O doktorlar savunma yaptı
Abone olGezi Parkı olayları sırasında Dolmabahçe’deki Bezmialem Valide Sultan Camii’nde yaralı eylemcilere yardım ettikleri iddia edilen iki doktor,...
Gezi Parkı olayları sırasında Dolmabahçe’deki Bezmialem Valide
Sultan Camii’nde yaralı eylemcilere yardım ettikleri iddia edilen
iki doktor, davanın ikinci duruşmasında savunma yaptı. Doktorlar,
“Biz yardım etmesek onlarca kişi hayatını kaybedebilir, sakat
kalabilirdi. Aldığımız eğitim gereği görevimiz hiçbir fark
gözetmeksizin müdahale etmek" dedi.
İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen 255 sanıklı
Gezi Parkı davasının ikinci duruşmasına 11 sanık ve çok sayıda
sanık avukatı hazır bulundu. Sanıklar arasında Dolmabahçe’de
Bezmialem Valide Sultan Camii’nde yaralı göstericilere tıbbi
yardımda bulunarak ’Suçluyu övmek, dini değerleri aşağılamak ve
camiye zarar vermek’le suçlanan doktor sanıklar İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Uzman öğrenci olan Sercan
Yüksel ve İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı ihtisas
süresini tamamlayan Erenç Yasemin Dokudan da yer aldı. Çok sayıda
izleyicinin bulunduğu duruşmayı, İstanbul Tabipler Odası Başkanı
Prof. Dr. Selçuk Erez de ayakta izledi.
Sanıkların kimlik tespitlerinin, avukatlarının ise isim
yoklamasının yapılmasının ardından savunmaların alınmasına
başlandı. Hazır bulunan sanıklardan 4’ü bugün savunma yapmak için
hazır olmadıklarını söyledi.
"VALLAHİ, BİLLAHİ, TALLAHİ…"
Duruşmadaki savunması esnasında, Gezi olaylarını duyduktan sonra
sabaha kadar uyuyamadığını, sabah saat 08.00’de merakı nedeniyle
Taksim’e gittiğini söyleyen sanıklardan Mustafa Gökoğlan, "Oraya
benim gibi gelmiş bazı kişilerle sohbet ettik. Polis 4 kez sırt
çantamı aradı. Polisin tazyikli su ve gaz sıkması nedeniyle oradan
uzaklaştım. Bu sırada polis tarafından gözaltına alındım. Benim
meydandan uzaklaşmama sebep, sıkılan gaz ve tazyikli suydu. Ancak
şunu söyleyeyim, vallahi, billahi, tallahi bir eyleme katılmadım"
şeklinde konuştu.
Sık sık Taksim’e gittiğini söyleyen Porihan Akdoğan, telefonunu
şarj etmek için meydandaki bir büfeye girdiğini ifade ederek,
"Taksim’de olan olaylardan haberim yoktu. Birden polis, büfenin
dışında meydanda hiçbir uyarı yapmadan, tazyikli su ve gaz ile
müdahalede bulundu. Gazdan etkilenen insanlar, çocuklar büfeye
sığınmak zorunda kaldı. Bu sırada polis içeride bulunan herkesi
gözaltına aldı. Beni de kolumu kıvırarak ve darp ederek gözaltına
aldı" diye konuştu.
Sanık Akdoğan, migreni nedeniyle hastaneye tedaviye götürüldüğünü,
gözaltında bulunduğu araç içinde çok bekletildikten sonra
ifadesinin alındığını belirtti.
“POŞETTE SU VAR DEDİM GÖZALTINA ALDILAR’’
Kardeşi Porihan Akdoğan ile birlikte büfeye girdiğini belirten bir
diğer sanık Lale Akdoğan ise polisin kargaşa çıkarmak için boş
alana gaz sıktığını ileri sürdü. Sanık Akdoğan, "Elimde poşet
vardı. İçinde ne olduğunu sordular. Su olduğunu söyleyince de ’Gel
o zaman’ diyerek beni gözaltına aldılar. İçinde su olan poşeti de
beni gözaltına aldıkları aracın altına attılar” şeklinde ifade
verdi.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Uzman öğrenci
olan Sercan Yüksel hastanede 24 saat nöbet tuttuğunu, ardından
akşama kadar genel cerrahi bölümünde görev yaptığını ve akşam
saatlerinde evine gitmek için önlüğü ile hastaneden ayrıldığını
söyledi. Cihangir’e gitmek üzere Taksim minibüsüne bindiğini
belirten Yüksel, “Olay günü hastanedeydim, üzerimdeki doktor
kıyafeti ile Çapa’dan çıktım eve gidiyordum. Taksim’e gitmek için
sarı otobüslere bindim. Ancak olaylar nedeniyle sarı otobüsler
güzergah değiştirmişti. Cihangir’e çıkmak için ara sokaklardan
çıkılıyordu. Ancak polis ara sokakları da kapatmıştı. Ben de İnönü
Stadının oradan geçmeye çalıştım. Stada yaklaştıkça kalabalığı
gördüm. Etrafta gaz yoğunluğunun artığını hissettim. İnsanlar cami
tarafına kaçıyorlardı. Camiye yaklaştıkça kaldırım üzerinde
fenalaşan, başı gözü kan içinde olanları gördüm. Bazılarının gazdan
çok etkilendiğini gördüm ve camiye doğru koştuklarını gördüm.
Bazıları da yaralıları camiye taşıyordu. Yaralıların camiye
taşındığını görünce hekim refleksiyle camiye girdim. Camiye
girerken sivil görevli biri ayakkabılarımı çıkarmam gerektiğini
söyledi ve çıkardım. Bir tarafta ayakkabı yığını bir tarafta da
pansuman, nefes açıcı spreyler gördüm. İçeride yaralılar vardı ve
birçok sağlık çalışanının yaralılara yardım ettiğini gördüm.
Aldığım travma ve genel cerrahi eğitimi gereği yaralılara müdahale
etmeye karar verdim. Cami kapısı sürekli açıktı. Yaralıların sayısı
çık artınca acillerde kullanılan tiraj yaptım. Yani aciliyetine
göre sınıflandırma yaptım. Daha sonra ağır olan hastaların
hastanelere sevk edilmeleri için cep telefonuyla ambulansa haber
verdim. Polisin gaz kullanmasına bağlı olarak caminin içi gaz ile
doldu” ifadelerini kullandı.
Camide sigara ve içecek içildiği iddialarını reddeden Yüksel, “Cami
çok kalabalık. İçeride gaz var. Sigara içilmesi mümkün değil.
Ayrıca içeriye yiyecek içecek getirildiği iddia ediliyor. İnsanlar
canından zaten endişe ediyor o esnada nasıl yiyecek düşünsün, kimse
yiyecek ihtiyacı duymaz’’ dedi.
“MÜDAHALE ETMESEYDİK ÇOK ÖLÜM OLABİLİRDİ”
Ayrıca Yüksel, "Yaralı olan herhangi bir insan, esnaf ya da eylemci
olsun bizim için bir önemi yok. Tıp eğitiminde hocalarımızın bize
öğrettiği eğitim gereği, görevimiz herkese müdahale etmektir”
demesi üzerine salondakiler tarafından alkışlanan Yüksel, “Biz
müdahale etmeseydik çok ölüm olabilirdi, yaralıların uzuvları
kesilebilirdi, solunum yetmezliğinden ölebilirlerdi. Cami müezzini
polisle görüştükten sonra bizimle görüştü. Gece saat 03.00’tü.
Müezzin gazın azaldığı, dışarının sakinleştiğini, içeriyi
boşaltabileceklerini söyledi. Polis cami önüne kadar geliyordu, biz
sağlıkçıların yaralılara müdahale ettiğimizi bildikleri için
dokunmadı" şeklinde konuştu.
Aynı suçlama ile suçlanan diğer doktor Erenç Yasemin Dokudan da,
"Sosyal medyadan Kabataş’ta çok sayıda yaralı olduğunu ve sağlık
görevlilerine ihtiyaç olduğunu duydum. Ben de aldığım Hipokrat
yemini gereği ve hekimlik refleksi ile yaralıların taşındığı camiye
gittim. Önce az yaralı ve sağlık görevlisi vardı. Zaman geçtikçe
yaralı ve sağlık personeli sayısı arttı. Yaralıları, önem
derecesine göre sıraya koyduk. Durumu çok ağır olanlar için
defalarca 112 acil sağlık yardım hattını aradım. Ancak yarım saat
ya da bir saat kadar gecikme ile 2-3 ambulans geldi. Çok değişik
branşlardan sağlık görevlisi vardı. Bu büyük bir avantajdı. Aksi
halde çok sayıda can kaybı yaşanabilirdi" dedi.
Gece geç saatlere kadar camide yaralılara yardım ettiklerini
söyleyen Dokudan, "Tıpkı deprem, sel gibi olağanüstü bir durumdu.
Bize atfedilen suçlamalarda amacımızın suçluyu kayırmak, dini
değerleri aşağılamak ve camiye zarar vermek olduğu söyleniyor.
Amacımız böyle olamaz. Mesleki refleksimizle hareket ettik. Nasıl
ki deprem ve sel gibi doğal afetlerde, yol kenarında fenalaşan
birine ya da bir kaza durumunda refleks gösteriyorsak orada da aynı
şekilde davrandık" ifadelerini kullandı.
"BU DAVA HİPOKRATA AĞIT DEĞİL, SELAMDIR"
Dokudan’ın, "Hakkımızdaki suçlamaları duyunca Tıp Fakültesindeki
eğitimi yanlış mı öğrendim diye endişe ettim. Salonda hocalarım
var. Yanlışım varsa düzeltsinler lütfen" sözü, salondaki
izleyiciler tarafından alkışlarla karşılandı. Dokudan savunmasını,
"Eğer yaptıklarımızı yapmazsak suç işlemiş olacağımızı öğrendik"
diye konuştu. Sanık Dokudan savunmasını, "Bu davayı Hipokrat’a ağıt
olarak değil, Hipokrat’a yeniden selam ve saygı şansı olarak
görüyorum" sözleri ile tamamladı. Dokudan’ın bu sözleri de
izleyiciler tarafından uzun süre alkışlandı.
Hazır bulunan tüm sanıkların savunmalarının tamamlanmasının
ardından duruşma, yarına ertelendi.
Öte yandan duruşma sonrası adliye önünde birçok sivil toplum
kuruluşu bir araya gelerek basın açıklaması yaptı. Türk Tabipler
Birliği Başkanı Özdemir Aktan, "Bugün içeride 200 kişi ile birlikte
iki hekim arkadaşımız yargılanıyor. Aslında onlar kağıt üstünde
yargılanıyor. Bugün burada yargılanan Türkiye’nin onuru, ülkenin
insan haklarına olan saygısı. Yargılanan burada hükümettir,
devlettir. Hekimlerimizin yaptıkları ile ilgili en ufak bir
endişemiz yok. Doğru yapmışlardır. Bundan sonra da aynı şeyi
yapmaya devam edeceklerdir. Bir çok arkadaşımız Gezi sürecinde
yaralılara yardım ettiği için yargılanmaktadır. Maalesef ülkemizin
imaj bu yargılamalarla gittikçe daha kötüye gidiyor’’ dedi.
Basın açıklaması yapan İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi
Hakan Hekimoğlu ise, “Hekimlik yargılanamaz. Hekimliği
yargılayanları tarih yargılayacaktır. Bugün Çağlayan Adalet
Sarayında hekimlik yargılanmaktadır. Hekimliğin yargılanması
insanlığın yargılanmasıdır. Doktor Erenç Yasemin Dokudan ve Sercan
Yüksel’in şahsında yapılan bu yargılama Hipokrat’tan sonra 2000
yıllık yazılı ve pratik geleneği olan hekimliğin yargılanmasıdır.
‘Gezi olayları sırasında Bezmialem Valide Sultan Camii’nde
yaralılara hekimlik yapan iki meslektaşımız Türk Ceza Kanunun 153/2
ve 283/1 maddelerini ihlal ettikleri gerekçesiyle yargılanmaktadır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü yaparken yaralanan göstericilere
sağlık yardımları yaptıkları ve bu şekilde şüphelileri suç takibi
yapacak mercilere bildirmedikleri gibi kanun hilafına olacak
şüphelileri kayırdıkları, cami içerisinde yaralıların yaralarına
göre üç kısma ayırdıkları, şüphelilerin cami içerisindeki
ayakkabılıklarını ters çevirip tezgah gibi kullanmaya başladıkları
suçlamaları ile 8 yıla varan hapis cezaları ve para cezası
istemleri ile yargılanmaktadırlar” şeklinde konuştu.
(İHA)