Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Bismillahirrahmanirrahim
Fenerbahçe Spor, Atletik Bilbao Spora iki sıfır yenilince öyle biraz ekrana bakakaldım.
Sonra neden aklım eskilere gitti.
Manas Üniversitesinin kapısının önünde aylak aylak dolaşıyoruz. Ders mi var, ders mi bekliyoruz geçmiş gün unuttum.
Okulun önüne eski püskü bir otobüs yanaştı.
Bizim de artık ne kadar dertsiz bir hayatımız varsa gittik otobüsü kolaçan ediyor, tarihi eser sınıfına girmesi gereken bu eski Sovyet malı aleti inceliyoruz.
Sonra bir duyuru yapıldı. “Hipodromda kökbörü oynanacak, paydaşlardan birisi de elçiliğimiz, canı isteyen binsin getirip götüreceğiz!” dendi.
Ben ki Orta Asya (Türkistan) bozkırlarına gelmiş geçmiş en haza beyefendi, kimin elinde bir hıyar görsem tuz ister misin diye koşarım, oradaki birkaç arkadaşı daha ayartıp otobüse kuruldum.
Kazakistan ve Özbekistan’dan birer takım, Kırgızistan’dan iki takım nümayişe katılıyormuş.
Hipodroma törenler eşliğinde giriş yapıp kendimize ortalarda bir yer bularak oturduk.
Sonbahar, saha alaca çamurlu, kuru desem kuru değil, yaş desem yaş değil. Futbola göre kale olması gereken yerde bir metre yüksekliğinde betondan yapılma bir kazan var. Kazanın üzerini eski lastiklerle kaplamışlar. Anladığım kadarıyla ortası da boş. Top (başı kesik oğlak, Ulak) buraya atılınca bizim anladığımız dilden gol oluyor.
Özbekler Kırgız takımından ağır bir yenilgi alarak saf dışı kaldı.
Nispeten zayıf olan Kırgız takımını da Kazaklar alt etti.
Finalde Kazak ve Kırgız takımı kaldı.
Büyük Final
Takımlarda iki tip at var. Savunmacılar ve hücumcular.
Savunmacılar koca koca süvari atları.
Böyle bir ata bırak binmeyi yüz metre öteden görünce korkuyorsun. Nasıl muazzam bir büyüklük. Atın sağrısı iki metre. Demek eskiden savaşlarda bu atlar sayesinde üstünlük sağlanıyormuş. Bir piyadenin bu atın yanına yaklaşması bile mucize.
Hücumcular nispeten atik ama ufak tefek.
Hakem de atlı. Hakem dediğim oyunun öyle uzun boylu bir kuralını tespit edemedim. Her şey serbest gibi bir şey.
Kafası kesilmiş ama içi boşaltılmamış oğlak ortaya kondu. Düdük çaldı. İki takım sahanın ortasına doğru dört nala başladı koşturmaya. Amaç oğlağı en acele yerden alıp karşı tarafın kazanına atmak. (Oğlak kimin kazanına atılırsa kazanın sahibi pişirir, oğlağı atan da yer.)
Sahanın kenarındaki teknik ekip ve yedek oyuncular da atlı. Hele Kazak takımında bir savunmacı var. Atın kendi de üzerindeki binici de ayrı büyük.
Başsız oğlak (Ulak) bir o tarafa geçti bir bu tarafa geçti. Döndü dolaştı oyun kilitlendi.
Sekiz on tane at, oğlağa ulaşmak isteyen biniciler. Ama at denilen hayvan nasıl akıllı. Tövbe! Onlar da birbirlerini itip ısırıyor, avantaj kapmaya çalışıyor. Biniciler ayrı bir cebelleşmenin içinde.
Haksızlık edip oyunun kuralı yok da demeyelim. Biniciler atlarının üzerinde birbirleriyle güreşiyorlardı. Yumruklaşanı görmedim mesela.
Şimdi burada hakem olsa ne olacak. Ata faul çalacak hâli yok ya!
Tosun Paşa Kenarda Sabırsızlanıyor
Teknik patronların havası ayrı.
Kafalarında konumlarını belli eden bir şapka. Askerlerinin savaşını izleyen komutan edasıyla arada bağırıyor, komutlar veriyorlar.
Kazak takımındaki az evvel bahsini ettiğim Tosun Paşa ayrı atı ayrı hararetli. Oyuna girmek için bir ileri bir geri yapıp duruyor. Fekat komutandan beklenen izin bir türlü çıkmıyor.
Yedekler oturduğumuz yerin tam karşısında olduğu için meseleyi herkes görüyor.
En sonunda teknik sorumlu eliyle işaret edince bizim Tosun Paşa ve atı bir giriş yaptı sahaya.
Amanın! Kaçın!
Yüz metre mesafe var…
Tosun Paşa yaklaştıkça tribünlerde ayrı bir heyecan, herkes ayakta. Bağrış çağrış hop kalkıyor.
Büyük çarpışmaya az kaldı. Seyircilerden diğer oyuncuları uyaranlar oldu.
Oyuncuların umurunda olmadı.
Tosun Paşa ve atının hiçbir taktiği yok. Allah ne verdiyse acı bir kuvvetle kilitlenen oyunculara çarpıp ortalığı dağıtmak.
Nitekim öyle de oldu. Bağrış çağrış içinde çarpışma gerçekleşti.
İki üç kişi atından düştü. Birkaç at biraz yalpaladı.
Oğlak (Ulak) Kırgız takımında -binicisinin ismini bilmiyorum, atın adı Nazgül- kaldı.
Meğer Nazgül hücumcuymuş.
Nazgül’ün binicisi başsız oğlağı bacaklarının arasına sıkıştırdı. Oyunu sahanın ortalarına doğru açtı.
Bunlara saldıran Kazak savunmacılarını Kırgız savunmacıları engelliyor, Nazgül de kıvrıla kıvrıla hedefine doğru yaklaşıyor. Kaleden önceki son dönemeçte az evvelki Tosun Paşa kadar olmasa da yine iri kıyım bir at ve binici bekliyor.
Nazgül önce bir sağ yaptı, savunmacı tam o tarafa hareket ettiğinde bizim at bütün tribünleri “Oooo” şaşkınlığı içinde bırakarak sol tarafa ani bir dönüş yaparak Kazak savunmacıya çalım attı, ama Kazak çabuk toparladı, düştü bizimkinin peşine…
Tribünlerden savaş çığlığı gibi sesler “Irgıt, Irgıt, Irgıt” (At, fırlat diye çevirsek olur.)
Allah var, ne anlama geldiğini bilmiyorum, ben de bağırıyorum “Irgıt, ırgıt” diye…
Betondan yapılma kazanın üzerini neden eski araba lastikleri ile kapladıklarını o zaman anladım.
Son sürat oğlağın atılacağı yere gelen Nazgül durdu durmasına ama göğsü beton yerine eski araba lastiklerine çarptı ve yara almadı.
Binicisi en az otuz kilo çeken oğlağı kazanın içine attı.
Biz izleyenler alkış kıyamet.
Sonra sadece bir tribünü olan sahada yaptığı sayının kutlamasını gurur içinde önümüzden geçerek bir daha yaptı.
Nazgül ve binicisi önümüzden geçerken biz de ayağa kalkıp hararetle alkışladık.
Ama beni hayrete düşüren bir şey fark ettim.
Nazgül ne olup bittiğinin çok iyi farkındaydı ve ayrı bir gururla koşuyordu. Hatta az biraz tebessüm ediyordu desem abartmış olacağım olmasına da bugün de böyle olsun ne yapalım.
Kazak takımı da boş durmadı. Maç çok çekişmeli geçti.
Ancak bu oyunu Orta Asya’da en iyi oynayanlar Kırgızlar.
Maçı aldılar.
Sahadan çıktık, bağıra çağıra bindik otobüse…
O gün sahada ne ortada futbol gibi burjuvanın çöreklendiği para tuzağı garip bir düzen vardı ne de zenginlerin oynadığı fakirlerin izlediği düzmece bir rekabet.
İşin içinde atların da olduğu son derece doğal bir oyun vardı.
Yani hadi binicisini ayarladın. Atı nasıl ayarlayacaksın?
Üstelik Kazak takımının Kökbörü için takdire şayan olarak söylenebilecek bütün hareketleri Kırgızlar tarafından hararetle alkışlandı “helal olsun” dendi.
Bir tane topçunun beş milyon ettiği bu düzende hele hele Fenerbahçe Sporu tutanlar senelerdir toplanıp toplanıp dağılıyorlar ona yanıyorum.
Son Söz:
"Ve onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Boş yere söylenilen sözden ve işlerden sakınırlar." (Mü'minun, 23/3)