahidiydi. Biliyorsunuz, Mehmet Ali Çelebi'nin, cep telefonuna sehven numara yüklenmişti ve bütün bu davalarda da askerler en çok gizli tanıklardan çekmişti. Nikahta 3 tane de gizli tanık vardı, ben Veli Ağbaba ve Nurettin Demir gizli tanıktık, gizli tanıkların ifadeleriyle hüküm giymiş bir teğmeni gizli tanık olmadan evlendirmek olmazdı. Gelin ve Damat nikah töreninde adeta çığlık atarak haykırarak "Sonsuza kadar evet" dediler. Gelin ve damat salona girdiğinde normal dışı bir alkış vardı, tebrik, destek, isyan alkışı bir araya geldi, ben öyle bir alkış duymadım, herkes avuçları patlarcasına alkışlıyordu. Kimi alkışıyla kendini bastırmaya çalışıyordu, kimi dudaklarını ısırıyordu, ve hemen her iki kişiden biri ağlıyordu. Nikah şahitleri ağlamamak için kendilerini zor tuttular. En başı dik, en direnci yüksek olan gelin ve damattı. Düğünün ortak temennisi de, bu daha nikah düğünü dışarıda yapacağız"dı.
BALYOZ BAŞTAN AŞAĞI YALAN BİR DAVA
"Biz Balyoz davasını her yönüyle takip ettik. Baştan aşağı yalan ve kurgudan oluşan bir dava. Balyoz davasına en çarpıcı yaklaşımlardan birini Engin Alan yaptı, Alan, "Balyoz'un bir harfi bir kelimesi doğruysa, Müslümanlığımdan da, Türklüğümden de insanlığımdan da vazgeçiyorum, 10 bin yıl burada yatmaya razıyım" diyor. Engin Alan'ın bu tavrı Balyoz'dan hüküm giymiş herkes için geçerli. Bu öyle bir dava ki, yaşayan avukatlar, biz takip edenler kendimizi davadan alamıyoruz. Gece ile gündüz kadar, siyah ile beyaz kadar, yalanla doğru gibi gerçekle çelişiyor yalanlar. Bütün her şeyi dayandırdıkları bir plan semineri var, seminer 2003 yılında yapılıyor, kaydedildiği hard disk 2006 yılında Samsung tarafından üretilmeye başlanmış, içerisinde bir font kullanılmış, bu font Microsoft tarafından 2007 yılında kullanılmaya başlanmış. Bunların patenti bu delilleri hazırlayan polisin ellerindeyse ise gidip Microsofta dava açsınlar, Samsung'un iddianameyi hazırlayanlara telif hakkı ödemesi lazım. Böyle olunca insan isyan ediyor."
ASKERLİK SÜRESİNDE BARİ GENELKURMAY BAŞKANI KONUŞSUN
Her şey olur da, "Genelkurmay Başkanı konuşmasın" diyorlar. E askerlik süresinde de o konuşsun, onda da Başbakan konuşuyor. diyorlar ki Mart'tan önceki terhisler askerliği zaafiyete uğratır, hayır diyor, 1 Ocak'ta terhis olacaklar diyor. hiç konuşamayan, hiç fikrini söyleyemeyen, Başbakanı kendisine rol model edinmiş bir adamla karşı karşıyayız."
O DÖNEMDEN BİR TEK KENDİSİ DIŞARIDA
"Biz Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi Komisyonu olarak çok büyük bir sırrı tuttuk. Biz 2011 yılında Hasdal, Hadımköy cezaevlerine gittik, oradaki paşaların hepsiyle konuştuk. Bize, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in oraya gittiğini ve "Balyoz'un bir kelimesine bile inanmıyorum, ben bu görevi sizler için kabul ettim, Balyoz sorununu kendi yöntemlerimle çözeceğim" dediğini anlattılar. Özel bunları Bilgin Balanlı'ya anlatmış. Bilgin Alanlı bize bunu 2011 yılında anlattı, biz bu sırrı tuttuk. Aslında görüşmeyi kapalı görüş olduğu için telefonla yaptık, oradaki görüşmeler kayda alınıyor, istense onlar da bulunur. Zaten Engin Alan'ın açıklamasına dikkat ederseniz Necdet Özel'i kendi kelimeleriyle vuruyor. Gelinen bu noktada sen Yargıtay Başsavcısı'na gittin bir şeyleri çözdün, neyi çözdün, dönemin Deniz, Hava Harp Akademisi konutanları, bunların Kurmay Başkanları, Yardımcıları hepsi içeride, bir tek Kara Harp Akademisi Komutanı olarak sen dışarıdasın. Bir de o gün senin öğrencilerin vardı gittin onları kurtardın. Çünkü onların cezası onanırsa senin durumun sorgulanır."
NECDET ÖZEL İSTİFA ETSİN BAŞBAKANA DANIŞMANLIK YAPSIN
Biz Genel Kurmay Başkanı'na Balyoz davasında yargılananlara söylediği "Ben ilgileneceğim" deyip demediğini sorduk, o insanları böyle bir rahatlatma içine iten sen misin diye sorduk. Girdiyse, bunları kandıran sen misin, sensen gereğini yap, yok birileri seni kandırdıysa yine gereğini yap dedik ve kendisini istifaya davet ettik. Bir de balyoz tutuklularının aileleri kendisini istifaya davet etti. Açıklama yapmış, "Marjinal kişilerin istifa çağrıların uymam" demiş. Şimdi kendisine soruyoruz, Dün nikahta balyoz hükümlüleriyle birlikteydik onlar da soruyor, Marjinal gruplar kim? Eğer silah arkadaşlarına marjinal demiyorsa, Cumhuriyet Halk Partisi'ne mi marjinal diyorsun? Benim gördüğüm bir şey var, kendisine rol model olarak seçtiği Başbakan sıkıştığında hep marjinal gruplar diyor ya Necdet Özel de çok sıkışmış ve Başbakanı kendine yine önder almış biz marjinal diyor. Biz kendisine istifa et diyorduk ama bir yandan da korkuyorduk, diğer Balyoz sanıkları gibi ne olur durumu diye, başka iş de bilmez, ailesini nasıl geçindirecek diye. Şimdi anlaşıldı ki Başbakana danışmanlık, yardımcılık yapabilir, o yüzden zaman kaybetmeden hemen istifa etsin."