Necip Fazıl Kısakürk kavgası
Abone olToprak'ın Radikal'in kitap ekinde yer alan ve çok tartışalacağını ifade ettiğimiz 'Allah Büyük, kürek kısa' yazısına tepkiler erken geldi. Tepki Zaman ve Yeni Şafak'tan
Zaman Gazetesinde M. İlhan Atılgan imzası ile yayınlanan
eleştiri yazısı: Necip Fazıl büyük; ama akıl kısa... Geçen haftaki
Radikal Kitap'ta, Bedirhan Toprak imzasıyla, Necip Fazıl'ı hedef
alan bir yazı yayınladı. "Allah büyük... kürek kısa!" gibi
demagojik bir başlık taşıyan ve hiçbir eleştirel ölçüte dayanmayan
bu yazının, saygın bir kitap ekinin bir tam sayfasını nasıl olup da
kapladığı, doğrusu anlaşılır gibi değil. Önce şunu belirtmekte
yarar var: Burada amaç ne (buna hiç ihtiyacı olmayan) Necip Fazıl'ı
savunmak ne de Toprak'ın edebiyat dışı saptamalarının doğruluğunu
ya da yanlışlığını ortaya koymak. Yalnızca, eleştiriden geçtik, bir
tanıtım yazısının bile hangi ölçüler içinde yazılması gerektiğini,
edebî ölçütlerin ne olup ne olmadığını, tarihsel arka plânı vb.
bilmeyen birine anımsatmak lazımdı. Ne var ki, faydasız bir çaba
olacak gibi görünüyor bu; zira, bir zamanlar Füsun Akatlı ve Necati
Tosuner epey uğraşmışlardı Bedirhan Toprak'a dersini vermek için.
Edebiyat dergilerini izleyenler, anımsar. Ancak ‘edebî terbiye' de
kolayca kazanılmıyor anlaşılan. Bir dönem şiir kitaplarıyla ismini
duyurmuştu Bedirhan Toprak, sonra modaya uyarak, roman yazmaya
yöneldi. Düzyazıya yakın şiirleri, şiir kavrayışı hakkında epey
fikir veriyordu gerçi; ama kuramsal birikimden bu kadar yoksun
olduğu herhalde bilinmiyordu. Bedirhan Toprak, ‘neşve', ‘çile' gibi
tasavvuf terimlerini ve Necip Fazıl'ın poetik yazılarından
alıntılayarak tutarsızca yorumladığı cümlelerle ilgili bağlamsal
bilgileri ya bilmiyor; ya da bildiklerini göz ardı etmeyi tercih
ediyor. Neden acaba? Necip Fazıl'ın ‘bir türlü' şair olamadığını
öne süren bu yüzeysel, yalnızca ilgi çekmeye dayalı yazıyı başka
türlü nasıl yorumlamalı? Necip Fazıl poetikasının, özellikle son
döneminde yazdığı şiirlerin, kendi içinde birtakım sorunlar
taşıdığı su götürmez bir gerçek. Fakat bu, kimseye, çağdaş Türk
şiirinin pek çok ustasında (bkz. İlhan Berk, Sezai Karakoç,
Dağlarca, Cahit Zarifoğlu vb.) derin iz bırakmış bir şairi tek
çırpıda, "trajik bile olamayan bir acınasılık" içinde karalama
hakkını vermez. Kim ne derse desin, Necip Fazıl, Türk şiirinde bir
yol açıcıdır ve yalnızca, ayıklanarak seçilmiş, manzumeye kayan son
dönem şiirleri üzerinden konumlandırılamaz. Sağ'ın ve sol'un Necip
Fazıl'a yaklaşımlarındaki birtakım tutarsızlıklar, hastalıklı bir
yaklaşımla değil, ancak mâkul, edebiyat ölçütleri içinde yapılacak
bir değerlendirmeyle ortaya konabilir. Şu da var: Özellikle
gazetelerin kitap eklerinde yer alan tanıtım yazıları, gittikçe
eleştirinin yok olduğu tehlikeli bir sahte türe dönüşmeye başladı.
Hele bir de kuru övgüye ya da düzeysiz karalamalara dönüşünce, bu
tip yazılar hepten çekilmez oluyor. Şiir eninde sonunda bir yönüyle
technéye sahiptir. Şiiri değerlendirmek için de nesnel ölçütler
vardır; onu da ‘yapabilenler' ve ‘yapamayanlar' vardır. En kötüsü
ise, şiiri yapamayanların, bunun sebebi olarak, yapabilenleri
göstermeleri galiba. 12.01.2005 - M. İLHAN ATILGAN Necip Fazıl'a
bakarken… Doğumunun 100. yılı dolayısıyla Necip Fazıl Kısakürek'i
anmak için yapılan işler arasına YKY'nin Çile'yi yeniden basmasını
da katabiliriz, sanıyorum. Böyle bir işin gerekli ve yararlı olup
olmadığı da tartışılabilir, nasıl bir anlam taşıdığı da. Ancak bu
yayın dolayısıyla Radikal Kitap ekinin 7 Ocak 2005 tarihli 199.
sayısının 8. sayfasında Bedirhan Toprak imzalı "Allah büyük… kürek
kısa!" başlıklı yazının baştan sona kötü, kötülükçü, karalayıcı bir
bakışla örülmüş olduğu tartışılamaz. Radikal Kitap'ın böylesine
pespâye bir yazıya bir sayfasını ayırmış olması, kendisi için daha
önce benzerini görmediğim bir talihsizlik olmuştur. Daha yazısının
başlığını seçerken "Allah büyük… kürek kısa!" derken, espri
böcekliğine soyunan Bedirhan Toprak, yazısı boyunca İslâm
tasavvufunu ve kavramlarını da; bu cümleden olmak üzere "neşve"yi
de, "çile"yi de, şiiri de manzumeyi de, şairi de, insanı da, tarihi
de, bugünü de hiç mi hiç anlamadığını gösteren bayağı cümleler
salgılamıştır. Necip Fazıl'ın şairliğini "herze" sayan,
yazdıklarını "anca 'manzume'ye varabilen şeyler" olarak gören bu
zavallı, Necip Fazıl'ı "korku yerine aşkı koyama"dığı için bir
Feridüddin Attar, bir Yunus Emre, bir Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi
olamamakla, "hiç olmazsa onlardan feyz ala"mamakla suçlarken, nasıl
bir anakronizme düştüğünü görememektedir. Necip Fazıl'daki yüksek
ve büyük benlik algısını "bencillik" ya da "özseverlik" sanacak ve
bu sanısının üzerine saçmasapan yargılar inşa edecek kadar alçak ve
küçük bir bakış açısı var Bedirhan Toprak'ın. Dolayısıyla Ali K.
Metin'in şu cümlelerini anlayabileceğini sanmıyorum: "Necip
Fazıl'ın şiiri genelde ben-merkezli bir yapıya sahiptir. "Ben",
aslında insan oluşun, başka bir deyişle varoluşun temelidir.
İnsanın kendini bilmeden hayatı ve hakikati bilme iddiasında
bulunması tek kelimeyle garip olur. Kendine yabancılaşmış insan,
olsa olsa birtakım yanılsamalarla meşgul ve mutlu olma çabası
içersindedir denebilir. Necip Fazıl'da ben-merkezlilik egosantrik
bir şey olmayıp bir çeşit öznelcilik olarak anlaşılmalıdır. Fakat
bunu da Ahmet Hâşim'in, daha doğrusu modernizmin bireyselliğinden
ayırmak gerekir. Modernizmin bireyi kendisini mutlaklaştıran bir
öznelcilikle tezahür eder. Oysa Necip Fazıl'da böyle bir
mutlaklaştırmadan söz edilemez. Ondaki âdeta hakikat ve varoluş
kaygısıyla mayalanmış bir "ben"dir." (Kökler 6, s. 68) Üç aylık
edebiyat dergisi Kökler'in 6. sayısında Osman Özbahçe'nin "Necip
Fazıl'ın Şiirimizdeki Yeri" başlıklı hacimli bir çalışması da
yayımlandı. Derginin 44. sayfasında başlayıp 66. sayfasında sona
eren bu ilginç, ayrıntılı, tartışmayı hak eden tezler de içeren
çalışmayı, meselâ Bedirhan Toprak'ın anlayabileceğini sanmam. Ama
genel olarak yeni Türk şiiri, özel olarak Necip Fazıl şiiri
üzerinde düşünmek isteyenler için çok yararlı, ufuk açıcı bir metin
olduğunu söyleyebilirim. Özbahçe'nin yazısındaki ara başlıklardan
biri şöyle: "Han Duvarları"ndan "Otel Odaları"na "Çoban
Çeşmesi"nden "Kaldırımlar"a Sadece bu başlık bile Necip Fazıl'ın
yeni şiirimizdeki yerinin önemini göstermeye yeter. Fakat Bedirhan
Toprak 472 sayfalık Çile'den yaptığı bir yığın alıntı içinde Otel
Odaları veya Kaldırımlar'dan tek dizeye bile yer vermemekle,
niyetinin üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğunu göstermiştir.
Tezlerine uygun olacağını sandığı alıntılar yaparken "Halep ordaysa
arşın burda" demesi ise, sadece gülünçlüğünü artırmıştır. Bedirhan,
okuyucularına sopayı arşın diye yutturmaya kalkıştığının farkına
varmayacak kadar mezbûhâne bir düşmanlıkla meşbû! Üstelik, pek de
câhil! Yazısının bir yerinde "kafiye olamadığı için redifle
yetinen.. ve yani, şiiri sadece ölçü ve uyak sanan yetersizlik"ten
dem vururken cehâletine mi, içine düştüğü yaman çelişkiye mi
yanacağımı bilemedim. Üstad haklı: "Her şey akar, su, tarih,
yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar, birinden
kir." İbrahim Kardeş Yeni Şafak