Nijer’de neler oluyor?

Nureddin Ceylan snureddinceylan@gmail.com

Geçen hafta Çarşamba akşamı, bir grup Nijer  askeri yetkilisi General Abdourahamane önderliğinde Cumhurbaşkanı Mohamed Bazoum'un devirdiklerini ve ülkedeki tüm kurumlarının askıya alındığını duyurdu. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Nijer’in başkenti Niamey’e yaptığı ziyaretten altı aydan kısa bir süre sonra gerçekleşen bu darbe, Sahel bölgesi boyunca ve batı başkentlerinde şok dalgaları yarattı.


Devrik Cumhurbaşkanı Bazoum, Nisan 2021'de seçilmesinin ardından teröre karşı bölgesel sözde mücadelede batılı ülkelerin önemli bir ortağıydı. Komşu Mali ve Burkina Faso'daki hükümetlerin düşmesinin ardından Nijer, Fransız ve Amerikan Sahel stratejilerinde adeta merkezi sahneye çıktı. Her iki ülkedeki askeri darbeler, Fransa'yı 2013'te Mali başkentini İslamcı aşırılık yanlılarına karşı savunmak için gönderilen silahlı kuvvetleri geri çekmeye zorlamıştı.

Nihayetinde, Mali ve Burkina Faso'daki yeni askeri rejimlerle yaşanan diplomatik krizler, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a 1.200 Fransız askerini Nijer'e çekmekten başka çare bırakmadı. Sonuç olarak Nijer, Fransa için hayati bir ortak oldu. ABD de Bazoum ile benzer bir yol izledi. ABD Afrika Komutanlığından sekiz yüz asker konuşlanmış durumda. Bu askerler Nijer silahlı kuvvetlerinin eğitilmesine yardım ediyor. Almanya ve İtalya'nın da ülkede küçük askeri müfrezeleri bulunuyordu.


Askeri darbelere meyilli bir bölgede batılı ülkeler, Bazoum'a, onların desteğine ihtiyacı olan demokratik olarak seçilmiş bir lider olarak baktılar. Devrilme tehdidi Nijer’de yeni değildi. 1960'taki bağımsızlığından bu yana Nijer en az dört darbe yaşadı. Askerler daha önceleri Bazoum'a karşı darbe girişiminde bulunsalar da bu girişimleri birkaç saat içinde başarısız olmuştu.


Cumhurbaşkanlığının başından itibaren Bazoum, ordu teşkilatı ile gerilimi tırmandıran bir dizi zorlukla karşı karşıya kalmıştı. İlk ve en bariz konu, ülkenin çeşitli bölgelerinde güvenlik ortamının bozulmasıydı. Nijer'in batı yakasında, Mali sınırındaki bölgelerde Cemaat Nusrat El-İslam vel Müslimin gibi gruplar art arda saldırılar düzenlemişti.


Kuzeyde Nijer,  2011'de Muammer Kaddafi rejiminin çökmesi ve IŞİD'in ülke içinde büyümesinin ardından Libya'dan kaynaklanan istikrarsızlıktan muzdaripti. Hem Nijer hem de Libya, ortak sınırlarını kontrol etmek için fazlasıyla mücadele etti. Son olarak, güneyde Nijerya güçleri, Boko Haram ve IŞİD gibi grupların birkaç yıldır bir bölge savaşına girdiği Çad Gölü havzasından yayılan başka bir çatışmayla karşı karşıya kaldılar.

Nijer silahlı kuvvetleri birkaç kontrgerilla harekatına katkıda bulundu, ancak yıllık 244 milyon dolarlık az bir bütçeyle, temelde ülkenin güvenlik taleplerine cevap veremediler. Nijer ordusu, operasyonel eksikliklerine ek olarak, STK'lar tarafından defalarca vatandaşlara karşı suistimaller yapmakla suçlanıyordu.

Son olarak, silahlı kuvvetlerin bütçe kısıtlamaları çok sayıda yolsuzluk vakasıyla daha da kötüleşti. Sonraki yıllarda Bay Bazoum, yaygın yolsuzluğa karşı mücadele etme arzusunda kararlıydı ve bu da onun eski muhafızlardaki birçok subayı düşmanlaştırmasına yol açtı. Böylelikle Silahlı kuvvetler batı yanlısı ve başarısız iktidara baş kaldırdı.

Çarşamba günü gerçekleşen darbeden sonrası   Ülkenin geleceği muammalığını koruyor.

Önümüzdeki günlerde, Ülkenin Korunması için Ulusal Konsey'in arkasındaki memurlar, iktidardaki hakimiyetlerini sürdüremeyebilirler. Bu arada Bazoum'un destekçileri ise medyaya ve sosyal ağlara diğer askeri birimlerin cuntanın yanında yer almayacağını söylüyor.

Batılı ülkeler yine Sahel'de bir krizle karşı karşıya. ABD, başkanın derhal serbest bırakılması çağrısında bulunurken, Fransa güç kullanımını kınadı. Ancak Washington ve Paris'in atacağı adımlar Ülke içindeki darbenin başarısını etkileyebilir. ABD ve Fransa’nın krize dahil olmaları, özellikle Nijer kamuoyunda Batı'nın askeri varlığından şüphe duyulduğunda, darbeciler tarafından batıya karşı kullanılabilir.

Eğer o zaman askerler gerçekten Bazoum'un yerini alacaksa, bu Fransız ve ABD'li yetkilileri zor bir ikilemle karşı karşıya bırakacaktır. Önlerinde iki ihtimal var; darbeyi kınamak için Niamey'deki yeni güçle bağları kesmek veya terörle mücadele operasyonlarını sürdürmek için iletişim kanallarını açık tutmak.

Macron için bu, Mali ve Burkina Faso'da karşılaştığı tanıdık bir ikilem olacaktır. Sonunda her iki durumda da ve Fransa'nın cuntalarla bağlarını sürdürmeye yönelik ilk çabalarına rağmen, bunun diplomatik olarak imkansız olduğu ortaya çıktı ve Paris'i ülkeleri terk etmeye zorladı.

Bu sonuç Nijer'de de aynı olabilir.

Uzun vadede böyle bir senaryo, Sahel'deki İslamcı aşırılık yanlılarına karşı mücadeleyi önemli ölçüde kuvvetlendirebilir. Bu da İslam’a karşı savaşın Sahel bölgesinde uzun yıllar devam edeceğini gösterir. Son iki yılda Mali ve Burkina Faso'daki askeri rejimler, savaş alanında devirdikleri sivil liderlerden daha iyi sonuçlar alamadıklarını kanıtladılar. Bu durum, Nijer'deki olayların yayılma etkilerinden korkan Fildişi Sahili, Benin veya Gana gibi diğer Batı Afrika ülkelerindeki batılı güçlerin geri çekilmesi anlamına gelebilir. Sonunda, Niamey'deki krizin ülke sınırlarının çok ötesine geçen sonuçları olacaktır.

Asıl önemli olan soru şu; bu darbe girişimi, daha öncekiler gibi başarısızlıkla mı sonuçlanacak yoksa yıllarca batı sömürgesinde kalan Afrika ülkeleri için bir milat mı?

Bekleyip göreceğiz.


Selametle..