Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddiaları malum.
Beşir Atalay'ı Deniz Feneri zanlılarına, yapılacak baskını haber
vermekle suçluyor.
Telefon trafiğine ilişkin çarpıcı bilgiler veriyor hatta
açıklamalarında bu telefon konuşmalarının içerikleri de var.
Peki Beşir Atalay ne yapıyor.
Doğal olarak iddiaları reddediyor. Kimin kimi aradığı belli değil
diyor, zanlıları tanıdığını kabul ediyor ama "iş başka
dostluk başka" sözleriyle zanlılara bir avantaj
sağlamadığını anlatıyor.
Özel kalemden koruma müdürünün Kırıkkale Belediye başkanını
aramasını, Kırıkkale Belediye Başkanının üç saniye sonra
zanlılardan Mustafa Çelik'le konuşmasını, Çelik'in diğer zanlı
Karaman'la irtibata geçmesini değerlendirirken, bu trafik baskının
ihbar edildiği anlamına gelmez diyor.
Atalay savunma yapıyor ama aynı zamanda topu karşı sahada tutmaya
çalışıyor.
Eski defterleri açarak, imalı cümleler
kurarak.
Onun o koltuğa nasıl geldiğini biliyoruz diyor, hatta SSK Genel
Müdürlüğü dönemine kadar gidiyor, o dönemin hesabını verememekle
suçluyor CHP Genel Başkanı'nı.
Ama sanki biraz yanlış yapıyor.
En iyi savunma saldırıdır taktiğini uygulayacağım derken
kendi savunmasını zayıflatıyor.
Özellikle soruşturmadan el çektirilen deniz feneri savcılarını
hedef tahtasına koyduğunda bu sonuç daha da belirginleşiyor.
Ne diyor Atalay soruşturmadan savcılar için;
"her halde savcılar ak partiyle nasıl irtibat kurarız
bunlarla uğraşmış bu üç yılda, nasıl evrakta tahrifat yaparız
onlarla uğranmış, bir türlü iddianameyi bitirip davayı
açamamış"
Bu sözlerinden Kılıçdaroğlu kadar savcılara da kızgın olduğu
görünüyor Başbakan Yardımcısı'nın.
Tabi burada bir başka soru çıkıyor ortaya.
Bu kızgınlığın tek nedeni soruşturmanın uzun sürmesi mi?
Yoksa Beşir Atalay, Kılıçdaroğlu'nun grup kürsüsünden gösterdiği
dosyayı, CHP liderine o savcıların ulaştırdığını mı düşünüyor?
Bu yüzden mi en az Kılıçdaroğlu kadar savcılara da yükleniyor?