Nazlı Ilıcak'tan Mengi'ye cevap
Abone olFazilet Partisi'nin kapatma davasında, AK Parti Hükümeti'nin AİHM'e karşı Türkiye'yi yeterince savunmadığını yazan Güngör Mengi'ye, Nazlı Ilacak'tan cevap geldi:
Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak,
"Vatan ne yapmak istiyor?" başlıklı yazısında
Güngör Mengi'ye cevap verdi. Mengi'nin Abdullah Gül'ü kıyasıya
suçlaması karşısında sessiz kalmayan Nazlı Ilıcak, kaleme aldığı
uzun yazısında geçmişten günümüze gelişmeleri değerlendirdi:
- Vatan ne yapmak istiyor? 3 gündür, Fazilet Partisi'nin kapatma
davasında, hükûmetin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne karşı
Türkiye'yi yeterince savunmadığını belirterek, niçin Abdullah Gül'ü
kıyasıya suçluyor? Yok efendim savunma "özür mektubu" gibiymiş;
"Neden Refah örneğini vererek ellerini kuvvetlendirmemişler..."
falan filân.
Mengi'nin iddiaları
Güngör Mengi'nin de maşallah kaleminden kan damlıyor. Abdullah
Gül'ün direktifiyle üstünkörü bir savunma yapıldığı için, hükûmetin
AB yolundaki kararlılığı ve laikliği konusunda şüphe uyanmış.
Güngör Mengi, özetle şöyle diyor: "Anayasa Mahkemesi'nin verdiği
karara sahip çıkmayan ilk Türk hükûmeti olma durumuna düşerek bir
çuval inciri berbat etmiştir. İktidar kendine de, 17 Aralık'taki
tarihî zirve öncesi ülkeye de zarar vermiştir. Hükûmet, Fazilet
Partisi'nin kapatılması konusunda olduğu kadar, bu partinin
kapatılmasına yol açan eylemlerinden ötürü milletvekilliklerini
kaybeden Merve Kavakçı ve Nazlı Ilıcak'ın başvuruları karşısında da
renksiz ve pısırık bir tutum sergiledi. Devletin laik karakterini
koruyan hukuk düzenini, bir hükûmetten beklenecek inanç ve
kararlılıkla savunmadı. Geçmiş takıntıları yüzünden, şüphelerle
çevrelenmiş iki yıl önceki başlangıç noktasına geri döndü.
Dışişleri Bakanlığı'nın gönderdiği bu sözde savunmaları geri alacak
bir liderlik iradesi acaba kendini gösterir mi?"
Devlet ve hükûmet
Vatan gazetesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde uzman avukat
olduğu ileri sürülen Orhan Kemal Cengiz'in ağzından da, paylaştığı
bir görüşü ortaya koyuyor. Orhan Kemal Cengiz, devlet ve hükûmet
şeklindeki ikili yapıyı kabul edip, AK Parti iktidarının "Biz
hükûmetiz, ancak Türkiye'de devlet kendisini başka türlü tasavvur
ediyor" yorumuyla farklı bir cevap vermesi gerektiğini savunuyor.
Oysa, AK Parti iktidarı, zaten bu ikili yapıyı kabul etmiyor.
Demokrasiye inanan hiç kimse kabul etmiyor. Sivil ve askerî
bürokrasinin oluşturduğu bir devlet, onun yanı sıra, hatta ona
boyun eğen bir hükûmet.
Hangi demokratik inanç sahibi böyle bir ayırımı benimser! Bunlarda
hem izan hem insaf yok. Hem de, maalesef, yetersiz bilgiyle
malûmatfuruşluk yapıyorlar.
Yolsuzluk iklimi
"Hükûmet niçin Refah davasına atıfta bulunarak, Fazilet Partisi'nin
kapatılmasının haklılığını savunmamış?"
Herkes mecbur mu, Zafer Mutlu veyahut Güngör Mengi gibi düşünmeye?
Etibank yolsuzluğunu besleyen iklimden nemalananlarla, o süreçte
demokrasi mücadelesi verenler hiç birbirine benzer mi? 40 yıllık
dostlarını tek ayağı çukura batmışken, arkasına bir tekme daha
vurup, terk edip gidenler, sadece demokrasiyi değil vefayı da
anlayamaz. Ama burada sorun, Fazilet Partisi'ne karşı vefa
göstermek veya göstermemek değil. Bir demokrasi ayıbının ortadan
kalkması.
Gizli gündem şüphesi
Refah Partisi ile Fazilet Partisi vakaları birbirine hiç
benzemiyor. Refah Partisi, bazı üyelerinin söylem ve eylemleri
yüzünden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, gerçek
niyetini saklayan ve esas amacı şeriat devleti kurmak olan bir
parti gibi anlaşıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hâkimleri,
Refah'ın, Türkiye'nin laik cumhuriyetini yıkıp, dinî esaslara
dayalı devlet kurmak gibi gizli bir gündemi olduğu kuşkusuna
düştü.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatına göre, demokratik
düzende yaşamayı tehdit edecek nitelikte kaçınılmaz ve önlenemez
bir tehlike olduğunda veya şiddeti savunduğunda veya şiddet
kullandığında partiler kapatılabilir. Demokrasiden yararlanarak,
demokrasiyi yok etmek gibi bir amacın varolup olmadığını belirlemek
için, somut bir faaliyet aranıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
bu tür faaliyetlerin şiddete çağrı ve kışkırtma niteliğinde olması
ve halkı isyana teşvik edici bir özellik taşıması gerektiğini
söylüyor.
Başörtüsü suç değil
Mahkeme, Refah Partisi başörtüsünü veyahut din özgürlüğünü
savunduğu için değil, bazı kişilerin eylem ve söylemini hatalı
değerlendirerek, şiddete çağrı yapıldığı sonucuna vardığı için, bu
partiyi demokrasi açısından mevcut ve açık bir tehdit olarak görmüş
ve Anayasa Mahkemesi'ni haklı bulmuştur. Nitekim, Halil İbrahim
Çelik'in veya Şevki Yılmaz'ın "şeriat devleti" isteyen sözleri,
Erbakan'ın adil düzenden söz ederken "hak nizamının kurulacağını"
söylemesi, "cihad" kelimesinin sık sık kullanılması, Hasan Hüseyin
Ceylan'ın "Batı tipi rejimi koruyanları tehdit ve tahkir" etmesi,
Şükrü Karatepe'nin "inananlara nefret ve kinlerini muhafaza
etmelerini" tavsiye etmesi, Refah Partisi'nin gizli bir amacının
bulunduğu intibaını yarattı.
Buna mukabil mahkeme, kararın 72'nci paragrafında açıkça, "Tek
başına ele alındığında Refah Partisi yöneticilerinin başörtüsü
konusunda veyahut iftar saatlerine göre mesai saatinin ayarlanması
hususundaki sözleriyle, Şevket Kazan'ın Sincan Belediye Başkanı'nı
hapishanede ziyaret etmesi veyahut Erbakan'ın cemaat liderlerine
iftar yemeği vermesi, Türkiye'deki laik rejim açısından yakın bir
tehlike olarak görülmedi" demektedir.
Müthiş delil!
Bu yüzden, üyelerinin başörtüsüyle ilgili yaptığı konuşmalardan
dolayı Fazilet Partisi'nin kapatılmasının istenmesi, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi'nin de kabul edeceği bir durum değildir.
Milletvekilliği düşen benim ve Bekir Sobacı'nın aleyhinde savcının
delil olarak gösterdiği yalnız birer cümle var. Ben Kayseri'deki
bir konuşmamda şöyle demişim: "Fazilet Partisi iktidar olunca bu
zulüm çözülecek. Başörtüsü zulmü çözülecek. Çünkü Fazilet Partisi
başörtülü hanımefendileri Parlamento'ya sokuyor. Bakalım ne
diyecekler milletin seçtiklerine. Başörtülü bakan da olacak bu
memlekette. Nerede bir zulüm varsa, o zulmü çekenlerin bir siyasî
talebi olur."
Bekir Sobacı ise şunları söylemiş: "İstanbul'da, Çapa'da,
Cerrahpaşa'da doktor olmasına 3 ay kalmış kız çocuklarını okuldan
attılar. Onlar iki otobüsle Ankara'ya geldiler. Kızılcahamam'da
yolları kesildi, Ankara'ya sokmadılar. Gittik 20 milletvekili, o
kızlarımızı aldık, Kızılay'da basın toplantısı yaptırdık, Meclis'e
getirdik."
Neden diğer 19 milletvekili yasaklanmıyor da, sadece Bekir Sobacı?
Çünkü dün de yazdık, Bekir Sobacı, 28 Şubat için "sütü bozuk bir
hareket" demişti. Bu cümlenin laikliğe aykırı bir tarafı var
mı?
İklim özlemi
Bir insan demokrasinin müdafaasına soyunabilir. Hukuk dışı, yasakçı
bir kararı savunmak, mesleğimizin haysiyetine yakışıyor mu?
Akılları sıra mevcut iktidarı laiklik karşıtı gibi gösterecekler.
Nasrettin Hoca'nın göle maya çalması gibi. Ya tutarsa!
Tabiî kim istemez, kendilerini besleyen o eski iklimin geri
gelmesini.
Yazı: Nazlı Ilıcak
Kaynak: www.tercumangazete.com