Ne olacak bu medyanın hali?
Abone olReferans gazetesinden Filiz Demirbilek, medya dünyasının yöneticileri ile görüştü, 'Ne olacak bu medyanın hali?' diye sordu. Gelen cevaplar bir hayli ilginçti..
Türkiye'de son yıllarda kendisini "solcu" olarak tanımlayan
gazetelerin kan kaybettiğini, islami duyarlılıklara sahip
gazetelerin ise giderek daha çok satılmaya başlandığını gösteriyor.
Medya profesyonelleri, bunun nedenlerini farklı tezlerle
açıklıyorlar. Referans gazetesinden Filiz Demirbilek, medya
dünyasının yöneticileri ile görüştü. Muhafazakar gazeteler
tirajlarını her geçen gün artırırken, kendisini solcu olarak
tanımlayan gazeteler kan kaybediyor. Siyasi arenada vurgun yiyen
sol, medyada da mı kaybediyor? Taksim. Sabah saatleri. İnsanlar
işlerine yetişmek için birbirlerini ezercesine, kimi hızlı tempoda,
kimisi koşarcasına yürüyorlar. Önünde beklediğim gazete bayisinden,
aldığı gazeteye göre konuşmayı hesapladığım kişiyi bekleme sürem
uzadıkça uzuyor. Bayiye gelenler, farklı birçok gazete alıyor ama
benim alınmasını beklediğim muhafazakar gazeteyi alan kişi yarım
saat sonra geliyor. Terzi Hamit bey, bir elindeki gazeteye bir de
bana şaşkınlıkla baktıktan sonra cevabını veriyor: "Dükkana
gelenler okur diye alıyorum". Hamit Bey gazeteyi kendisi okumasa
da, her ne sebeple olursa olsun tiraj rakamları, Türkiye'de son
yıllarda kendisini "solcu" olarak tanımlayan gazetelerin kan
kaybettiğini, islami duyarlılıklara sahip gazetelerin ise giderek
daha çok satılmaya başlandığını gösteriyor. Medya profesyonelleri,
bunun nedenlerini farklı tezlerle açıklıyorlar. Gazeteciler, yayın
çizgilerinin kesin sınırlarla çizilmesine aslında sıcak bakmıyor.
Medyadaki genel hava, gazetenin bir ideolojisi olamayacağı yönünde.
Ancak her gazetenin de kendisine göre duyarlılıkları var. Bu
duyarlılıklar da kendisini, gerek Irak Şavaşı'nda gerekse diğer
haberlerin işlenişi anlamında farklılıkları ortaya seriyor.
İslamcı, solcu, sağcı ve bunun gibi sınıflandırmalar, gazeteciliğin
temel işlevi olan haber verme fonksiyonuyla bir arada düşünülmüyor.
Gazete okurları ise aldıkları gazetenin kimliğiyle ilgili çok
çeşitli görüşlere sahipler. "Osmanlı'da 600 yıl beslenmiş bir
fikrin önünü, Cumhuriyet ile birlikte kesiyorsunuz. Bu fikir
iktidara sahip olduğunda, tepkiyle birlikte bu gazetelerin tirajına
da yansıyor". Gazeteci ve Galatasaray Üniversitesi Öğretim
Görevlisi Ragıp Duran, muhafazakar gazetelerin tiraj artışını
Türkiye'nin geçmişten gelen ideolojik kökenlerinin, günümüz politik
yapısına yansımasıyla açıklıyor. Evrensel Gazetesi Yayın Yönetmeni
İhsan Çaralan ise İslamcı diye nitelenen medyadaki yükselişi,
küresel reel politika üzerinden değerlendiriyor. El Kaide hareketi,
ya da Irak'ın işgalinin, doğrudan doğruya İslam'a yapılmış bir
saldırı gibi algılandığı için bunu yorumlayacak bir gazete talebi
doğduğunu anlatan Çaralan, talebin, arzı da yanında getirdiğini
ifade ediyor. Radikal gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan
ise soruna farklı bir pencereden yaklaşıyor: "Okur profili çok
değişti. İnsanlar artık monoblok değiller. Aynı anda hem Türkçe pop
şarkı dinleyip, hem düğünde göbek atıp, hem de kıravat ceketle
operaya gidiyorlar. Şablon kimlikleri yok artık insanların. O
yüzden de gazeteler biraz süpermarket gibi olmaya başladılar.
Gazeteler, her çeşit görüşü ve fikri ihtiva eden, herkesi tatmin
etmeye çalışan türde gazeteler olmaya başladı" diyerek, medyada
şablon kimliklere hitap etme devrinin sona erdiği mesajını veriyor.
Edebiyat dünyasının en çok tartıştığı konulardan biri olan "Çok
satılan kitap, çok okunuyor mu?" polemiği, medyaya da yansımış
görünüyor. Abonelik sisteminin kendisinde kuşkular uyandırdığını
söyleyen İhsan Çaralan, bir anlamda bu gazetelerin okunmadığını,
sadece ideolojik eğilimlerini sübvanse etmek için bulundurulduğunu
iddia ediyor. İsmet Berkan da aynı görüşte. Abonelik sisteminin
mutlaka maddi bir getirişi olacağını belirten Berkan, "Bu
denetlenebilir bir sistem değil" diyor. İsmet Berkan
'radikalliğini' yapıyor ve "Ben gazetenin sağcısı solcusu olacağına
inanmıyorum. Gazete gazete olmak zorundadır. Gazeteye fikri
yapısını, ya da fikir eğilimlerini köşe yazarları verir" diyerek,
editoryal içeriğe ideolojinin hakim olmaması gerektiğini söylüyor.
Ragıp Duran da aynı fikirde. Bir gazetenin temel niteliğini,
öncelikle mesleki ve teknik kriterler açısından değerlendirmek
gerektiğine inanan Duran, "Gazetecilik iktidarı rahatsız ettiği
sürece gazeteciliktir. Onun dışındakiler halkla ilişkiler ve
reklamdır" demekten de geri durmuyor. İhsan Çaralan ise gazetesi
Evrensel'i bir 'kavga' gazetesi olarak tanımlıyor ve ekliyor, "Biz
kendimizi öyle ifade etmek istemiyoruz ama emek mücadelesi
penceresinden bakıldığında Evrensel'den daha sol bir gazete yok.
Yani kendi dünya görüşünü ve politikasını emeğe bağlıyor" diyerek
gazetesinin ideolojik sınırlarını çiziyor. Gazetesini muhafazakar
olarak nitelendiren Yeni Şafak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Selahattin Sadıkoğlu ise Türkiye'de gazetelerin toplam tirajının
azlığından yakınırken, 'islami gazete' olarak tanımlananların
satışında bir yükseliş olduğunu da kabul ediyor. Ancak Sadıkoğlu,
bunun nedenini küresel islami harekete bağlamıyor. "11 Eylül
saldırılarına duyulan tepki bizim tirajımızın düşmesine neden oldu"
diyen Sadıkoğlu'na göre muhafazakar basındaki yükselişin nedeni, bu
gazetelerin ambalajlamayı yani pazarlama yeteneklerini artırmaları.
Sadıkoğlu, "Bizim kesimin gazeteleri şimdi ambalajlamayı
keşfettiler. Ve son yıllarda ürünlerini iyi satma yollarını
buldular. Bu yollardan birisi de Avrupa, Amerika ve Japonya'da
yaygın olarak uygulanan temsilciler kanalı ile yani abonelik
sistemiyle satma yolu" diyor. Kimi abonelik sisteminin gerçek
rakamları yansıtmayabileceğim, kimiyse bu sistemin tirajı
artırdığını savunuyor. Terzi Hamit Bey'in sözleri ise medya
profesyonellerinin tiraj rakamları üzerinde daha çok düşünmelerini
gerektirecek; "Müşterilerim okur diye aldım"...