Neler olacak neler!

Hadi ÖZIŞIK hadi.ozisik@internethaber.com

Ankara karışıkmış. CHP'nin son başvurusu Anayasa Mahkemesi'nde kabul görecekmiş. AK Parti ve Anavatan işbirliği ile yapılan Anayasa değişikliği Çankaya'dan veto yiyecekmiş!
-Eee...
Hepsi senaryo bunların!
Ankara'daki karışıklığı bize ballandıra ballandıra anlatan zihniyetin B planı da hazır. Eğer yazılanlar olmazsa, çok yakında görecekmişiz neler olacağını!
-Ne olacak?
-Bekle!
"Hadi canım sende!" diyebilseydim keşke...
Nasıl deseydim?
Genelkurmay'ın Türkiye'yi sarsan bildirisi olduğu yerde duruyor hala... 27 Nisan öncesinde olduğu gibi, Erdoğan Teziç, durumdan vazife çıkardı yine. Zira Ankara'daki karışıklığı bize haber verenler, Teziç'in açıklamalarına dikkat çekiyor:
-O'nu konuşturuyorlar!
Baykal cephesinde de değişen bir şey yok...
AK Parti'yi kuşatma projesi tam gaz devam ediyor yani. 
Hedef şu:
"AK Parti'yi iktidardan uzaklaştırmak!                                      
Nasıl?
Valla bilmiyorum...
Korku ile herhalde...
Ya da "darbe çığırtkanlığı" ile...
Tabi halk yerse!

 Polisi meşgul etmemenin cezası!
 Yazı yazma suçu işlemişim. Yerim yurdum belli, her bir şeyim aha şuracıkta yazıyor. Ne fayda ki, tutuklama vermiş hakim; polis görevini yapacak çaresiz.
-Karakola lütfen!
Gittik... Ahmet Vefik Alp'i yazmışız 2003'te.
Yazı ağır kaçmış besbelli.
 Ahmet Bey de adliyenin yolunu tutmuş haliyle.
Okula giden hakim ve savcılar
Hakim ve savcılar hukukçudan çok, inşaat işçisi gibi çalışıyor! Bugüne kadar gittiğim tüm adliyelerde gördüğüm manzara aynı.  Küçücük odalara sıkıştırılan hakim ve  savcılar, sabahtan akşama kadar yüzlerce kişinin şikayetini dinliyor. Tam bir çile.. Bununla bitse iyi, asıl çile mesai saatinden sonra başlıyor.
Mesela Ankara Adliyesi.
Ankara’nın hakim ve savcılarının bindiği servis de odaları gibi tıkış tıkış.
Bildiğiniz okul servisi…
Olmadı bir de beslenme çantası verelim bu insanlara.
Ne ayıp! 

Avukatlar takipte ama, hakim ille de beni istiyor.
İş güç hikaye...
Bir, iki üç...
Dördüncüsünde tutuklama... 
Sıkıysa gitme...
Mevcutlu gideceğim Kadıköy'den Bakırköy'e..
Polis nezaretinde yani.
Buna gerek yok ki!
"Ben giderim" dedim...
Gittim...
-Ben geldim Hakime Hanım.
-Hoşgeldin ama boş geldin.
Ne söylersen söyle. Hakime Hanım dosyaların arasında kaybolmuş, sinir küpü.. İki kelimecik ifadeyi almadı, Nuh dedi ama Peygamber demedi:
-Git polis nezaretinde gel.
-Etme Hakime Hanım.
Kanun gibi bir hukukçu..
Ne dediyse o..
Çaresiz polis aradım adliyede, beni yakalayıp hakimin karşısına çıkarsınlar diye. Benim için yakalama emri veren hakimin işi başından aşkınmış. O halde doğru nöbetçi hakime...
Ya nöbetçi hakimin de başını kaldıracak zamanı yoksa...
Haftanın son gününde, geceyi nezarette geçirmek parlak bir fikir gibi gelmedi bana.
Çekip gittim... 
Arayan buluyor nasıl olsa!