Ne kömür ne petrol buz gazı uçuracak!
Abone olKaradenizde bolca bulunuyor. İlk kez Japonlar kullanmaya başladı. Bu gaz Türkiye'nin umudu olacak. Profesör açıkladı.
Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi
Prof. Dr. Volkan Ediger, "Metan hidrat denilen buz gazı
Karadeniz’de, kaya gazı ise Güneydoğu Anadolu’da bir çok yerde
buluyor" dedi. Bor madeniyle ilgili olarak ise "Bu bir şehir
efsanesi" benzetmesi yaptı.
Prof. Dr. Ediger, petrol fiyatlarının yıllık ortalamasının 110
dolara çıkmasından sonra alternatif gazların gündeme geldiği
söyleyerek ismini pek de duymadığımız "buz gazı"nı gündeme
taşıdı.
KARADENİZ BUZ GAZI
DOLU
Prof. Dr. Ediger'in verdiği bilgiye göre alternatif enerjide öne çıkan buz gazı Karadeniz'de bolca bulunuyor. Ediger şöyle anlatıyor:
”Üçüncü önemli alternatif gaz buz gazı ve Japonlar
ilk kez son bir aydır üretmeyi başardı. Bu gazlar deniz tabanında
katılaşmış halde bulunuyor. Petrole benzer bir sondajlama
yöntemiyle çıkarılıyor. Buz gazı Karadeniz’de de bol miktarda
bulunuyor.
KAYA VE KÖMÜR GAZI
Kaya gazının ise Güneydoğu Anadolu’da bir çok yerde olduğunu
biliyoruz. Kömür gazı ise özellikle Zonguldak başta olmak üzere
ülkenin yer yerinde var. Kömür gazı konusunda başta TKİ olmak üzere
çeşitli kurumlarda son yıllarda çok ciddi çalışmalar yapıldı.
Mesela Zonguldak’ta kömür yerine gaz üretebiliriz. Sondajla
yapılacağından herhangi bir tehlikeyle de karşı kaşıya kalınmaz.
Ayrıca kömürü yüzeye çıkarıp, orada da gazlaştırabiliriz.
Alternatif gazlara yönelmek zorundayız zira geleneksel fosil
yakıtlarımız yeterli değil. Alternatif gazları çıkarmak için de
gerekli teknolojiye mutlaka sahip olmalıyız.”
TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK YERALTI KAYNAĞI
Türkiye’nin en önemli yer altı kaynaklarının başında kömürün
geldiğine dikkati çeken Ediger, "Elimizde bir düşük kaliteli
linyitler bir de Zonguldak başta olmak üzere Batı Karadenizde
bulunan taş kömürü var. Ama 1848’den beri üretimde olan
Zonguldak’ın da rezervi çok azaldı ve Türkiye’ye yetecek kadar bir
kömür kalmadı. Linyitler ise batı Anadolu başta olamak üzere
Türkiye’nin her yerinde bol miktarda var. Ama bunlar genellikle
küçük havzalarda bulunuyor ve ısıl değeri de düşük. Özetle, 12
milyar ton civarında bir linyitimiz var. Hepsini elektriğe
çevirmeye kalksak yine de ihtiyacımızı karşılamaz" diye
konuştu.
PETROL NE KADAR ÇIKIYOR?
Prof. Dr. Ediger, Türkiye’de petrolün ilk defa 1948’de Raman da bulunduğunu ifade ederek, bu güne kadar 100’den fazla petrol sahası bulunduğunu, bunun toplam üretilebilir rezervinin de yaklaşık 1 milyar varil gibi çok düşük civarda olduğunu belirtti.
Bugüne kadar 4 binden fazla kuyu açıldığını ve bu kadar kuyu
sayısıyla genel hakkında bir şey söylemenin çok zor olduğuna vurgu
yapan Ediger, "Genel olarak bir Ortadoğu ülkesi gibi petrolün
olmadığını jeolojik olarak biliyoruz ama bu kadar kuyu Teksas’ta
neredeyse bir yılda açılıyor. Dolayısıyla Türkiye’de petrolün
yeteri kadar aranmadığını söyleyebiliriz. Arap kıtasının
özellikleri Türkiye’de sadece Güneydoğu Anadolu’da var. Çok az
sayıda derin kuyu açabildik, offshore kuyularımız ise sınırlı, bu
kadar kuyuyla genel hakkında konuşumayız" dedi.
KARADENİZ'DE PETROL
UMUDU
Ediger, denizlerdeki aramacılığın çok pahalı olduğu için sınırlı kaldığını belirterek, şöyle konuştu: "Mesela Karadeniz’de yapılacak bir deniz sondajının bedeli değişken olmakla birlikte yaklaşık 200 milyon dolar civarında. Sonunda bir şey bulamama riski fazla olduğu için özel sektör bu alana pek girmiyor. O yüzden devletin ilgilenmesi lazım. Gerçi devlet son yıllarda aramacılığa ayrılan bütçeyi öncekilere kıyasla çok fazla artırdı ama yine de dünya standardında olduğu söylenemez. Türkiye’de denizde ve karada daha fazla çalışma yapmamız, yeni arama stratejileri geliştirerek daha çok kuyu açmamız ve jeofizik çalışma yapmamız lazım. Özel sektörün bu arama işine girmemesi Türkiye için büyük bir kayıptır. Hidrokarbon potansiyeli anlamında özellikle Akdeniz ve Karadeniz’den çok umutluyum."
AKDENİZ'DE DOĞALGAZ
Prof. Dr. Ediger, İsrail’in Akdeniz’de doğal gaz bulduğunu hatırlatarak, ”Bu Türkiye için çok önemli bir gelişme. Bu demektir ki, Akdenizde offshore;da petrol ve doğal gaz varlığı artık ispatlanmıştır" dedi.
Türk insanın ve dolayısıyla kurumlarının bazı zaafları olduğuna dikkati çeken Ediger, şunları kaydetti: ”Uzun vadeli bilime, teknolojiye ve araştıramaya yeteri kadar önem veremiyoruz. Kısa vadeli düşünüyor, daha çok günü kurtarmaya yöneliyoruz. Çin bu hale pat diye gelmedi, 70’li yıllarda yapılan uzun vadeli ciddi planlama ve kararlı uygulamalarla başarıya ulaştı. Türkiye’de başlangıç için yeterli eğitimli bir insan gücü var. Daha ciddi bir organizasyon ve strateji gerekli. Har alanda uzun vadeli yatırım yapmak zorundayız. Zira enerji konusunda dışa bağımlılığımız yüzde 70-75 civarında. Tükettiği 4 enerjinin 3’ünü dışarıdan alarak önümüzdeki yüz yılda ne ilk 10 ülke arasına girebiliriz ne de gerçek anlamda, yani insan gücü ile birlikte kurumsal yapısıyla kalkınmış bir ülke haline gelebiliriz." Prof. Dr. Ediger, dünyada şuan petrol döneminin sonuna gelindiğini, artık doğal gaz çağının içine hızla girildiğini ifade ederek, ancak doğal gazın bir geçiş yakıtı olarak kullanılacağının altını çizdi.
Türkiye’nin yeşil enerji potansiyeli açısından oldukça zengin olduğunu ancak sadece yeşil enerjiye bağımlı olarak bir sistemin yönetilemeyeceğinin unutulmaması gerektiğini de kaydeden Ediger, yeşil enerjilerin tek başına çözüm olmadığını vurguladı.
BOR MADENLERİ ŞEHİR EFSANESİ Mİ?
Prof. Dr. Ediger, Türkiye’de bor madenleri konusunda yıllardır süregelen bir şehir efsanesi olduğunu, Türkiye’nin bor madenleri rezervi anlamında önemli bir potansiyele sahip olduğunu belirterek, borun abartıldığını, dünyadaki bütün iş hacminin birkaç milyar dolar civarında olduğunu dile getirdi.
Borun hepsini Türkiye üretip satsa da çok bir anlam ifade etmediğini kaydeden Ediger, daha da önemlisi borun enerji kaynağı değil inorganik bir element olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Ediger, borun geleceğin elektrikli araçlarında yakıt pilinin önemli bir minerali olarak kullanılacağını vurgulayarak, şöyle konuştu: "Orada asıl yakıt olan ise hidrojendir, bor değil. Ne kadar çok bor hammaddemiz olursa olursa o kadar zengin oluruz diye bir şey yok. Önemli olan hammaddenin üzerine bilim, sanat ve teknolojiyle konulan katma değerdir. Bunu yapabilmeye çalışmalıyız, üstün nitelikli insan gücü yetiştirmeli, araştırma ve geliştirmeye önem veren uzun vadeli stratejileri kararlılıkla hayata geçirmeliyiz. Özellikle enerji konusunda çok fazla şehir efsanesi var. Ne zaman bunların doğru olmadığını anlarsak ve doğru olanları uygulamaya başlarsak o zaman bizden daha fazla gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir çağdaş bir ülke konumuna gelebiliriz."