Nuray Merte ağır cevap
Abone olNuray Mert ile Cengiz Çandar arasındakı kavga büyüyerek devam ediyor. Çandar, Nuray Mert'i TİT'le vurdu...
Nasıl "andıç"landığını anlattı Cengiz Çandar... Atlattığı
badireleri bir bir sıraladı, Akın Birdal'ı vuranları hatırlattı ve
taşı gediğine soktu:
-Senin onlardan farkın yok!
Kimden?
Akın Birdal'ı vuranlardan!
Çandar'ı okuyoruz:
Yazı: Cengiz Çandar
Kaynak:
Bundan 10 yıl önce, Nisan sonu-Mayıs başı itibarıyla Genelkurmay’da
hazırlanan –orada hazırlanmış olduğunu iki yıl sonra öğrendik;
Genelkurmay da üstü kapalı biçimde doğruladı- “andıç”ı yemiştik.
Bana, M.Ali Birand’a ve İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’a
yönelik bir “tertip” düzenlenmişti. PKK’dan para aldığımız,
yakalanmış olan PKK’lı sanık Şemdin Sakık’ın ifadesine bazı
komutanlar tarafından eklenmişti.
İki yıl sonra açığa çıkan “andıç”ta bunun bir “psikolojik savaş”
gereği olarak yapıldığı, amacın andıça konu olan isimleri, bizleri
gözden düşürmek olduğu belirtiliyordu.
“Andıç”, 1998 Nisan sonunda medyadaki bazı kişiler aracılığıyla
“servise” sokulmuştu. Bunun sonucunda, M.Ali Birand’ın SABAH
gazetesiyle ilişiği kesildi. Benim gazetedeki yazılarım askıya
alındı. Durduruldu. Bizleri savunan yazılar yazılması yasaklandı.
Sansürlendi.
Aradan iki hafta geçmemişti. 12 Mayıs günüydü. Bilgi
Üniversitesi’nde ders veriyordum. Birden üniversite görevlilerinden
biri ders sırasında sınıfa girdi. “Hocam” dedi, “Kusura bakmayın,
dersinizi kesiyorum. SABAH gazetesinden arıyorlar. Çok acilmiş.
Mutlaka gazete ile temasa geçmeliymişsiniz” diye ekledi.
Niye aradıklarını tahmin etmiştim. İstifimi bozmadım. Ders arasında
aradım. “Haberin var mı” diye haykırıyordu, karşımdaki gazete
yöneticisinin sesi, “Akın Birdal’ı vurdular! Hemen gazeteye gel.
Seni korumamız lazım. Neler yapılacağını konuşalım.”
Bir an durdum, “Merak etmeyin” dedim, “Haberim var. Olacağı buydu.
Akın Birdal hepimiz adına vuruldu. Dolayısıyla, şu anda üzerimden
vurulma tehdidi kalktı. Canımdan kaygılanıyorsunuz, şu ara bir şey
olmaz. Andıç yayınlandıktan bugüne dek vardı. Akın Birdal’ı
vurdular. Şu ara bizim can güvenliğimize tehdit olmaz.”
Bu “değerlendirmem”den tatmin olmamıştı karşımdaki gazete
yöneticisi. Gazeteye gittim. Gazete sahibi Dinç Bilgin’in
talimatıyla, ertesi gün yazılarım yeniden başlatıldı.
*** *** ***
Akın Birdal mucizevi biçimde, uzun bir koma süresinden ardından,,
vücudunda saldırının bıraktığı daimi izle, hayatta kaldı. Olay öyle
bir yankı uyandırdı ki, failleri çok geçmeden ortaya çıkartıldı.
TİT yani Türk İntikam Tugayları adlı yer altı-cinayet şebekesinin
işiydi suikast. Azmettiricisi Semih Tufan Gülaltay idi. Uzman Çavuş
Cengiz Ersever adı da TİT suikastıyla ilgili ortaya çıktı.
Birkaç gün sonra SABAH gazetesinin Ankara’daki adliye muhabiri beni
aradı. Adliyede rastladığı ve TİT mensubu olduğunu birinin
kendisine, “Cengiz Çandar kendisini güvende hissetmesin, onu da
vuracağız” dediğini, önlem almam gerektiğini söyledi.
Gazete yönetimiyle konuştuk, bazı önlemlere başvurduk. Bir süre
sonra ise, Emniyet kaynaklarından Semih Tufan Gülaltay’ın beni
vurma ya da vurdurtma gayreti içinde bulunduğuna dair bana bilgi
iletildi.
Adı geçen şahıs, beş yıl hapis yattıktan sonra çıktı. “Ulusalcı”
bir siyasi parti kurdu. Ve, dün Radikal gazetesi “Ergenekon’un
tetikçisi Türk İntikam Tugayı mı?” diye birinci sayfasından manşet
attı ve “Ergenekon sanığı Muzaffer Tekin’in, Akın Birdal suikastını
TİT adına azmettiren Semih Tufan Gülaltay ile yakın ilişkideydi.
Tekin, cezaevinde ziyaret ettiği Gülaltay’ın serbest kaldıktan
sonra kurduğu oluşumun içinde yer aldı” spotunu kullandı. Ve, Akın
Birdal’ın 10 yıl önce, vurulmasının ardından hastaneye taşınırkenki
kanlı fotoğraflarını yayınladı.
Ergenekon soruşturması başladığından beri, suikast hedefi olmuş, bu
ülkedeki kirli mekanizmalara tanık olmuş bazılarımız, bu
soruşturmayı ciddiye aldı. Hem bilgi ve hem sezgilerinden hareketle
“konunun önemi”nin ve konunun Türkiye’nin “demokratikleşme
mücadelesi” ile yakın ilişkisinin farkındaydılar. Bu algılamalarına
uyan tavrı da aldılar. Aldık.
Ergenekon soruşturması, başından beri, belli çevrelerin
“karartması”nın hedefi oldu. Bu arada, bazıları çıkıp, Ergenekon
soruşturmasını önemseyen ve bunun Türkiye’nin “demokratikleşme
mücadelesi”yle bağlantısını kuranlara karşı kalemlerini ve
dillerini sivriltmeye başladılar. Ergenekon adlı “cinayet
şebekesi”nin ortaya çıkartılması ve Türkiye’de yargının belki de
ilk kez böylesine bir “ideolojik” dayanaklı, devletin kurumların
içine yayılmış suç örgütünün üzerine gitmesine olumlu bakmak, adeta
bir kabahat ve sanki “suç” haline geldi.Ergenekon üzerinde duran
herkese, Ak Parti’nin demokratikliği üzerinden “demokrasi dersi”
vermeye kalkışanlar türedi. Bunların en kendini bilmezi, işi
“kişilik katli”ne vardırdı.
*** *** ***
Ergenekon’un bir “turnusol kağıdı” işlevi gördüğünü, konunun
sulandıramayacağını ve hafife alınamayacağını yazmaya
kalkıştığımda, TİT’in kurşunlarıyla bana yapamadıklarını bir iftira
ve kara çalma kampanyasıyla “kişilik katli” yoluyla yapmaya
çalışıyorlar.
Ellerindeki “cephane”, bugün Ergenekon dosyasında sanık konumunda
olanların yıllardır bana yönelttikleri aynı sözcüklerle, aynı
ithamlar.
“Kişilik katli” amacıyla saldırırken söyledikleri yeni bir şey.
Yazdıkları ve söyledikleri, yıllardır Ergenekoncuların bana
saldırırken yazdıkları, yazdırdıkları ve söyledikleri.
Böylelerin, kerameti kendinden menkul “solculuk”larıyla,
köşelerinde ve televizyon ekranlarındaki laf ebelikleriyle yutan
çıkabilir ama “andıç”tan geçmiş benim gibileri yutmaz.
Onların “psikolojik savaş”ın “kurşun askerleri” olduğunu ben
biliyorum.
TİT, bütün “kirli sicili” ile nasıl yok olduysa, Ergenekon cinayet
şebekesi, nasıl daha şimdiden “vicdanlarda” mahkum olmuşsa,
“kişilik katli”ni meslek edinenlerin de, bu ülkede gelecekleri
kararacak.
“Demokrasi korkusu”nun ecele faydası yok..."