Nazlı Ilıcak fena çuvalladı
Abone olSabah Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak dünkü köşesinin başlığını 'Mevlana'dan' diye seçmişti. Ancak o yazı bakın kime ait çıktı.
Sabah Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak dünkü köşesinin başlığını
'Mevlana'dan' diye seçmişti. Ancak eline ulaştığı
yazı Mevlana'nın değil Can Dündar'ındı.
Nazlı Ilıcak, Feride Çavuşoğlu'nun kendisine gönderdiği satırların kurbanı oldu. Belli ki Çavuşoğlu gazeteci Can Dündar'ın 16 Haziran Pazartesi 2008 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yazdığı yazıyı internette Mevlana'nın sözleri olarak bulmuş. Bu satırları dikkatle incelemeden köşesine taşıyan Nazlı Ilıcak da fena şekilde fakabasmıştı.
DÜNDAR'DAN CANLI YAYINDA MESAJ
Cnntürk ekranlarında yayınlanan ve Ayşenur Arslan'ın sunduğu Medya
Mahallesi'ne katılan Can Dündar, canlı yayında Ilıcak'a mesaj
gönderdi. Dündar, 'Bunu bir iltifat olarak değerlendiriyorum' dedi.
Satırlarını Mevlana'dan almadığını kaydeden Dündar, 'Mevlana da
benden almadığına göre Nazlı Hanım internetin kurbanı olmuş'
sözleriyle Ilıcak'a şaka yollu göndermede bulundu.
İŞTE 16 HAZİRAN 2008 TARİHLİ CAN DÜNDAR'IN YAZISI
İŞTE ILICAK'IN O YAZISI
Mevlana'dan
SONSUZ bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi... Ağladım.
Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler
olduğunu... Sonra da her insanın içinde, iyilik ve kötülük
bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu... Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim. Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini. Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra... Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim. Sonra dayanamayıp dönmeyi... Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta... Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asil yürüyüşün, kalabalıklara karşı olması gerektiğini kavradım.
Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde... Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün... Ve gerçeğin acı olduğunu... Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı
tadacağını öğrendim.
(Mevlana'dan bu satırları gönderen Feride Çavuşoğlu'na
teşekkürler)