Nazlı Ilıcak meydan okudu!
Abone olA. Nazlı Ilıcak, kendisini iş takipçisi olmakla suçlayanlara bugünkü yazısında tokat gibi cevaplar verdi. Ilıcak, kendisini bu ithamlarda bırakanlara resmen ateş püskürdü....
A.Nazlı Ilıcak, kendisini iş takipçisi olarak suçlayanları ve
Başbakan'ın danışmanlarını bugünkü yazısında yerden yere vurdu.
Ilıcak, "Kem Söz Sahibine Ait Kaldı" adlı yazısında geçmişte hep
doğru bildiği şeyleri yaptığını söyleyerek, bugün kendisi hakkında
söylenenlere ateş püskürdü. Ilıcak, köşesinde bu vesileyle
Türkiye'nin yakın tarihinde iz bırakan olayları arasında okurları
da gezdirmiş oluyor. Ilıcak, şunları yazıyor:
Yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor. Pandora'nın kutusunun
açılmasından rahatsız olanlar, ufak tefek iğnelemeler, gizli/açık
sataşmalarla, medyayı yönlendirmeye çalışıyor. O zararlı bulunup,
önü kesilen kişi bensem, bu konuda Tayyip Erdoğan'ın direktifi olup
olmadığını açıklar mısınız? Dün Erdoğan, haber yollayarak, yanlış
anlamayı ortadan kaldırdı. İş takipçisi olsam, Erdoğan'ın en
yakınlarını rahatsız edecek şekilde "Pandora'nın kutusunu" niçin
açayım? Zaten ben, her istediğimde, Tayyip Erdoğan ile
görüşüyordum. Sadece genel bir sıkıntıyı dile getirdim.
Bekledim ki herkes eteklerindeki taşı döksün... Ufak tefek
iğnelemeler; gizli açık sataşmalar...
"Pandora'nın kutusunu" açarken, şahsıma yönelik bazı olumsuz
gelişmelerin ortaya çıkabileceğinin elbette farkındaydım. Ama,
bugüne kadar doğru bildiğim şeyleri yazmamı hiçbir şey engellemedi.
Hiçbir zaman "Acaba bana zarar gelir mi?" diye düşünmedim.
Geçmişe bakış
12 Eylül'de darbeyi topa tutarken; Başbakan Özal'a karşı yasaklı
Demirel'in yanında yer alırken; Demirel'e rağmen DYP'de Mehmet
Yazar'ı desteklerken; 28 Şubat'ta, müdahaleye tepkimi göstermek
için Fazilet Partisi'ne kaydolurken; milletvekili sıfatıyla
Meclis'e geldiğim ilk gün, Merve Kavakçı'nın "Birlikte Genel Kurul
salonuna girelim" teklifini kabul ederken; basın toplantısı yapıp
"Andıç"ı deşifre ederken; Genelkurmay Başkanı Hüseyin
Kıvrıkoğlu'nun hakaret dolu sözleri karşısında manevî tazminat
davası açarken; akreditasyondaki haksız uygulamayı ortadan
kaldırmak için, Milli Savunma Bakanlığı'na şikâyet dilekçesi
gönderirken...
Şeref madalyası
Evet... Hiçbir adımımda, bana bunun bedeli ne olur diye aklımın
kenarından geçirmedim.
Özal, siyasi yasakların sürmesi için propaganda yaparken, ben
Süleyman Demirel ve Deniz Baykal'ı, onların şerefine tertip ettiğim
"Mavi Gece'ye" çağırdım.
12 Eylül'de, Evren'in "Hapse girmesin yurt dışına gitsin" teklifini
geri çevirdim. Hatta, "Sonra başıma kakılır" diye 3 ayı, böyle bir
yer ayarlanmasına rağmen, hastanede değil, cezaevinde yattım.
Herkes Fethullah Gülen'in üzerine gelirken, ben Meclis kürsüsünden,
"Devleti ele geçirecek diyorlar... bırakanız biraz da onun gibi
dürüst insanlar bu devleti ele geçirsin" diye düşüncelerimi
seslendirdim.
Tayyip Erdoğan, kurtlara yem edilmek istenir, bugün peşinden
koşanlar onu çiğ çiğ yemek için yarışırken, Ateş Hattı'nda, siyasi
linçe karşı durdum.
Eğer inançlarımı satılığa çıkarsaydım, bırakınız satılığa
çıkarmayı, suskun kalsaydım, herhalde Fazilet Partisi kapatılırken,
en son yasaklanacak kişi ben olurdum. Ama ben bu yasağı bir şeref
madalyası olarak kabul ettim.
Toplum mühendislerine boyun eğseydim, 28 Şubat'ta, derin devletin,
Demirel'in tâbiriyle "yan icraatı" olarak Akşam'daki işimi kaybeder
miydim? Ben de, birileri gibi askerlerin verdiği brifinglerde
demokrasinin kuyusunu kazardım.
Akrostiş
İnsanın kendisinden bahsetmesi hoş değil. Fakat, kendini
bilmezlerin "Nazlı Ilıcak'ı iş takipçisi" gibi gösterme çabaları
karşısında konuşmak mecburiyetinde kaldım.
Vatan gazetesi akrostiş yapmış. Baş harfleri alt alta gelince
"Nazlı" kelimesi ortaya çıkıyor. Sorumlular hakkında tazminat
davası açtım ve suç duyurusunda bulundum.
Haber Türk'ün sorularını cevaplandırırken de açıkça söyledim: "Eğer
ben menfaatimi düşünseydim, banka kurup, içini boşaltır; sonra da
bankaya el koymasınlar diye iktidarın eşiğini aşındırırdım..."
Haydi... Hodri meydan. Kimin işini takip ettim? Mülâkat almak için
gidip, hangi işadamına refakat ettim?
Karınlarından konuşmasınlar
Kimse karnından konuşmasın.
Ben 3 şey söyledim:
1) Basın danışmanı, Tayyip Erdoğan'ın basınla ilişkilerini iyi
tanzim edemiyor. "Pardora'nın kutusu" yazısında, 13 günlük
bekleyişten sonra, randevusunu iptâl etmek zorunda kalan Oktay Ekşi
örneğini verdim. Meselâ, Gazete Sahipleri Birliği de, bir aydır
randevu beklemekte. Başbakan'ın medya ile ilişkilerini sıcak
tutmasına inandığım için, bu noktaya temas ettim.
2) Özel Kalem'in telefonları hep meşgul. Talepler boşlukta
bırakılıyor; geri dönüş olmuyor. Herkes bundan şikâyetçi.
3) Siyasî danışman "küçük dağları ben yarattım" havasında. Yani
herkese tepeden bakıyor. Zaten o da bunu kabul ediyor ve "Büyük
dağları da ben yarattım" diyor. Bu da başbakana zarar veriyor.
Güneş balçıkla sıvanmaz
Yukarıdaki iddiaların cevabı "Nazlı Ilıcak, iş takip ediyordu, onun
önünü kestik" olabilir mi? İş takip ediyorsam, neden ilişkilerimi
gölgeleyecek biçimde malûm çevreyi hedef alayım? Sessiz ve derinden
gitmek daha doğru değil mi?
Zaten onlar kim ki, Tayyip Erdoğan ile aramıza girip, beni
görüştürmeyecekler. Bu kararı verecek kişi, başbakandır. O da, dün
bana haber gönderip, yanlış anlamayı ortadan kaldırdı; hiçbir zaman
beni kastetmediğini söyledi.
O karnından konuşan danışmanlar ve onların dümen suyunda yazı
yazanlar bir açıklayıverse... Ne işini takip edip, nasıl bir
menfaat sağladık?
Şirketten şirkete hisse devri yapıp, borç yükünü temettü
sahiplerinin üzerinde mi bıraktık?
Batık bankanın yönetim kurulu üyesi olduğumuz için, mal varlığımızı
kardeşimizin üzerinde mi gösterdik?
Milyarlarca dolarlık alacağı erteletmeye mi çalıştık?
Mamafih Pandora'nın kutusunu açmamız iyi oldu; Tayyip Erdoğan
basınla ilişkilerini tanzim etti, Oktay Ekşi'ye randevu verdi.
"Güneş balçıkla sıvanamadığı için" de, kem söz sahibine ait
kaldı.
Yazı:A.Nazlı ILICAK
D.B.TERCÜMAN