Narin 21 Ağustos’ta kayboldu!
1 ay sonra otopsi raporu ve savcılık soruşturması sonucunda
cinayetin neden işlendiğine dair aydınlatma ifadeleri kamuoyuna
açıklandığında asla tatmin edici olmamıştır.
Anne Yüksel Güran oğlu Enes Güran’ı işaret etmişti. “Bizden
şüphelenirler diye söylememiştim. O gün, askere gidecek olan oğlum
ve iki arkadaşı bizim arka bahçede tütün içip, bir köpeğe zarar
veriyorlardı. ‘Yapmayın, günahtır’ dedim” diye konuşmuştu.
Narin ise o köpeği çok seviyormuş. Madde kullandığı ve
psikolojik sorunları olduğu ifade edilen abi Enes bu cinayeti
işlemiş olabilir mi?
Aile içi çarpık ilişki konusu akla yatmıyor. Anne ve amcayı
Narin görmesi durumunda bile bu durum geçiştirilebilirdi.
Ancak Köpeğini o vaziyette görmesi halinde küçük Narin
bağırabilir, abi ise onu susturmak için ağzını kapatabilirdi. Zaten
otopside de boğularak öldürüldüğü rapor edilmişti.
Boyun bölgesindeki bası da buna gösteriyor. Narin susmayıp
bağırmaya devam edince şiddetlenen refleksle boğuldu.
Anne Yüksel, amca Salim ilişkisi Enes’in kolundaki ısırıkları,
sırtındaki tırnak izlerini açıklamıyor.
“Narin her şeyi biliyor, karanlıkta bırakmayın, getirin bir
köşeye atın” diye feryat eden anne artık doğruları söylesin.
Polise, savcıya, jandarmaya daha fazla yalan söylemesin.
Onun dışında da bu köyde ölen başka başka kız çocukları olduğu
bilindiği halde durumun ciddiyetine daha da dikkat
çekilmelidir.
Narin Güran özelinde o köyde yaşananlar didik didik edilmeli
olaya ondan sonra nokta konulmalıdır.
İsrail Ne İnsanlık Tanıyor, Nede Hukuk!
İnsanlık tarihinin belki de en karmaşık ve değişken olgusu olan
“savaş”ın sebepleri, niteliği kapsamı hususunda
tam olarak bir görüş birliğine ulaşılmış değildir.
Savaş kavramı, kural olarak devlet veya ulus içerisindeki rakip
siyasal güçler arasında gerçekleşen, açık ve ilan edilmiş silahlı
çatışmaları ifade etmek için kullanılmaktadır.
İlan edilmiş olsun veya olmasın, bütün savaşları düzenlemeyi
amaçlayan “savaş hukuku”,
Savaşan ülkelerin birbirleriyle,
Savaşa katılmayan ülkelerle olan ilişkilerini düzenlemekte,
Bireylerin savaştaki hak ve sorumluluklarını belirtmektedir.
Savaş hukukunun amacı ise, savaşın sebep olduğu vahşeti
olabildiğince en az düzeye indirmektir. Yapılan bir araştırmaya
göre, 5.560 yıllık insanlık tarihi boyunca 14.531 savaş meydana
gelmiştir. Yaşamış olan 185 kuşaktan sadece 10 tanesinin savaşla
tanışmamış olduğudur.
Her yıl için ortalama en az 2 savaşın meydana geldiği göz önüne
alındığında, insanlık tarihinin adeta savaşların tarihi olduğunu
söylemek herhalde abartılı olmayacaktır.
Sadece II. Dünya Savaşı’nı takip eden yirmi yıl boyunca 40
savaşın meydana gelmiş olması, bunların arasın-da Vietnam ve
İran-Irak savaşının uzun yıllar sürdüğü bilinmektedir.
Savaşın acılarını hafifletmek, dürüstçe savaşmak, yaralılara,
kadınlara ve çocuklara zarar vermemek, savaşı mantık ilkelerine
uygun şekilde yürütmek ilk önceleri ahlaki ve dinsel emirler
niteliğinde gelişmiştir.
Ahlak ve din kurallarının iyilik yapmayı emretmesi,
Hukukun ise kötülük yapmayı yasaklaması sebebiyle,
Devletler arasında meydana gelen savaşların bir kurala
bağlanması gerektiği düşüncesiyle, uluslararası hukukta bu konudaki
ilk ciddi adımların on dokuzuncu yüzyılda atılmıştır.
Savaş çağında geliştirilen uluslararası hukuk kurallarından
bugün ne kadar da uzağız!
Modern savaş acımasızdır,
Hamile kadınları veya bebekleri esirgemiyor,
Ayrım gözetmeksizin öldürüyor ve yok ediyor.
Milyonlarca insan öldürülüyor, köleleştiriliyor ve atalarının
yüzyıllardır yaşadığı topraklardan sürülüyor.
İnsanlığın tüm çabalarına rağmen, savaşın dehşeti Orta Doğu’da
topyekûn bir vaziyette bölge halklarına acı çektirmeye devam
ediyor. İsrail ne insanlık tanıyor ne de hukuk.
Sonuca giden her yol mübahtır mantığıyla hareket ediyor katil
Netanyahu. Oysa insanın vicdanı ve aklı vardır.
Vicdanen empati yeteneğini kullanarak kendisine yapılmasını
istemediği bir şeyi başkasına yapmaması gerektiğini hisseder.
Aklıyla harekette savaş kazanmak uğruna işlediği savaş
suçlarının ileride kendisini yok etmeye ant içmiş bir kitleyi
geride bırakacağını düşünür.
Filistin’deki ateş dünyanın sınırlı bölgelerine düşüyor ve o
bölgeleri yakıyor. Peki bu ateş tüm dünyayı saran bir yangına
dönüşürse dünyadaki Müslüman liderler sessiz kalmaya devam edecek
mi?