Trier'in zirve yaptığı film: 'Nymphomaniac' Lars Von Trier’in merakla beklenen ve tartışmalar yaratacak gibi görünen filmi ‘Nymphomaniac’ görücüye çıktı. İlk kez Danimarka’da seyirciyle buluşan film hakkında eleştiriler de yayımlanmaya başladı. The Independent’den Geoffrey Macnab, filmi Trier’in zirve yaptığı eseri olarak yorumluyor. İşte Macnab’ın yorumları: Radikal’in derlediği habere göre; Lars Von Trier’in iki bölümlük filmi ‘Nymphomaniac’ eleştiri oklarının hedefi, sonu gelmeyen spekülasyonların ana teması oldu. Film, bir kadının doğumundan 50 yaşına kadar olan erotik yaşantısını konu ediyor. Filmde pek çok değişik seks fantezisi ve sinemaseverler tarafından aşırı bulunan sahne yer alıyor. Von Trier’in cinselliği ele alışı, Carl Dreyer’ın sanatsallığından ziyade Russ Meyer’ın seks sömürüsüyle yakın akraba. Ancak yine de, filmin kendi içinde bilinçli bir edebi alt yapısının olmadığını kimse iddia edemez. Bach’tan Fibonacci sayılarına, Poe’ya referansları ile film içindeki sahnelere rağmen oldukça ciddi bir drama. Lars Von Trier, daha önceki melodramlarına ek olarak yine acı çeken, kurban bir kadın imgesiyle karşımıza çıkıyor. Filmin odağından zaman zaman izleyiciyi uzaklaştıran fazla şehvetli sahnelerine ve hafif tabirle ‘saçma’ olarak nitelendirilebilecek bazı unsurlara rağmen ‘Nymphomaniac’, Von Trier’in zirve yaptığı filmi. Filmin açılış sahnesinde, ana karakter Joe’nun kırışık bedenini, dayak yemiş bir halde dar bir geçitte buluyoruz. Joe’ya (Charlotte Gainsbourg), kibar bir yabancı (Stellan Skarsgard) yardım ediyor ve Joe, bu yabancıya hayat hikâyesini anlatmaya başlıyor. Filmin bundan sonraki ilk bölümü, ikincisi kadar karanlık bir atmosferde geçmiyor. Joe’un gençliği İngiliz aktris Stacy Martin tarafından canlandırılıyor. Martin’in mizahi ve zarif havasıyla can bulan karakter, kendini olabildiğince erkeği baştan çıkarmaya adamış, aşksız sekse inanan bir asi. Joe, ilk ilişkisini Jerome ( Shia Le Boeuf) ile yaşıyor. Film boyunca sürekli karşısına çıkan Jerome’u genç Joe için çekici kılan ise motosikleti ve güçlü figürü. Filmin ilerleyen sahnelerinde, Uma Thurman’ın küçük ama görkemli rolüyle görüyoruz. Thurman, Joe’nun baştan çıkardığı erkeklerden birinin öfkeli karısı olarak karşımıza çıkıyor. Filmin bölümlerinin arasında, Gainsbourg ve Skarsgard’ın sanat, edebiyat ve arzu üzerine derin konuşmalarını dinliyoruz. Bu konuşmalar sırasında Von Trier, kendi kendini tek taraflı savunma suçunu işliyor. Karakterler kendi arasında konuşurken, ister istemez Lars Von Trier’ın altmetinlerini duyduğunuzu düşünüyorsunuz. Film, sonunda havada asılı ana fikriyle bitiyor, Joe’nun toplumsal cinsiyetinin kurbanı oluşu fikri, Von Trier tarafından biraz kolaya kaçılmış bir biçimde dikta ediliyor Film, sonundaki bu klişelikle biraz sıradanlığa kayıyor gibi görünse de ‘Nymphomaniac’ içindeki edebi dokunuşlarla oldukça önemli bir çalışma. Seks odaklı bir filmin ‘Nymphomaniac’dan daha ‘zihinsel’ olabilmesi imkansız gibi görünüyor.