16 yaşından beri tanınıyorsun. Büyük şöhret yaşadın. Zor muydu? Olmaz mı... Neler yaşadın? Çocuk yaştaydım, ne yaşadığımı bilmiyordum ki, gelişine yaşıyordum. Bir de insan bir sorunla mücadele ederken aslında neyle uğraştığının pek farkına varmıyor. Geçmişe bakıp “Ben neler yaşamışım” diyorsun. Şu anda şöhreti yaşayan oyuncu arkadaşlara da “Şükredin, şikâyet etmeyin” diyorum.Neden? Biz, çocuklarımıza kadar fütursuzca Haber yapıldık. Ana haber bülteni bizimle açılırdı. 23 yaşındaydım, çöpüm karıştırılır, “Dün gece bunu yemiş” diye haber olurdu. Bizlerin özel yaşamı yoktu. O kadar baskıyı Harvard mezunu bir adama yapsan, 24 saatini çeksen, 152 hata bulursun. Biz o kapasitesizlikle, genç yaşta bunlara maruz kaldık. Korkunç önyargılarla karşılaşıp bunları taşımak zorunda bırakıldık.Çok bedel ödedin mi? Sen ne diyorsun? Ben ilkokul mezunuyum, orta 2 terkim. Bende eğitim yok, ana yok, baba yok... Ne gibi vasfımla bu kadar badireden sonra var olmuş olabilirim? Cenabı Allahım sayesinde. Başka bir izahı yok. Hayat okulundan mezunsun... Ben demedim ki anneannem beni büyütsün, 14 yaşında çalışayım, 19’da evlenip 23’te baba olayım, boşanıp ikinci evliliğimi yapayım... Hayat bunları getirdi. Ve bu hayatı kılcal damarlarımda hissedercesine yaşadım ben. Hiçbir zaman da şikâyetçi değilim. Onlar yaşanmasa belki ben olmazdım.Anneni gördün ama değil mi? Tabii... Çok genç yaşta beni doğurup sorumluluğunu yerine getirmek için çalışmak zorunda kalmış. O sebeple bana anneannem bakmış. Bu coğrafyada benim gibi binlerce çocuk var. Kendimi ajite etmek istemiyorum. Baban Selçuk Ural da hayatına sen 17 yaşındayken mi giriyor? Evet, ben 17 yaşımdayken tanıştık.Ama biliyordun baban olduğunu... Evet, söylüyorlardı. O zamanlar DNA testi falan yok tabii. Ama takdiri ilahi işte, çok benziyorduk. Sanki ayna tutuyorsun gibiydi. Affedebildin mi? Başlarda kısmen de olsa sindirmiştim. Buna rağmen ilerleyen yıllarda o doku uyumu kendimce nedenlerle olmadı. Son 10 yıldır onunla yine konuşmuyorum. Olamıyor!Sen babasız büyüdün, bu çocuklarınla ilişkini nasıl etkiledi? Biz çocuklarımla arkadaş gibiyiz, asla baskıcı değilim. “Eşimden ayrılmam” diyordum ama işte büyük konuşmayacaksın. Onları hiç bırakmadım. Babasız büyüdüğüm için fark etmeden içimde biriktirdiğim eksiklikler varmış. Onları çocuklarıma yaşatmamak için de çabaladım. Ezgi Can’la mutlu bir evliliğiniz ve 9 yaşında bir kızınız var. Eski eşin Sibel Can’la hâlâ görüşüyor musun? Sibel’le birbirimizi kırdığımız zamanlar oldu ama çok gençtik. Birçok şeyi yaşla ve deneyimleyerek aşıyoruz. Bugün git Sibel’e sor, “Ne mutlu böyle bir eşim olmuş, ondan çocuklarım var” der.Sana sorsam... Ben de “Ne mutlu Sibel gibi bir eşim olmuş, ondan çocuklarım olmuş” diyorum. Şu an müthiş iyiyiz. Her dakika konuşuyoruz. Bana “Sen varsın, o kadar güven içinde hissediyorum ki” diyor. Tırnağına zarar gelse Sibel’in yanında olurum. Aynı sitede oturuyoruz. Onun pırıl pırıl bir oğlu var, Emir; onu da çok seviyorum. Benim kızım Gisella’yı da Sibel çok sever.Nur Tuğba Namlı ile birlikte sunduğunuz ‘Neler Oluyor Hayatta?’ programında sık sık kadına şiddet haberleri yapıyorsunuz. Senin de kızların var. Bu haberler sana ne hissettiriyor? Vicdanı olan biri ne hissediyorsa ben de onu hissediyorum. Her şeye karşı şiddet çok rahatsız edici. ‘Niye baktın’ diye biri diğerini vuruyor, hayvanın bacakları kesiliyor, çocuğa tecavüz-dayak var... Doğru tespit yaparsan çözüm odaklı olabilirsin. Bunları ayrıştırarak kategorize edersen o seni yanlışa sürükler. Kadına şiddetten ziyade dünyada genel bir şiddete meyil var.Bu haberlerin içinde olmak seni değiştirdi, geliştirdi mi? Kesinlikle. ‘Şu an olsa yapmazdım’ dediklerin var mı? İnsanın kayıtlı tarihi 12 bin yıl. Hata yapmayan bir insan gelmedi. Ben hata yapmadım demiyorum ama göz önünde olduğum için hepsi belgeli. Ben her yanlışımı kabul ederim. Kanımız gençti, çok hatalar yaptık. Bedellerini de ağır ödedik. Şiddet oldu mu hiç hayatında? Bir insan çıkıp ‘birine zarar verdin’ diyemez. Bilerek, isteyerek düşmanıma dahi zarar vermedim.Geçtiğimiz günlerde COVID-19 atlattın. Neler yaşadın? Aşılarım vardı, hatta grip aşısı bile yaptırmıştım. Dikkat de ediyordum. Önce eşimle kızım oldu. Sonra bana sirayet etti. Bir sabaha karşı yataktan daralarak kalktım. Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ı aradım, “Tedbir amaçlı röntgen çektirin” dedi. Ardından hastaneye gidip MR’a girdim. Eşim “Her şey çok yolunda, yine de evde tedirgin olacağına burada kal diyorlar” dedi. Meğer akciğerlerimde tutulum varmış. ‘Sitokin fırtınası’ diye bir şey geçiriyormuşum. Evhamlıyım, moralim bozulmasın diye bana söylememişler. Ertesi gün damardan ateş düşürücüler yapıldı. Sanki bir karın içinde yatıyor gibi üşümeye başladım. Makinelere bağlandım, oksijen takıldı. Bir gün burnumda oksijen kordonları varken çıkarıp iki saniye lavaboya gideyim dedim. Mümkün değildi. İşte o anı yaşayınca çok korkuyorsun. Nasıl iki adım bile atamam diyorsun. Sonra da duygusal olarak hassaslaştım.Her yerde vefat haberlerin çıktı. Bunlar seni nasıl etkiledi? Evet öyleymiş, sonradan öğrendim. O haberleri okusam psikolojim mahvolurdu gerçekten. Programda “Bütün bunları Bill Gates’e bağlıyorum, acil tutuklansın” dedin. Bu laf çok konuşuldu. Ciddi miydin? İroni yaptım. Her türlü fikre saygım var ve araştırırım. Teoriler ve ‘komplo’ diyenlerin söylemleri daha tutarlı gibi olmaya başlayınca ben de ironi yaptım. Ulus devletler bunu halledemiyor, çelişkiler bitmiyor, ben de dedim ki: “Bu madem Bill Gates’in planı, tutuklayın, ne istiyor sorun, bizi bu eziyetten kurtarın.” Kıssadan hisse vardı, o yüzden bu kadar haberleştirildi. Yoksa ben sağlama yapmadan konuşmam. 35’ime kadar konuşurdum ama artık 54 yaşındayım ve misyonumun farkındayım.Nasıl bu kadar genç kalıyorsun? Genetik, şans. Bir formülü yok, olsa herkes basar parayı, yapar. Saçların ne kadar gür. Ektirdin mi? Yok. Ben 37 yıldır her gün göz önündeyim. Bu dediğin olsa anca espri olur. Estetik yok mu? Sıfır.Şarkıcı Berksan, Fransız askısı yaptırdı. Sen de yaptırır mısın? Çocuk sanki düşen UFO’nun içinden çıkarılmış bir uzaylı varlık gibi olmuş. Ben asla yapmam. Kadir İnanır’a bir gazeteci sormuştu böyle bir soru. Şöyle demişti: “Bu çizgiler benim hayatta ödediğim bedellerin, çektiğim acıların, üzüntülerin bir karşılığı... Bunlar bizim mesleğimizde servet. Çünkü bunlar bizi daha gerçek yapıp jest ve mimiklerimizle bize ekmek kazandırıyor. Bunlardan vazgeçmem.” Bana da çok doğru geliyor. Sürekli dudaklarını yalıyordun. O tiki bırakmışsın sanırım... Sorma, yıllarca çok çektim. Kimin hayır duasını aldıysam artık o tikten kurtuldum.70’in üzerinde filmin ve 40’ın üzerinde dizin var. İnanılmaz rakamlar... Yeşilçam Sokağı’nda büyüdük. Bir Film biter, diğeri başlardı. Atıf Yılmaz, Şerif Gören, Halit Refiğ gibi isimlerden, doğalı içinde sinema eğitimi aldım. Bunu bugün kimse parayla alamaz. Şimdiki oyuncular mı yoksa siz mi daha şanslıydınız? Şimdiki oyuncular daha yetenekli. Evrim teorisi. Her canlı, değişerek gelişiyor. Ama sektördeki problem başka. Nedir? Senaryo, yazım, kalem... Kazara bir düzgün senaryo çıkarsa reyting rekorları kırarak 5 sene devam ediyor. Bir de onu Avrupa’ya falan satıyorlar.Peki, oyunculuk yeteneğinin önüne geçen sosyal medya popülaritesine ne diyorsun? Sence çok takipçisi olan birini başrole koyunca o iş izlenir mi? Asla. Öyle bir şey olsa sadece birilerinin takipçilere bakarak sinema filmi yapar, çok iyi para kazanırsın. Mesela Burak Özçivit’i çok severim, oğlum gibidir. Murat Boz’la ‘Kardeşim Benim 2’yi yapmışlardı. “Çok takipçimiz, sevenimiz var dedim. Ama yine de çok çabalamamız gerekti” demişti. Gişesi de sanırım 300 binde kaldı. Önemli olan proje. Bizde seçiciler yetersiz. O ne demek? Projelere karar verenler, oyuncu cast’larını oluşturanlar kifayetsiz.Kanal D’de ‘Neler Oluyor Hayatta?’ üçüncü sezonunda. Yorumculuğa artık iyice alıştın mı? Şimdi Hakan Ural diye bir adam var. Ne yapar bu adam? Sorayım o zaman, ne yapar? Yaşanmışlıklarını güncel haberlerle sentezleyerek kendi naçizane tecrübesiyle kanaatini söyler. Bu insanlara geçiyor ki izliyorlar. Bir de televizyon ölçülebilir bir mecra. Karnen ortada, sonuca saygı duyman lazım. Ben Türkiye’de bu gece herkesin izlediği haberleri, bir gün sonra alıp kendimce yorumluyorum ve izleniyor.Senin farkın ne? “Bu adam samimi, söyledikleri mantıklı, gerçek ve içten” diyorlar bence. Bunu taklit etmek mümkün değil. O yüzden hakkımdaki aşağılama ve karalamalar para etmiyor. İnsanlar neye hasret kalmış biliyor musun? Neye? Samimiyete hasret kalmış. Birçok insan ekrana çıkarken hazırlanır, ben akışa bile bakmam. Hesabım, planım yoktur. Niyetim de kötü değildir.Sosyal medyada sevenlerin kadar sevmeyenlerin var. İkiye bölünüyorlar. Bir kısım seni linç ederken bir kısım da hasta olduğunda bile dua okutuyor. Bu uçlardaki duyguları neye bağlıyorsun? Öncelikle fazlaca sevenlerim olduğunu biliyorum, beni ailelerinin bir bireyi gibi görmeleri mutlu edip duygulandırıyor. Sorunun gelme nedeni sosyal medya olduğundan kanaat olarak yanıltıcı olabilir. Neden? Orada her türlü fikir, görüş, düşünce, hakaret, algı cımbızlamayla çarptırılıyor. Orada linç olmayan, edilmeyen yok! Benim şahsımla kimsenin bir problemi, sorunu olamaz. Ha, söylediklerimden rahatsızlık duyuluyor mu? Belli zamanlarda, belli kişiler tarafından tabii. Beni değil, söylediklerimi sevmiyorlar!Neden? Halkta da bir karşılığım olduğu için hamdolsun söylemimin bir etkisi oluyor, bu da işine gelmeyenleri rahatsız ediyor. İstatistiki olarak söz konusu benim kanaatimse Twitter’da benimle ilgili paylaşımlar 10 binle başlangıç yapıp 80-100 binlere çıkıyor. Yani beni söylemimden dolayı hedef yapmaya ne kadar çalışsalar da sahip çıkanlar da fazlaca olduğu için alışılmışın dışında etkileşim oluyor. Bu, söylemlerimin etkisinin belgesi. Sevilmeme değil ama sevilmediğime itirazım var. Ben değil, söylemlerim belli zamanlarda belli kişileri rahatsız ediyor, evet; yapacak bir şey yok.