Bir zamanlar Abdülhak Hamid Tarhan, Kerime Nadir, Turgay Şeren gibi ünlü isimlerin yaşadığı Nişantaşı’ndaki Maçka Palas’ın yeni sakini, yarattığı mekanlarla şöhreti çoktan Türkiye sınırlarını aşan Nusret Gökçe oldu. Ünlü şef, Zorlu Center’daki rezidansından çıkarak sahibi olduğu Maçka Palas’a taşındı.Mimar Giulio Mongeri tarafından 1922 yılında inşa edilen Nişantaşı’nın ikonik binası, 1994’te Doğuş Holding tarafından satın alınmış 2008’de de Park Hyatt Oteli’ne dönüştürülmüştü.Yılın büyük bir bölümünü dünyanın çeşitli noktalarında olan restoranlarını ziyaret ederek geçiren ünlü şef, artık İstanbul’da olduğu zamanlar Maçka Palas’ta kalacak.Gökçe, otelin içinde herhangi bir süite yerleşmedi. Şimdilerde sık sık yeni evinden paylaşımlar yapan ünlü şefin taşındığı süit, çok özel bir mekan.Nusret Gökçe, binayı 2019 yılında 50 milyon Euro karşılığında Doğuş Grubu’ndan satın aldı ve otelin altına kendi restoranı Nusret’i açtı.‘Şair süiti’ olarak anılan bu dairede bir zamanlar, ‘Şair-i Azam’ unvanıyla anılan, ‘Makber’ şiirinin büyük şairi Abdülhak Hamid Tarhan yaşıyordu. Ve hatta 13 Nisan 1937’de bu dairede vefat etmişti…Şair-i Azam kimdir? 2 Ocak 1852'de dedesi Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın Bebek'teki yalısında doğdu. Babası bir süre Encümen-i Dâniş'in ikinci reisliğini yapan tarihçi Hayrullah Efendi, annesi ise Kafkasya'dan kaçırılıp İstanbul'a getirilen Müntehâ Nasib Hanım'dır. İlk tahsiline Bebek'teki mahalle mektebinde başladı. Evliya Hoca ile, ona şiir zevkini aşılayan devrin tanınmış âlimlerinden Hoca Tahsin Efendi'den hususi dersler aldı. On yaşlarında ağabeyi Nasûhi Bey ile Paris'e gitti (1863). Orada bir buçuk yıl kadar özel bir okula devam etti, 1864 yılı sonlarında geri döndü. 1865'te Tahran'a elçi tayin edilen babasıyla İran'a gitti. Bir yıl sonra babasının Tahran'da âni ölümü üzerine ailesiyle birlikte İstanbul'a dönmek zorunda kaldı. Önce Maliye Mühimme Kalemi'nde, bir müddet sonra da Şûrâ-yı Devlet ve Sadâret Mektûbî Kalemi'nde görev aldı. Maliye Kalemi'nden tanıdığı Ebüzziyâ Tevfik vasıtasıyla Sâmipaşazâde Sezâi, Nâmık Kemal, Recâizâde Ekrem ve Mizancı Murad'la tanıştı. 1874'te Edirne'de Pîrîzâde ailesinden Fatma Hanım'la evlendi.a başladı.1876'da Paris büyükelçiliği ikinci kâtibi olarak Fransa'ya gitti. Paris'te iken yayımladığı Nesteren (1878), hükümetin dikkatini çekti ve izinli olarak İstanbul'da bulunduğu bir sırada memuriyeti lağvedildi. 1880'de Berlin elçiliği kâtipliğine tayin edildiyse de bu görevi kabul etmedi. Dört yıla yakın bir süre açıkta kaldı ve sıkıntı içinde yaşadı. 1883 yılı sonlarında Bombay şehbenderliğine tayin edildi. Vahşi Hindistan tabiatından çok etkilenen Hâmid burada, şiir hayatında özel bir yeri olan ve en iyi şiirlerinden sayılan "Kürsî-i İstiğrak", "Külbe-i İştiyak" ve "Zamâne-i Âb" gibi yeni şiirler yazmaya başladı. Ayrıca, İngiliz idaresi altındaki gerçek Hintli'yi tanıdı ve bu insanlara değişik bir gözle bakmaya çalıştı. Ancak, daha önce İstanbul'da vereme yakalanan ve iyileşir ümidiyle Hindistan'a getirdiği karısı Fatma Hanım'ın durumu büsbütün kötüleşince İstanbul'a dönmek üzere yola çıktı. Fakat hastalık yolda daha da artınca, ağabeyinin vali olarak bulunduğu Beyrut'ta karaya çıkmak zorunda kaldı. Bütün gayretlere rağmen henüz yirmi altı yaşındaki Fatma Hanım burada öldü (Nisan 1885). Hâmid, karısının ölümünün verdiği büyük ıstırap ve acıyla Beyrut'ta Makber'i yazmaya başladı.Sayısı kırka varan eserlerinden Makber (1939); Eşber (1945); Tezer (1945); Finten (1959) ve Târık'ın (1960) Hâmid'in ölümünden sonraki tarihlerde yeni harflerle de baskıları yapılmıştır. Ayrıca İnci Enginün, şiirlerini "Bütün Eserleri" genel başlığı altında üç kitap halinde neşretmiştir (Sahra, Divâneliklerim, Bunlar Odur, 1979; Makber, Ölü, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, 1982; Hep yahut Hiç, kitaplarına girmemiş şiirleri, 1982). Yakınlarına gönderdiği mektuplarının bir kısmı, Süleyman Nazif tarafından derlenerek Mektuplar (1916) adıyla iki cilt halinde yayımlanmıştır.