NATO'ya Türk Genel Sekreter
Abone olABD'de yapılacak kritik NATO zirvesi öncesi Atlantik Konseyi, NATO Genel Sekreterliği'ne Türk'ün tayin edilmesini teklif etti.
İNTERNETHABER (ÖZEL)- NATO'nun düşünce kuruluşu Atlantik
Konseyi, 10 yıl içinde NATO Genel Sekteretrliği'ne bir Türk'ün
atanmasını önerdi. Türkiye-NATO ilişkilerinde tarihi günler
yaşanıyor. 50 yılı aşkın beraberliğin en sıcak gelişmesi yaşandı.
Atlantik Konseyi yayınladığı raporda Türkiye'nin lider yönetici
kadroda yer bulmasının şart olduğu yazıldı.
NATO’ya hizmet eden, onun için dünyadaki gelişmeleri yakından
izleyen ve fikirler üreten Atlantik Konseyi, 20-21 Mayıs tarihleri
arasında Chicago’da yapılacak olan NATO zirvesi öncesi 14 Mayıs
2012’de bir rapor yayınladı.
Rapor, Atlantik Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı, Amerika Dışişleri Bakanı Eski Yardımcısı ve Amerika’nın eski NATO Büyükelçisi R. Nicholas Burns’un başkanlığı ve gözetimi altında hazırlandı.
Haber Ajanda Dergisi yazarı araştırmacı Yasin Aslan, 25 sayfalık raporu analiz etti.
SOĞUK SAVAŞIN AĞIR YÜKÜNÜ ÇEKEN TÜRKİYE
İlk defa bir Türk’ün NATO Genel Sekreteri tayin edilmesinin teklif
edilmesi, 50 yıldan uzun bir zamandan beri NATO’nun ağır yükünü
çeken Türkiye’nin şimdiye kadar bu teşkilatın arka sıralarında
kendisine yer bulmasının ve bundan sonra NATO’nun lider yönetici
kadrosu arasında yer almasının zorunlu hale geldiğinin itiraf
edilmesi, raporu bizim için daha ilginç ve önemli hale
getirmektedir.
İSRAİL İLE İLİŞKİLERİ DÜZELTME ŞARTI
Hiç şüphesiz 25 sayfalık raporun bizim açımızdan en önemli ve
çarpıcı bölümü, Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde NATO’nun güney
kanadını başarıyla savunmasına rağmen, şimdiye kadar bu ittifakın
lider kadrosunda yer almadığının ve herhangi bir Türkün NATO Genel
Sekreteri görevine getirilmediğinin itiraf edildiği bölümdür.
Rapora göre, Türkiye’nin demokratikleşme reformlarını devam
ettirmesi, İsrail ile ilişkilerini düzeltmesi, etnik ve diğer
problemleri çözmesi durumunda, önümüzdeki 10 yıl içerisinde bir
Türk NATO Genel Sekreteri tayin edilebilecektir. Yani, yine de bir
Türk’ün NATO Genel Sekreteri tayin edilmesi, yeni bazı ön şartlara
bağlı olabilir. Ayrıca Türkiye’nin mevcut statüsünün değişmesinin
zamanının geldiğine özel vurgu yapılmıştır.
GÜÇ VE SAYGINLIK KAZANMAYA DEVAM EDEN TEK ÜLKE
Diğer bir önemli husus ise, üyelerin Türkiye’ye duyduğu güven
dolayısıyla, Kuzey Atlantik Paktı’nın daha güçlü olduğunun
vurgulanmasıdır. Çünkü şu an NATO ittifakına dahil ülkeler arasında
dünya çapında güç ve saygınlık kazanmaya devam eden tek ülke
Türkiye’dir. Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki
olaylar, Türkiye’yi NATO için daha önemli bir ülke haline
getirmiştir. Türkiye, NATO’daki en zor ortaklardan birisi olarak
değerlendirilmektedir fakat buna rağmen Amerika, Türkiye ile
ortaklığından büyük faydalar elde etmiştir. Türkiye, İsrail’in NATO
şemsiyesi altına alınmasına karşı olduğundan dolayı, onun için “En
zor ortaklardan birisi” ifadesi kullanılmıştır.
Türkiye’yi, ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi NATO’nun lider
ülkeleri arasında görmenin ve bir Türk’ün NATO Genel Sekreteri
tayin edilmesinin zamanı gelmiştir. Elbette bunun da bir bedeli
olacaktır. Türkiye hala dünya konjönktöründe orta sıralardaki
yerini korumaktadır ancak henüz en üst sıralarda kendisine yer
bulmuş değildir. Türkiye’nin üst sıralarda yer alması, biraz da
raporda açıkça ifade edilen şartlara bağlı olacaktır. Türkiye bunun
için Batı ile ortak demokratik değerleri, sorumlulukları ve NATO
ittifakının harcamalarını paylaşması gerekebilir. Rapora göre,
lider ülkeler NATO’nun maddi yükünü ve sorumlulukları eşit şekilde
paylaşmalıdır. Bu da elbette ülkemize ek harcamalar getirecektir.
Bu tip bir ortaklığın neler getireceği, neler götüreceği iyice
tartışılmalıdır. Geçmişte yapılan hatalardan gerekli derslerin
çıkarılacağı kanaatindeyiz.
Amerika ve Batı ittifakı, Soğuk Savaş döneminde olduğundan daha
fazla Türkiye’nin destek ve yardımına ihtiyacı vardır. Irak ve
Afganistan’ın işgali, Irak’a demokrasi getireceğiz bahanesiyle
milyonlarca sivilin öldürülmesi ve Libya’da olanlar, Amerika’nın
imajına büyük darbe vurmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından
sonra, Amerika dünyanın tek süper gücü haline gelmişti ve dünya
ülkeleri de onun bu gücünü kabul etmişti. Amerika bu dönemde dünya
çapında büyük ve sınırız etkinliğe sahipti. Ancak Amerika bu gücünü
kötüye kullanmaya başladı ve uzun süre bu gücünü koruyamadı.
Uzmanlar, Amerika’yı tek süper güç haline getiren uluslararası
siyasi konjonktürün kolay kolay bir daha oluşmayacağı
kanaatindedirler. Bugün Avrupa Birliği’ne üye bazı ülkelerde olduğu
gibi Amerika’da da durum pek iç açıcı değildir. 11 Eylül
olaylarından önceki durumla karşılaştırıldığı zaman, enflasyonun,
işsizlik oranının, yoksulluk düzeyinin önemli ölçüde arttığı
görülmektedir. Amerika’nın11 Eylül olaylarından önce 6,7 triyon
dolar olan burcu, şu an 16 trilyon dolara çıkmıştır. Bu durum ister
istemez, Amerika’nın iç ve dış politikasına da etki etmektedir.
Amerika Dışişleri eski Bakanı ve Atlantik Konseyi Onursal Başkanı
Madeleine K. Albright ve Atlantik Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi ve
eski Başkan G. W. Bush’un Güvenlik Danışmanı Stephen J. Hadley’nin
“Türkiye İçin Yeni Bir Gelecek İnşa Etmek” başlıklı ortak makalesi,
Türkiye’nin Amerika için ne kadar önemli bir ülke olduğunu açıkça
göstermektedir. Söz konusu makale, Atlantik Konseyi’nin raporunun
yayınlanmasından bir gün sonra, yani 15 Mayıs 2012’de
yayınlanmıştır. Makalede, her iki ülkenin, uluslararası arenada
günümüzün meydan okumalarına karşı koyabilmek için Amerika ile
Türkiye arasında yakın işbirliğine dayalı yeni bir ortaklık
tanımlaması yapmasının vaktinin geldiğine ve bunun önemine vurgu
yapılmıştır.
Albright ve Hadley, “Yeni Bir ABD-Türkiye Ortaklığı Vizyonu”nu
gerçeğe dönüştürmek için Ankara ve Washington ilişkilerinde
aşağıdaki ilkelere uymanın gerekli olduğunun altını çizmiş ve
ilkeleri şöyle özetlemişlerdir:
- Eşitlik ve birbirlerinin çıkarlarına karşılıklı saygı...
- Gizlilik ve güven...
- Kritik önem taşıyan konularda ortak amaç ve stratejilerini
belirlemek için yakın ve yoğun istişareler...
- Dış politikada sürprizlerden kaçınma...
- Ve her iki ülke arasındaki kaçınılmaz fikir ayrılıklarının
tanınması ve yönetimi...
GENEL SEKRETER YARDIMCILIĞI KONUŞULUYORDU
Bu ilkeler, Türkiye’ye eşit haklara sahip ortaklık teklifinin bir
göstergesidir. Bütün bunlar, NATO Zirvesi’nde veya yakın gelecekte
Türkiye lehine bazı kararların çıkabileceğini göstermektedir.
Atlantik Konseyi Raporu ve bu raporun yayınlanmasından sonra
uluslararası basında yer alan makale ve yorumlar, bu tür bir sonuç
çıkarmamıza katkıda bulunmaktadır.
Bu makalenin yazarı, birinci baskısı 2005’te ve ikinci baskısı
2007’de yayınlanan “Baltanın Sapı Bizden” adlı eserinde, Batılı
ülkelerin imzaladıkları uluslararası anlaşmaların hükümlerini
yerine getirmediklerini, NATO’nun Türkiye’ye yaptığı haksızlıkları
anlatmış, ordusu dahi olmayan üye ülkelerin defalarca Genel
Sekreterlik yaptığını, Türkiye’ye Genel Sekreterlik bir tarafa,
Genel Sekreter Yardımcılığı’nın dahi verilmediğini ve Türkiye’nin
üyelik meselesini gözden geçirmesinin doğru olacağını önemle
vurgulamıştır. Hafızalarımızı tazelemek için bahse konu yazının
ilgili bölümünü yeniden bilgilerinize sunuyoruz. Yazar tepkisini şu
sözlerle ifade etmiştir:
TÜRKİYE İKİNCİ BÜYÜK ORDUYA SAHİP
“Ekonomik gücüyle ters orantılı olarak son 50 yılda Amerika’dan
sonra NATO’daki ikinci en büyük orduya sahip olan Türkiye’ye birçok
bakımlardan haksızlık yapıldığı ve bu haksızlığın bugün dahi devam
ettiği kanaatindeyim. Şöyle ki... Doğru dürüst ordusu bile olmayan
NATO ülkeleri, uzun yıllar NATO Genel Sekreterliği’ni yapmıştır.
NATO’da ikinci en büyük orduya sahip Türkiye’nin şimdiye kadar bu
görevi yapmaması düşündürücü değil midir? Eğer bir teşkilatta
devletler güç nispetinde temsil olunuyorsa, Türkiye, Amerika’dan
sonra ikinci büyük orduya sahiptir. Yani Genel Sekreter Amerikalı
oluyorsa, Genel Sekreter Yardımcısı Türk olmalıdır. Ancak NATO’nun
50 yılı aşkın tarihinde NATO Genel Sekreterliği Türkiye’ye
verilmediği gibi, Genel Sekreter Yardımcılığı da verilmemiştir. O
zaman insan ister istemez, 50 yıldır niçin bu kadar büyük bir
orduyu beslediğimizin sebeplerini sorgulamaya başlıyor. En küçük
bir teşkilatta bile başkan ve üyeler güçleri nispetinde temsil
edilirken, NATO gibi uluslararası bir teşkilatta bunun böyle
olmaması ilginç değil midir? Kuruluşundan bu güne kadar görev
yapmış olan NATO genel sekreterlerinin listesinin incelenmesi bu
iddiayı ispata yeterlidir.
NATO’da Genel Sekreterlik görevini yapanlar:
1952-1957 yılları arasında İngiliz Lord Lionel Ismay. 1957-1961
yılları arasında Belçikalı Paul Henri Spaak. 1961-1964 yılları
arasında Hollandalı Dirk Uipko Stikker. 1964-1971 yılları arasında
İtalyan Manlio Brosio. 1971-1984 yılları arasında Hollandalı Joseph
Luns. 1984-1988 yılları arasında İngiliz Lord Carrington. 1988-1994
yılları arasında Alman Manfred Wömer. 1994-1995 yılları arasında
Belçikalı Willy Claes. 1995-1999 yılları ararsında İspanyol Javier
Solona. 1999-2003 yılları arasında İskoçyalı Lord George Islay
MacNeill Robertson. 2004- 2009 yılları arasında Hollandalı Jaap de
Hoop Scheffer. 2009- Danimarkalı Anders Fogh
Rasmussen.
Önemli Not: Yaklaşık 60 yıl sonra ilk defa bir
Türk Büyükelçi Hüseyin Diriöz, 16.07.2010 tarihinde NATO Savunma ve
Planlamadan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcılığı görevine
atanmıştır.” Uluslararası ilişkilerde her şeyin karşılıklı çıkar
ilişkisine dayalı olduğunu, karşılıklı anlaşmalar imzalasanız dahi,
siz istemedikçe ve şartları zorlamadıkça, ilerleme kaydetmenin
kolay olmadığını da hatırlatmak istiyorum. NATO’nun, yıllardır
büyük bir terör belasıyla karşı karşıya olan üyesi Türkiye’ye karşı
5. Madde’yi işletmemesi de buna güzel bir misaldir.