Neticede o da bir erkek
Abone olMevlana bile karısında "Ben ihmal ediliyorum" hissi uyandırıyordu.
“Tasavvuf merakı benim sırrımdı”
Elif Şafak’ın yeni romanı “Aşk” bu hafta
çıkıyor ”Tasavvufa ilgim bundan 14 yıl önce başladı. Başlangıçta
daha aklen, entelektüel olarak yaşadığım bir şeydi; sonra kalben
yaşamaya başladım. Kendi kendime tuttuğum, okura da hissettirdiğim
bir sır gibiydi; bu romanla sırrımı açtım.”
Elif Şafak kitap yazdığı dönemdeki kendini bırakmış halinin, kocası Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can’ı uzaklaştırmasından endişelendiğini söylüyor: “Yazarken son derece pespaye, homur homur bir kadın oluyorum. Ama neyse ki Eyüp kitaba aşık oluyor ve aşkımız tazeleniyor”
“Tasavvufun kadını güçlendireceğini
düşünüyorum”
Romanda dünyevi aşkla ilahi aşk birbirine paralel
gidiyor; Ella ile Aziz, Mevlana ile Şems... Bu paralel kurguda amaç
ne?
Her iki aşkı da tek noktada buluşturmak. Zaten kitabın isminin “”
olmasının sebebi de o. Hiçbir tamlamaya, sıfata, artı bir kelimeye
ihtiyacı yok “aşk”ın. “Acaba kadın erkek aşkından mı söz ediyor
yoksa ilahi aşktan mı?” diye sormak bile bizim kendi zihnimizin
yarattığı kategoriler. Saf, som, bütün varoluşu etkileyen,
dönüştüren, belki de varoluşun özü olan tek bir kavram var; her şey
onda buluşuyor: Aşk. Tasavvuf açısından da bu böyle. Dünya aşkla
yaratıldı. Arayışımızın, yolculuğumuzun özü bu. Bütün suların,
bütün nehirlerin aktığı denizin adı aşk!
1200’lerin Konya’sındaki Mevlana’nın eşi Kerra ve 2008
Boston’unun Ella’sı bunaldıkça mutfağa sığınıyorlar. Nedir bu,
mutfağın kadınlar için sığınak olma durumu?
Mutfak, yiyecekler, yemek pişirmek ve ekmek yapmak, özellikle
hamurla uğraşmak yüzyıllardır, bir yandan kadınların uğraşı olmuş
alanlar, bir yandan da sığınağı... Bugün de öyle. Yemek yapmasak
bile üzüldüğümüzde yiyeceklere sığınıyoruz, depresyona girdiğimizde
çok yiyoruz.
Kadının yiyecekle kurduğu ilişki kafamı meşgul eden türden bir
ilişki. Hele dilsizsen, meramını anlatamıyorsan, kelimeler yerine
yiyeceklerle ilişki kuruyorsun. Mutfağa sığınıyorsun.
“Erkekler ciddi meseleleri erkeklerle konuşuyor, eşleriyle
değil!”
Kerra da Ella da, kendileriyle konuşmayan erkeklere,
sığınaklarına kapanıp lezzet küpü sofralar kurmaya çalışıyorlar öte
yandan.
Erkekler ciddi meseleleri, derin felsefi
konuları konuşmak için erkek arkadaşlarını tercih ediyor, eşlerini
değil. Çünkü zihin erkekle, duygu kadınla özdeşleştiriliyor. Çok
burjuva ortamlarda bile bu böyle. Kadına bu durumun yaşattığı
yetersizlik hissi çok değişmedi.
Mevlana da karısı Kerra’ya bunu yaşatıyor. Oysa insan
hiç olmazsa Mevlana’dan daha fazlasını bekliyor. Neticede o da bir
erkek deyip geçelim mi yoksa var mı bir
yorumunuz?
Sonuçta hepimiz insanız. Anlattığım
Mevlana da olsa, Şems de olsa ben bir yazar olarak “mutlak
kahramanlar” yaratmayı sevmiyorum. İnsanlar zaaflarıyla var.
Mevlana gibi müthiş güzel bir insanın bile, bir dönem
karısında “Ben ihmal ediliyorum” hissi uyandırdığını
söyleyebiliriz. Kaldı ki kaynaklarda da bunu
görüyoruz. (Filiz Aygündüz)