Kitap gibi kadın gencecik yaşta hayata gözlerini yumdu.
Bu yaşına o kadar güzel eserler sığdırmış, yaşadığı
talihsizlikler de enerjisini almamış, tüm bunlara rağmen arkasından
şu anda onunla ilgili akıllarda kalan; ölümden sonra yakılmayı
istemesi... Gündem bu, ne acı !
İnsani duygularımız bile ölenlerin ardından sadece bir gün
işlevini sürdürüyor, sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Yaptıklarıyla anmıyoruz, yüreği ile hiç anmıyoruz...
Acı, ama gerçekte bu. Dikkat edin; ünlülerin ölümünden sonra en
çok nelerden bahsediliyor. Demek ki ünlü olmanın dezavantajlarından
biri de bu.
Hatırlarsınız dünyaca ünlü sanatçımız Leyla Gencer'de vasiyeti
üzerine öldükten sonra yakılıp, küllleri Boğaz'ın sularına
serpilmişti.
Özellikle bu olaydan sonra da yakılıp küllerinin Boğaz'a
serpilmesini isteyenlerde hayli çoğalma olmuş. Ama işte yakılacak
krematoryum olmayınca istekler havada asılı kalmış.
Sanırım birçoğunuz benim gibi Boğaz sularının gelecekte Hindu'ların
kutsal Ganj nehri gibi olma ihtimalini düşünüp, içinden bir
ıyyykkk! sesi çıkarmıştır.
Öldükten sonra yakılma öyle sanıldığı gibi sadece Hristiyanlarda
ve Yahudilerde yoktur.
Ölülerin yakılması Orta Asya ve Anadolu'da çok yaygın kullanılmış,
Türklerin uzak olmadığı bir yöntem. Hindistan ve Uzakdoğu'da ilkel
yöntemlerle ölünün odunla yakılması bugün de hala uygulanıyor.
Diğer taraftan kişinin öldükten sonrası için bunu vasiyet
etmesi, çoğu zaman dini inancı ile alakalı bir durum
olmayabilir.
Bu sadece hayata ve ölüme bakış açısı ve bir nevi, ölümünde;
küllerini kendini olmak istediği yerde görme arzusuyla
açıklayabiliriz belki de...
Meral Okay defnedildi. Ama vasiyeti yerine getirilmedi, belki de
getirilmeliydi.
O, Ayşe Arman'la yaptığı röportajda şöyle söylemişti:
''Beni yaksınlar, küllerimi de götürüp Gökova'ya
bıraksınlar. Yoksa kavanozda durayım, kütüphanede baş köşede olayım
gibi fetişlerim yok yani... Ne Budizme yakınım ne İslam'a uzağım.
Üstelik son derece inançlıyım. Ben sadece şunu savunuyorum:
Öldükten sonra bedenimizle ne yapacağımız bizim tasarrufumuzda
olmalı. Devletin değil! Kim nasıl karışabilir benim ölüm biçimime
ve ritüelime? Günahtır, ayıptır! gibi kavramlar bile sadece beni
bağlar.''
Ölümünden sonra yakılmayı vasiyet eden biri neden dinsiz olsun
?
O sadece toprağa geri dönmek yerine, çok sevdiği deniz sularına
serpilmek, orada yaşamak istiyordu.
Yok mu yani bunu isteyenler içimizde ?
Her şeyin ucunu getirip dini inanca dayamak ne derece
doğrudur?
Ötenazi isteyenlere de dinsiz deniyor, çünkü Allah'ın verdiği
canı ancak o alır.
Ama yok mu bunun başka açıklaması ve/ya yolu ? Düşünün; yaşamak
artık sadece acı veriyor ve bu acılara katlanamıyor, tedavisi de
yok ölümü bekliyor. Ama öyle bir bekleyiş ki bitmek bilmiyor.
Acıyla, inlemelerle yaşanmıyor.İşte tam o anda kişinin ötenazi
istemesi insancıl bir istek değil mi ?
Ölümümüzle ilgili bir kararın topluluklarla ilgili bir sağlaması
mı olmalı gerçekten?