Nükleer Bela yine kapımızda
Abone olNükleer Araştırma Merkezini ziyaret eden Enerji Bakanı Hilmi Güler, 2011 yılından itibaren peşpeşe devreye girecek 3 nükleer santral yapımı planladıklarını söyledi.
Bilimsel, teknik ve ekonomik gerekçelerle birlikte Dünyada
yaşanan tecrübeleri dikkate almayan karar vericiler, nükleer
sermayenin baskısıyla ülkemizi uçuruma doğru sürüklemektedir. Terk
Edilen Enerji: Nükleer Gelişmiş ülkelerin tamamı Nükleer Enerji
Programlarından vazgeçmektedir. ABD’ de 1978, Almanya’da 1982,
Kanada da ise 1975 yılından bu yana yeni bir Nükleer Santral
siparişi yoktur. Diğer tarafta Elektrik Enerjisinin önemli bir
bölümünü Nükleer Santrallerden karşılayan Fransa, 1997 yılından
itibaren 2010 yılına kadar Nükleer Programını askıya almıştır.
Benzer şekilde İtalya, Rusya, İsveç, İspanya, Belçika gibi pek çok
örnek verilebilir. Yalnızca ABD’de 116, Kanada’da 10 nükleer
santral siparişinden vazgeçildi. ABD Enerji Ofisinin öngörülerine
göre, 2020 yılında Dünya Üzerinde Nükleer Santral Kurulu gücünde
önemli bir değişiklik olmayacağı, ancak gelişmiş ülkelerde santral
sayısı azalırken, yeni yatırımların sadece gelişmekte olan
ülkelerde olacağı belirtilmektedir. Sonuç olarak Gelişmiş Batı
Nükleer Beladan kurtulurken, bu belanın Gelişme Yolundaki Ülkelerin
başına sarıldığı görülmektedir. Ülkemizdeki pek çok süreci
yönlendiren AB’nin gelecekteki Enerji Projeksiyonlarında yeni
Nükleer Santraller bulunmamaktadır. AB’nin öncelikli hedefleri
arasında; Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Birleşik Isı-Güç
Santralleri ve tüm sektörlerde Enerji Verimliliğinin artırılması
yer almaktadır. En Büyük Sorun: Nükleer Atık Nükleer Santrallerin
en önemli sorunlarından birisi radyoaktif atıklardır. Henüz
dünyanın hiçbir bölgesinde, nükleer atıkların saklanması ve imhası
için, lisanslı nihai bir çözüm ve depolama alanı bulunmamaktadır.
ABD Enerji Ofisi tarafından hazırlanan “Ülke Değerlendirme Özet
Raporu”nda Nükleer Atıkların büyük sorun olduğu belirtilmektedir
(http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/usa.html). Amerikan Kongresi
tarafından 9 Temmuz 2002 tarihinde, Nevada Eyaletinde bulunan Yucca
Dağının Ulusal Nükleer Atık Deposu olarak kullanılması
onaylanmıştır. Yucca Dağı Tesisinin 27.3 Milyar USD tutan bütçesi 2
Aralık 2003 tarihinde Başkan Bush tarafından onaylanmıştır. Bu
tesiste toplam 77.000 ton nükleer atığın depolama maliyetinin 40 –
50 Milyar USD civarında olacağı hesaplanmaktadır (1 ton ~ 500.000
USD). Diğer taraftan, Nevada Hükümeti ile Federal Hükümet arasında,
nükleer atıkların Yucca Dağında depolanması konusunda sorun
yaşandığı ve Nevada Hükümetinin Federal Yüksek Mahkemeye başvurduğu
belirtilmektedir. Nükleer santralara sahip bir çok ülke, bu
atıklardan kurtulmak için yasal veya yasal olmayan yollardan,
Türkiye, Tayvan ve Afrika Ülkelerini depo olarak kullanmaya
çalışmaktadır. Pahalı Enerji: Nükleer Nükleer Enerji Lobileri
tarafından enerji maliyetinin 2.5 – 3.5 sent/kW.saat civarında
olduğu iddia edilmektedir. 1968 ve 1990 yılları arasındaki verilere
göre ABD’de yapılan bir araştırma sonucunda ticari nükleer
enerjinin kWsaat maliyeti: 7.2 sent çıkmıştır (Fiscal Fission. The
Economic Failer of Nuclear Power, Komanoff Energy Associates,
1992). Ayrıca Nükleer Atıkların bertaraf maliyeti ve ömrünü
tamamlayan santrallerin söküm maliyeti de hesaplanınca, ortaya
oldukça yüksek bir maliyet çıkmaktadır. Bu konuda yürütülen en eski
çalışmalardan biri de, Louisiana Çevre Çalışma Grubunun 1977
tarihli “Waterford Nükleer Santrali Gerçeği”
(http://www.saveourwetlands.org/waterfordfacts.htm) raporudur.
Çevresel maliyetlerin çok fazla dikkate alınmadığı yıllarda
hazırlanan bu rapora göre, Nükleer Enerji üretimi tüm amerikan
sanayisi içinde en pahalı ve en az istihdam yaratan sektör olarak
vurgulanmaktadır. Bu konudaki yürütülen çalışmalardan bir başkası,
İngiltere Hükümeti internet sitesinde bulunan
(http://www.number-10.gov.uk/su/energy/20.html) “Enerji Özeti –
Performans ve Yenilik Raporu” dur. Bu raporun 42. paragrafında;
yeni yapılan nükleer santrallerin liberal piyasa tarafından finanse
edilmediği belirtilmektedir. Yeni inşa edilen nükleer
santrallerdeki elektrik üretim maliyetinin 8.7 cent/kWh civarında
olduğu ve bu rakamın 1995 yılında hesaplanan 5 cent/kWh’in çok
üzerinde olduğu vurgulanmaktadır. Bekleyen Fırsat: Rüzgar Enerjisi
Emisyonu olmayan, doğal kaynakları tüketmeyen, küresel ısınmaya
katkısı olmayan, asit yağmurlarına neden olmayan, yerel (dışa
bağımlı olmayan) ve çevreye duyarlı bir enerji kaynağı olan Rüzgar
Enerjisi; özellikle 1990‘lı yıllardan itibaren önemli bir gelişme
göstermiş ve yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Yapılan
araştırmalara göre; şu an yürütülmekte olan politikaların devam
etmesi durumunda Dünya üzerinde, 2010 yılında 60.000 MW, 2020
yılında ise 180.000 MW’lık toplam rüzgar kurulu gücünün olacağı
belirtilmektedir. Eğer çevresel kaygılar önemini artırarak enerji
politikalarını yönlendirirse, bu gücün 2010 yılında 100.000 MW’a,
2020 yılında ise 470.000 MW’a ulaşacağı tahmin edilmektedir. Rüzgar
Türbinlerinin yatırım maliyetleri 1000 - 1200 USD/MW dolayındadır.
Elektrik üretim maliyeti ise 3.5 – 4.0 sent/kW civarında olup,
teknolojik gelişmelerle birlikte bu değerin 3.0 sentin altına
düşmesi beklenmektedir. 2002 yılında Türkiye Rüzgar Atlasının
yayınlanmasıyla birlikte, bu konuda yapılan çalışmalarla, 88.000 MW
Teknik Potansiyele sahip olan ülkemizde, 10.000 MW’lık Rüzgar
Enerjisi yatırımının rahatlıkla yapılabileceği ortaya konmuştur.
Cihan DÜNDAR TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI Yönetim Kurulu
Başkanı