Nazi Almanyasının armağanı
Abone olVolkswagen Beetle'i trafikte görüp dönüpte bakmayan tek birkimse yok gibidir. Nazi Almanya'sında doğan bu efsanenin tasarımcısının kim olduğunu kaçımız merak etti?
Nazi Almanya'sında filizleri yeşeren Beetle projesinin büyük
kitleleri arkasından sürükleyeceğini kimse tahmin etmemişti Her
alman vatandaşının kolaylıkla satın alabileceği bir otomobil olarak
lanse edilen Beetle’ın ilk tasarımı Ferdinand Porsche’ya aitti.
Ancak o dönemde Almanya’da hakimiyetini sürdüren Nazi Partisi’nin
başkanı Adolf Hitler’e göre bu tasarım çekici değildi. Hitler en
sonunda otomobilin çizimleri üzerinde kendisi değişiklik yaparak
günümüzde bilinen Beetle’ı ortaya çıkardı. KDF (kraft durch freude
– eğlence ve sağlamlık) kod ismiyle üretilen ilk prototipler 1936
senesinde tanıtıldı. 1939 yılında patlak veren savaşa kadar geçen
sürede birçok Beetle üretildi. Tesadüf müdür bilinmez ama ilk
üretilen versiyonların çoğu arazi koşullarına ayak uydurabilen
askeri amaçlı araçlardan oluşuyordu. Savaş esnasında Amerikan
güçleri tarafından ağır hasara maruz bırakılan Volkswagen
fabrikası, 1945 yılında İngilizlere teslim edildi. Yetkileri Ivan
Hirst isimli subaya devredilen tesis, önceleri askeri araçların
bakımı için kullanılırken bir anda İngiliz ordusuna araç üreten bir
yer haline geldi. Fabrikadaki pek çok prototipi inceleyen İngiliz
kurmayları Beetle’ı ise bir kenara bıraktı. Onlara göre bu
otomobilin satması imkansızdı. Savaş ertesinde Volkswagen ismiyle
sivil satışına da devam edilen otomobil gün geçtikçe daha çok talep
görmeye başladı. Ancak halen ağır hasarlı olarak üretime devam eden
fabrikanın finansal desteğe muhtaç olduğu açıktı. Ford gibi diğer
büyük firmalara götürülen ortaklık teklifleri Beetle’in ‘oldukça
gürültülü’, ‘işe yaramaz’, ‘çirkin’ olduğu gerekçeleriyle
reddedildi. 1948 yılı itibarıyla VW firması Batı Almanya’nın hem
sembolik hem de ekonomik anlamda en güçlü öğelerinden birisi haline
gelmeye başladı. Opel firmasından transfer edilen Heinrich Bordhoff
isimli yönetici, firmayı daha da ileriye taşımak için kolları
sıvadı. ’60’lı ve ‘70’li yıllar boyunca üretim tüm süratiyle devam
etti. 1967 yılında tanıtılan ‘Type 3’ modeliyle beraber firma ürün
gamını daha da genişletmiş oldu. Type 1 üzerine geliştirilen bu
modeli 1969 yılında Type 4 takip etti. 411 ve 412 olarak da bilinen
bu araç tek parçalık şasi sistemi, otomatik şanzımanı ve yakıt
enjeksiyon sistemiyle seleflerinden keskin çizgilerle ayrılıyordu.
Ancak tüm bu başarılara rağmen VW firması, Beetle üretiminin birgün
durması ve artık yeni bir modelin bu boşluğu doldurması
gerektiğinin farkındaydı. Çözüm, Audi firması ile yapılan ortaklık
girişimleri sonrasında geldi... Firmanın önden çekiş teknolojisi ve
su soğutmalı motorlar alanındaki üstün bilgisi sayesinde Polo, Golf
ve Passat gibi araçların üretimi için gereken fitil ateşlenmiş
oldu. Wolfsburg’taki fabrikada üretilen ilk Golf, 1974 yılında
banttan indi. İlk olarak ABD’de satışa sunulan araç bu ülkede
‘Rabbit’ ismiyle tanıtıldı. Hem mekanik, hem de görsel anlamda
seleflerinden çok farklı olan bu otomobil, tasarımının altında
Giorgetto Giugiaro imzasını taşıyordu. Tasarımın ana hatları, Mini
ve Renault 5 gibi mini aile araçlarından esintiler taşımaktaydı.
Önde enlemesine yerleştirilmiş su soğutmalı motoru, önden çekiş
sistemi ve ‘kambur’uyla bu otomobil gerçekten de bir devrimdi...
Golf’ün yanı sıra Beetle üretimine de 1978 yılına kadar az bir
hacimle de olsa devam edildi. Volkswagen, takvimler ‘98 tarihini
gösterdiğinde New Beetle’i tanıttı. ‘Retro’ akımının önemli
temsilcilerinden olan bu otomobil orijinal Beetle tasarımı üzerine
Golf kasasının giydirilmesi ile yaratılmıştı. Yeryüzünde banttan
inen, son ‘eski kasa’ Beetle 21 Haziran 2003 tarihinde Meksika
fabrikasından çıktı. 21 milyon 529 bin 464’üncü üretim olan bu
efsane araç, firmanın Wolfsburg’ta bulunan müzesinde sergilenmek
üzere yola çıkarıldı. İspanyol dilinde ‘kral’ anlamına gelen ‘El
Rey’ lakabıyla anılan araç hala meraklı gözleri üzerinde toplamaya
devam etmekte... Mini Cooper ve Citroen 2CV gibi rakiplerinin
yanında ‘tosbağa’nın yeri gerçekten bambaşka... Filmlere, şarkılara
konu olan bu ‘kült’ araç, ‘60’lı yılların hippi kuşağının da en
önemli sembollerinden birisi olarak gösterilebilir.