Geçtiğimiz Cuma, yazımı yayına koymayı
unuttuğuma inanamıyorum!
Dedim ya bu ara bir telaş, bir koşuşturma aldı
başını gidiyor.
Cuma yazısını yazan, ama sonra günlerden Cuma
olduğunu unutan,
“sen yazını koydun mu” diye soran
arkadaşına,
“bugün Perşembe” diyen bir yazar yorgunluktan
aklını kaybetmiş olabilir mi?
Olabilir.
Peki, Cuma yazısını koymayı unutan bir yazara
genel yayın yönetmeni çemkirebilir mi?
Çemkirebilir.
Süleyman Bey; ne deseniz haklısınız
vallahiJ
Neyse dün gece yaklaşık on saat kadar uyuyup
aklımı başıma topladım sonunda ve sıkı bir Pazar kahvaltısı
sonrası, ıspanağını henüz mideye indirmiş Temel Reis kadar
güçlüyüm.
Hele bir de insanın annesi de yanında olunca,
bir başka oluyor Pazar kahvaltıları.
Annem geldi bu arada.
Aile olmanın önemine bir kez daha varmış
bulunan ben, en kısa zamanda evlenip, çoluk çocuğa karışmak
konusunda son kararımı vermiş bulunuyorum.
Kesinlikle daha büyük bir aile istediğime
eminim.
Anneler, babalar, kardeşler, çocuklar,
köpekler, kuşlar falan…
Kalabalık masalar kısaca.
Hep bir ağızdan konuşmalar.
Bazen didişmeler, bazen gülüşmeler…
Bir yazarın asla ihlal edilmemesi gereken bir
yalnızlığı var mutlaka ama yalnız kalmak istediğinde kaçılacak da
çok yer var bu hayatta.
Ama aile olmak, bir aileye sahip olmak, yerine
başka hiçbir şey koyamadığın tek şey.
Kısaca ben iyi başlayacağım bu haftaya, ya
siz?
Bu arada an itibariyle 2,5 kilo vermiş
bulunuyorumJ
Geri kalan birkaç kilomla da barışmaya karar
verdim.
Ne o öyle canım, yok diyet, yok rejim, yok
kibrit kutusu kadar peynir, çikolatasız yaşamaya alışmaya çalışmak
falan…
Bu sürecin sonunda anladım ki, ne kadar spor o
kadar çikolataJ
Neyse, bu kadar gevezelik yeter.
Herkese iyi bir hafta diliyorum.
Çarşambaya görüşene kadar kendinize iyi
bakın.