Nazım Hikmet vatan haini kaldı
Abone olNazım Hikmet için açılan dava, Danıştay'da karara bağlandı. Karar Nazım Hikmet'in hala vatan hainliğinde bıraktı!
Ünlü şair Nazım Hikmet için 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararının "geçirsiz kaldığı ve uygulanmayacağı hususunun tespiti" için açılan davayı Danıştay 10. Dairesi karara bağladı. Karar, Nazım Hikmet'in tekrardan nüfus kütüğüne işlenmesinin önünü böylece kapamış yani Nazım Hikmet'i "vatan hainliğinde" bırakmış oldu.
Danıştay 10. Dairesi, Kemal İnebolu'nun açtığı davayı, oy çokluğuyla reddetti. Dairenin gerekçesinde, 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun vatandaşlıktan çıkarma sebeplerinin düzenlendiği 10. maddesinde hangi koşullarda Türk Vatandaşlığı'ndan çıkarılacağının düzenlendiği belirtildi.
Gerekçede, Resmi Gazete'de yayımlanan 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararında ''Pasaportsuz olarak İstanbul'dan Romanya'ya kaçan ve oradan da Moskova'ya giderek havaalanında memleketi aleyhinde beyanatta bulunduğu ve mütakiben radyo yayınlarında Türkiye'nin hükümet şekli ve hükümeti idare edenler aleyhinde geniş propaganda kampanyasına girişerek, Komünizmi yaymak maksadını güden neşriyatiyle Sovyet Hükümetinin verdiği hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist Nazım Hikmet Ran'ın kendisine bu hizmeti terk etmesi hususunda yapılacak tebligatın da bir fayda vermeyeceği, mülahaza edildiğinden Türk Vatandaşlığı'ndan çıkarılması Bakanlar Kurulunca kararlaştırılmıştır'' denildiği hatırlatıldı.
Davanın, Nazım Hikmet Ran'ın vatandaşlıktan çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmadığı belirtilen gerekçede, davanın, bu kararın MERNİS Projesi kapsamında nüfus kütüğüne tesciline ilişkin işlemin iptali istemiyle açıldığının anlaşıldığı kaydedildi.
Nüfusa tescili için bir süre öngörülmeyen Nazım Hikmet'in vatandaşlıktan çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının ilgili mevzuat çerçevesinde takdir yetkisi kullanılarak alındığı ifade edilen gerekçede, ''Bakanlar Kurulunca kullanılan bu yetkinin mutlak olmadığı, kamu yararıyla sınırlı bulunduğu ve mevzuat ile öngörülen sınırlar içinde kullanılıp kullanılmadığı hususunun ise yargı denetimine tabi olduğu tartışmasızdır'' denildi.
Gerekçede, ancak bu hukuki denetimin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan bir davada yapılabileceği vurgulandı. Söz konusu Bakanlar Kurulu kararının davaya konu edilmemesinin yanı sıra, yok hükmünde sayılmasına da hukuken olanak bulunmadığı belirtilen gerekçede, yargılama usulü hükümleri karşısında söz konusu Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırılığının bu davada tespitine de olanak bulunmadığı kaydedildi. Gerekçede, ''Bu durumda Bakanlar Kurulu kararının nüfus kaydına işlenip işlenemeyeceğinin idare açısından bir zorunluluk olup olmadığının davalı İçişleri Bakanlığına tanınan yasal yetkinin değerlendirilmesi suretiyle ortaya konulması gerekmektedir'' denildi.
Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte 1587 sayılı Nüfus Kanunu'nun yürürlükte olduğu anımsatılan gerekçede, söz konusu kanunda vatandaşlıktan çıkarılma işlemlerinin esaslarının belirlendiği kaydedildi. 1587 sayılı yasayı yürürlükten kaldıran 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nda da aynı doğrultuda düzenlemeler yapıldığı ifade edilen gerekçede, davalı İçişleri Bakanlığının yasa hükümlerini yürütmekle görevli ve yetkili kılındığı anlatıldı.
Söz konusu yasa hükümleriyle kişinin doğumundan ölümüne kadar kişisel ve medeni durumuna, bunlarda meydana gelebilecek değişikliklere ait doğal ve hukuki olayların belirlenip saptanması, bilgilerin kütüklere yazılması, saklanması gibi konularda İçişleri Bakanlığına görev ve yetki verildiği anımsatılan gerekçede, ancak bakanlığa Bakanlar Kurulunca alınan kararı nüfus kütüğüne işleyip işlememek konusunda bir takdir yetkisi tanınmadığına işaret edildi. Gerekçede, şöyle devam edildi:
''Bu itibarla, vatandaşlıktan çıkarma konusunda yetkili olan makam tarafından alınan ve halen geçerli olan bir kararın nüfus kütüğüne işlenmesi yolundaki yasal yükümlülük gereği tesis edilen işlemde mevzuata aykırılık bulunmamaktadır.
Ayrıca, dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere göre Bakanlar Kurulu kararında yer verilen 'Nazım Hikmet Ran' ile dava konusu işlemde tescilin yapılacağı nüfus kaydında yer alan 'Mehmet Nazım Ran' adlı kişinin aynı kişi olduğunda duraksama bulunmamakta, taraflarca da aksine bir iddia ileri sürülmemektedir.
İdari yargı yetkisi, idari eylem ya da işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimiyle sınırlı olup tespit niteliğinde karar verilemeyeceğinden, Nazım Hikmet Ran'ın Türk Vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının geçersizliğinin ve uygulanamayacağının tespit edilmesi istemine yönelik hüküm kurulmasına olanak bulunmamaktadır.''
KARŞI OY
Dairenin aldığı bu karara katılmayan üye Ahmet Başpınar karşı oy yazısında, nüfus kaydına tescil edilen Bakanlar Kurulu kararının ''Nazım Hikmet Ran''ın Türk Vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin olmasına karşın, anılan kararın tescil edildiği nüfus kaydında yer alan ismin ''Mehmet Nazım'', soyadının ise ''Ran'' olduğunun açıkça görüldüğünü belirtti. Başpınar, karşı oy yazısında ''Şairler ve yazarların nüfusa kayıtlı oldukları adları dışında kullandıkları adları, mahlasları olabilmekte ve edebiyat dünyasında bu adlarıyla tanınmakta iseler de resmi kurumlarda bu adlarıyla işlem yapılmasına olanak bulunmamaktadır'' ifadelerine yer verdi.
Ahmet Başpınar, söz konusu Bakanlar Kurulu kararının nüfus kaydına tesciline ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığını savundu.
Davacı Kemal İnebolu, kararı temyiz ederse dosya Danıştay İdari dava Daireleri Kurulu'na gidecek.