Klişeleşmiş laflardan birisidir “Ne olacak bu gençlerin
hali?” veya “Gençlik nereye gidiyor?” …
Sıklıkla karşımıza çıkan bu klişe sözler gençleri
sorunlu gören ve sorunları olduğunu düşünen bir zihniyetin
yansımasıdır. Oysa ben asıl gençler özelinde değil
yetişkinler nezdinde sorulması gerektiğini düşünmeye başladım.
Bugün ülkeyi hatta dünyayı yönetenlerin çoğunu yetişkinler
oluşturuyor.
Dolayısıyla yaşanan problemlerin altında da yetişkinlerin
uygulamaları yatıyor.
Ama hiçbir zaman “Ne yapıyor bu yetişkinler?” sorusunu
sormuyoruz.
Ama gençlikle ilgili en küçük bir konuda hemen “Ne olacak bu
gençlerin hali?” etiketini yapıştırıyoruz.
Oysa unuttuğumuz bir gerçek, gençlere şekil veren ve
yetiştirenlerin yetişkin bireyler olduğudur.
Dolayısıyla sorun da yetişkinlerden kaynaklanıyordur, gençliğin
durumu ise bir “sonuç”tur, yetişkinlerin hal, hareket, davranış,
söylem ve eylemlerinin bir sonucu…
Onun için eğer gençliğin problemlerini halletmek
istiyorsak önce yetişkinleri sorgulamamız gerektiği
kanaatindeyim.
Eğer yetişkinler dini konularda hassas olabilseler, dinin
gereklerini gerektiği gibi yaşayabilseler inanın gençliğin din ile
bir sorunu olmaz. Yetişkin bireyler olarak eğer dini görevlerimizi
yerine getirmekte hassas davranmıyor ve örnek teşkil etmiyorsak
gençlerin deizme kaymalarından şikayetçi olmaya hiç mi ama hiç
hakkımız yok.
Kıymetli bir hocamın sözünü paylaşayım: "Gencin Allah ile
beraber olması, onun kendi çapında becerebileceği bir iş değildir
elbette. Bu, genç üzerinde yatırımı olanların, anne baba ve eğitici
durumda olanların sorumluluğundadır."
Bütün bu söylediklerimi her zaman olduğu gibi merkeze kendimi
oturtarak ve sorgulayarak ifade ediyorum.
Bugün eğer ev ortamında sigara başta olmak üzere sağlığa zararlı
maddeler kullanıyorsak gençlerinde keyif verici madde tuzağına
düşmesinden yakınmamamız gerekiyor. Üstelik ne hikmetse yine sigara
başta olmak üzere bütün keyif verici maddelerin ticaretini satanlar
da yine yetişkinler.
Yetişkinler bu sağlığa zararlı maddeleri kullanmasalar veya
satmasalar daha çocuk denecek yaştaki gençler de bu tuzağa
düşmeyecekler.
Eğitimden şikâyet ediyor, gençlerin eğitime yeterli ilgiyi
göstermediğinden yakınıyoruz. Oysa ki eğitim sistemin başındakiler
de uygulayıcıları da birer yetişkin.
Eğer eğitim sistemimiz gençleri yetiştiremiyorsa bu
onların suçu değil bizim suçumuz.
Maalesef bugün yetişkinler olarak çocuk yetiştirmekten
anladığımız onların cebine üç-beş kuruş koymaktan ibaret.
Çocuklarımızın vücutlarını doyuruyoruz ama maalesef
ruhlarını aç bırakıyoruz.
İşin kolaycılığına kaçıyoruz yani.
Örnek olma, örnek bir hayat yaşama maalesef çocuk ve gençleri
yetiştirme noktasında yapamadığımız bir olay.
Gençlik dönemi şahsiyetin ve karakterin geliştiği en kıymetli
dönem olduğu için geleceği kendilerince inşa etmek ve sitemlerini
işletmek isteyenler insanları hep gençlik döneminde arzuladıkları
biçimiyle şekillendirmeye çalışırlar.
Binaenaleyh insan gençlik döneminde edinmiş olduğu şahsiyet ve
kimlikle yetişkin olacağı için gençlik sonrası değişiklik
zorlaşacaktır.
Yetişkinler tarafından gençliğe yatırım ve gençlik üzerinde
hassasiyet ile yetiştirme süreci en kıymetli süreçtir. Bu gerçeği
şeytanda ve dahi şeytanın günümüz askerleri de bildiği için
gençleri ebeveynlerin elinden çalarak kendilerince yatırım
yapmaktalar.
Müslüman bir aile ve Müslüman bir yetişkin nesil gençlik
üzerindeki emellerini bu mantıkla işlemeli ve teyakkuz halinde
kalmalıdırlar.
“Çocukların karınlarını ve zihinlerini doyurduğumuz kadar
ruhlarını da beslemeliyiz.” der Michael Marshall. Ne
yazık ki bugün bu durumdan oldukça uzak bir noktadayız.
Gençlerin nereye gittiğini sorgulamaktan bir an önce vazgeçip
onların elinden tutacak, onlara örnek olacak yetişkin bireyler
olmalıyız.
“Ne olacak bu gençlerin hali?” demekten daha ziyade
“Ben bir yetişkin olarak gençlere nasıl örnek olabilirim?”
sorusunu hayatımızın merkezine yerleştirmeliyiz.
Tıpkı geçmişte yetişkinlerin yaptığı gibi…