O bir dünya rekortmeni
Abone olTürkiye'nin en ünlü spikerlerinden Orhan Ayhan, Halka ve Olaylara Tercüman'dan Muzaffer Ilıcak'a konuştu.
Meslekte 46 yılını geride bırakan Orhan Ağabey sadece iyi bir ses değil, aynı zamanda iyi giyinen nazik bir insan yani tam bir İstanbul efendisi. Ve o 4 binin üzerinde futbol ve boks maçı anlatımıyla alanında bir numara ORHAN Ayhan ismini Türkiye önce, “sesinden” tanıyıp sevdi. İnsanlar bu “sempatik” sesin ismini çoğunlukla Muhammed Ali’nin, ünlü boks maçlarından öğrendi ve ezberledi. Futbol maçlarını radyodan naklen yayını da ününe ün kattı. Televizyon’un yaygınlaşmasıyla Türkiye Orhan Ayhan’ın sadece iyi bir ses değil, aynı zamanda iyi giyinen, nazik tam bir, “istanbul efendisi” olduğuna tanıklık etti. Ama, ben yine O’nunla konuştuğum için daha şanslıydım. Bugün meslekte 47 yılını, “deviren” usta yorumcu ve kalem ilk defa Tercüman’da gördüm. Gazetenin iki, özel otomobil sahibi “motorize” kişisinden birisiydi. Kemal amcam’ın, “opel”i, Orhan ağabeyi’nin yakışıklılığı kadar, “vespa”sını gıpta ile izliyorduk. Orhan Ayhan’ı muhabirlikten patronluğa adım atan amcam rahmetli Kemal Ilıcak’ın, rahmetli Nafiz Amcam’ın bayilik sistemini oturtmak için 1960’ın yokluk yıllarında Türkiye’yi karış karış gezerken, sevgili babam Adil Ilıcak’ın matbaa sorumluluğunu üstlendiği “yoğun bir dönemde” tanıdım. Amcaoğullarımla birlikte yaz tatillerinde, “mürettip çırağı” olarak “çekirdekten gazeteciliğe” ısındığım yıllarda “iyi giyimi, düzgün konuşması ve zarefetiyle” gençliğimize, örnek olan Orhan Ayhan ile 1989 yılına kadar aynı çatı altında çalıştık. Geçtiğimiz günlerde kendi deyimi ile, “büyük eski konakta” buluştuğumuz Orhan Ayhan, “rektifiye”ye girdi ve sağlık kontrolünden geçti. Bugün de ilk imzalı manşeti ile birlikte meslekte 47 yılını kutluyor. Genel Yayın Yönetmenimiz Aydın Candabakoğlu’nun, isteği benim de, “gönüllü” talebim ile haftanın, “sportmen sohbet”inin konuğu oldu. DEMOKRAT PARTİ MİLLETVEKİLİ SELİM RAGIP EMEÇ İLE BAŞLAYAN 47 YILLIK MESLEK HAYATIM KISA BİR UÇAK YOLCULUĞU GİBİ GEÇİP GİTTİ - Sayın Ayhan, dile kolay nasıl geçti koca 46 yıl? - Kısa bir uçak yolculuğu gibi diyebilirim. Hani İstanbul’dan Ankara veya İzmir’e gitmiş gibi!.. - Nasıl başladınız? - Son Posta’da, 1959’da, hafızam yanıltmıyorsa Temmuz ayında spor muhabiri olarak mesleğe adım attım. Son Posta’nın sahibi, merhum Çetin Emeç’in rahmetli babası Selim Ragıp Emeç’ti. - Çetin Emeç’in başarılı bir gazeteci olduğu biliniyor. Babası, Selim Ragıp Emeç nasıl bir patrondu? - O tarihlerde Demokrat Parti Milletvekili olarak parlamentodaydı. Şeker hastalığı nedeniyle gözleri görmüyordu. Gazete, tiraj olarak yeni Sabah, Milliyet ve Hürriyet’in rakibiydi, tirajı 60 bindi. Tam sayfa spor veriyor, spor şefliğini ise bir paşazade, rahmetli Adnan Fuat Aral yapıyordu. Servisimiz 2 kişiden ibaretti. Şef ve muhabir olarak ben gündüz haber toplar, akşam gazeteye gelip bunları yazardım. Sabah doğru matbaadan ayrılır, yürüyerek Cağaloğlu’ndan Aksaray’a inerdim. Tabii Koska’da sabah poğacamızı yiyip, çayımız içtikten sonra kendimizi eve atardık. - İlk imzalı haberinizi hatırlıyor musunuz? - 27 Temmuz 1957’de 8 sütun manşetten yayınlandı. Bir gün önce Yedikule’ye gidip İstanbul kürek şampiyonasını takip etmiştim. O gün Galatasaray şampiyon olmuş, ertesi gün bu olay 8 sütun manşetten verilmişti. - 46 yıllık meslek hayatınızın kazancı ve duygularınız? - 1959’da Halk’a ve Olaylara Tercüman’a girip tam 30 yıl bu müessesede çalışmam, muhabirlikten istihbarat şefliği, spor reklam ve halkla ilişkiler müdürlüklerini yapmam 1962’de İstanbul Radyosu’nun açtığı ilk spor spikerliği imtihanını kazanmam, 41 yıldan beri radyo, televizyonlarda futbol boks maçları anlatmam, programlar hazırlamam, tabiiki 1970’de Selma Çokuslu ile evlenip 1975-1978’de Serhan ve Korhan isimli iki pırlanta evlada sahip olmam. 4 BİNİN ÜZERİNDE BOKS VE FUTBOL MAÇI ANLATTIM - Kaç ödülünüz var? - Sayısını unuttum. - Kaç maç anlattınız? - Şu ana kadar 3 bini TRT olmak üzere toplam 4 bin civarında naklen boks ve futbol maçı anlattım. - Halk’a ve Olaylara Tercüman ile nasıl tanıştınız? - 1959 yılında Tercüman’a başladım. 1.5 yıl içinde Cemal Hünal, Nihat Karaveli ve Ragıp Kutmangil’i patron olarak gördüm. Meslek heyecanı ile tutuşurken gazetemin berbat ekonomik durumunu da bütün dehşetiyle yaşıyordum. Üçüncü patron Kutmangil bize maaş veremiyordu. Aylarca parasız çalışıyor ve gazetemize de toz kondurmuyorduk. 1961’de bir gün, gazetenin sadece birkaç günlük kağıdı kaldığını üzüntüyle öğrendik. Tirajımız ise 6 bine düşmüştü. Yazı İşleri Müdürü Tevfik Erol, karikatürist Semih Balcıoğlu, Kemal Ilıcak isimli birinin gazeteye talip olduğunu ve bizimle tanışmak istediğini bildirdi. Adeta bayram yapıyorduk. Gazete böylece neşriyatına son vermeyecekti. Parlamenter DR. Mükerrem Sarol, Gazi Sinan Paşa sokaktaki hanında (Cağaloğlu halıcılarının arka sokağı) bir odada rahmetli Ilıcak’ı, fazla beklemeden hemen karşımızda bulduk. Gazete de burada çıkıyordu zaten. Ben o sıralarda 21-22 yaşındaydım. O da 27. Odadaki 20 civarındaki arkadaşla Ilıcak’ı dinlemeye başladık. Pembe bir tablo çizdi ve kolalı gömleğinin içinden çıkardığı elini sık sık masaya vurarak bize şu sözü verdi: “Haftalık 50 bin liralık kağıt parasını garanti ediyorum. Maaşlarınızı da en yakın zamanda alacaksınız, merak etmeyin Tercüman kapanmayacak!..” Gözlerimiz mutluluktan kısılmıştı ki arkadan gelen davudi bir sesle irkildik: “Arkadaş sen kimsin? Bunlara nasıl inanalım?” Konuşan, sevgili Celaleddin Çetin’di. Celaleddin’in kimler tarafından odanın dışına çıkarıldığını şu anda hatırlamıyorum. Ama süratte dünya rekoru derecesine eşitti. KOMÜNİST BİZİM RADYO KEMAL ILICAK’IN GAZETEYİ ALMASINI, “EMEKÇİLER ÇALIŞTIĞI GAZETEYE EL KOYDU” DİYE DUYURDU - Sonra ne oldu? - Bu bölümde bir tarihtir. O sıralar 1960 ihtilali bütün sıcaklığı ile sürüyor. Biz, gazeteye el koyup patronu atmış, yeni bir patron ortaya çıkarmışız. Durum tabii ki kanuni değil. Ama ortada sadece çarpık bir durum yok, bir de bir müesseseyi yaşatma gayreti var. Bu arada Doğu Almanya’dan Türkçe yayın yapan bizim radyo ve Sovyetler Birliği’nden neşriyat sürdüren bazı radyolar, Türkiye’de emekçilerin bir gazeteye el koyduğunu gururla yayınlıyor ve Komünizm propagandası yapıyorlardı. - Kutmangil’e ne oldu? - O gazetenin gerçek sahibi olarak Ilıcak’ı dava etti ve 5 yıl sonra davayı kazandı. Tabii ki yüklü bir tazminat kazanarak bu işten ayrıldı. Tercüman ise 750 bin tiraja ulaşarak ülkenin siyasetine ve birçok şeyine yön veren dev bir yayın kuruluşu olmuştu. - Bunca yıl sadece spor yazarlığı ve spor spikerliği mi yaptınız? - Aynen öyle oldu. Hiç ara vermeden mesleği ilk günkü heyecanla devam ettim. - Meslek kuruluşlarında görevlerinizi özetler misiniz? - TSYD’de üye numaram yanılmıyorsam 43. Kurucular bizleriz. Ancak içimizden bazıları işi resmi formaliteye döktükleri için normal olarak “Kurucu” görülüyorlar. Ne yazık ki Onların bir bölümü artık aramızda yok. TSYD’ye yönetim kurullarında görevlerim oldu. TSYD’nin ilk spor şubesi kaptanıyım. Şu anda TSYD İstanbul Şubesi denetçisiyim. Ayrıca, 7 yıldan beri de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yapmaktayım. Bu arada, Avrupa ve Dünya Boks Birlikleri Yönetim Kurulları’nda Halkla İlişkiler Uzmanı olarak yer almaktayım. Avrupa Amatör Boks Birliği’nin profesyonel boks bölümünün 3 yöneticisinden biri benim. VE BÜYÜDÜĞÜM , EVLENİP YUVA KURDUĞUM DÖNEMİN BÜYÜK ESKİ KONAKTA OLMANIN MUTLULUĞUNU YAŞIYORUM - Yuvaya yani Halk’a ve Olaylara Tercüman’a dönüş nasıl oldu? - Tercüman’dan sonra Güneş, Fotospor, Günaydın, Meydan, Gözcü, Sabah, Fotomaç gazetelerinde devam eden yıllar ve sayısız TV, Radyo spor anlatımıyla geçtikten sonra, evlenip çocuklarımın büyüdüğü eski aile konağı Tercüman’a döndüm. Hoşgörü ve heyecanın yaşandığı şanssız kazalar ve engellemelele yayınına ara veren gazetem Tercüman’ın tekrar nefes alıp koşmasıyla birlikte aile konağında tekrar yerimi aldım. İnsan emeğine saygısıyla, taktirimizi ve sevgimizi kazanan Genel Yayın Yönetmenimiz Aydın Candabakoğlu’nun yönetimindeki bu dönemi gerçek Tercüman okuyucusuyla yaşamak, birlikte olmak sevincini ve mutluluğunu yaşamanın hazzındayım.