bana bir sessizlik ver
bana geyikli bir gece
ve bir keski
kalbin örsünde dövülmüş
kırmak için
çözmek için
ve bulmak için
sesle kuşatılmış olanı.
Önce duvarlar kuşatır insanı. Uzun, kısa, ince,
kalın, renkli, renksiz duvarlar. Soyutlar, sınırlar. Öznesinin
uzantısı olan ve bütünlüğünü algılamasını sağlayan köklerinin
sağladığı yaşamsal verilerden yoksun bırakır. Sonra eşyalar!
Önlenemeyen bir virüs gibi çoğalır, ses ve görüntü silahıyla özneyi
kıskıvrak esir alır.
Sonra nefesi daralır insanın. Binalar, sesler,
otomobiller, eşyalar üstüne üstüne gelir. Bir şeylerin ters
gittiğini fısıldar içinde bir yerler. Duyar fakat duymazdan gelir.
Gün gelir, bütün yaşam yollarının bir bir ele geçirildiğini görür.
Panikler. Panik halinde bulduğu ilk açıklığa kaçmaya çalışır ve
kaçma sürecinde kendinin kendine eşlik etmediğini, edemediğini
görür. Şaşırır.
Modern hayatın dayattığı ihtiyaçlar ve onun
kaçınılmaz uzantısı olan eşyanın egemenliği ile kuşatılmıştır
benliği. Öyle kuşatılmıştır ki, bir süre sonra eşyanın bir uzantısı
haline gelmiştir. Sesler, görüntüler ve beklentiler dünyası; öz
varlığının yerine geçmiştir. Aslında kimdir ya da nedir artık çok
da emin değildir.
Nesneleşmenin sıcak katılığı ürkütücüdür üstelik.
Hızla nesneleşen dünyada o nesnelerden biri haline gelmek ve bir
nesne gibi muamele edilmenin hayali bile ısırmaktadır benliği. Oysa
şimdi bu gerçekliğin tam da ortasına düşmüştür.
Modern hayatın dayattığı ihtiyaçlar ve onun
kaçınılmaz uzantısı olan eşyanın egemenliği ile kuşatılmıştır
benliği. Öyle kuşatılmıştır ki, bir süre sonra eşyanın bir uzantısı
haline gelmiştir.
Soğuyan uzuvlarını, üşüyen kalbini saracak yeni
eşyalar edinme telaşına kapılır bazıları. Bu bağımlılıktan ölmek
üzere olan birinin yine bağımlılık yapan şeylerden medet umması
kadar acı ve ironiktir. Nesnenin zaferi, benliğin ölümüyle
sonuçlanır.
Yaralı kurtulacak denli şanslı olanlar da vardır
şüphesiz. Bir yanını yarım bırakma pahasına eşya ile bağlantısını
kesip koparabilenler. Ağaçları farkederler, günübirlik yaşamın
tozlarına bulanmış. Ayışığını, derin bir unutkanlığın içinden göz
kırpan. Bir yandan toprağı sürerler. Bir yandan kaybolurlar ama
yine de başarırlar geyikli geceyi kurtarmayı büyük
şehirlerden, gladyatörlerden ve dişlilerden.
“Geyikli gecenin arkası ağaç / Ayağının suya
değdiği yerde bir gökyüzü / Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı”
vardır üstelik. Sessizlik, huzur ve kalp örsünde sevgiyle
dövülmüş bir keski: kırmak için / çözmek için / ve bulmak için
/ sesle kuşatılmış olanı.