Namus kumkuması ne anlama geliyor izah edeyim; Ahlaki değerleri
kendine göre değerlendirip, yontup, eğip/büküp, her önüne gelenin
de uymasını isteyen ve müdahale eden, kanaat önderleri(!)
Biliyorum ki, asla yabancı değilsiniz bu deyime, sabah akşam
bunlarla yatıp kalkıyorsunuz, bünye alışık velhasıl…
Daha ileri gideyim; ülkemizdeki siyasi kutuplaşmaların,
ötekileştirmelerin de altında yatan sebeplerden en mühimi, kanaat
önderlerinin gün geçtikçe, kendinden daha emin, yanlışı yine
yanlışla beslemesindendir derim.
Bendeniz altını çize çize diyorum ki; namus kumkumaları,
yaptıklarının yanlış olduğunu anlayana kadar, bu zihniyet değişene
kadar, kimseye rahat yok!
Ufukta, güzel günler var mı?
Bu bağlamda zor ki zor…
Namus kumkumalarını, sokakta, deniz otobüsünde, metroda, orda
burda şurda, görmeniz ve dahi fark etmeniz için, farkındalık
özelliğine de sahip olmanız gerekmiyor.
Öyle ki; bakışlarıyla, vücut dilleriyle barizler…
Daha da önemlisi ve en vahim olanı; toplumun önemli bir
çoğunluğunu oluşturan bu namus kumkumalarının farkında olan ülke
yönetiminin, bunun ziyadesiyle bilincinde olup, söz konusu kitleye,
tam da bu noktadan şırıngayla, istedikleri karışımı zerketmesi
sonucu, ortaya çıkan tek tip, provokatör, kendini güncellemeyi
günah addeden ve dahi gün be gün gündemi rahat bırakmayan;
“artık sıra bizde” diyen, şahsi görüşüm; dünya
yerle bir olsa kafa yapısını değiştirmeyecek insancıklar… En
vahimi!
Ortadan ikiye bölünen toplum, kendilerine rağmen sevgi,saygı,
kardeşlik havası içinde varlığını sürdürebilir mi?
Evet dersek, bulunduğumuz yüzyıla uymayan, salaklık
derecesindeki iyi niyetimizle eriyip gideriz.
Şimdi yüksek müsaadenizle, Vali’nin söyleyip/söylemediği, büyük
ihtimal söylediği, yılan hikayesine dönen, ‘gavat’ kelimesi ve buna
karşı oluşan tepkileri, farklı bi pencereden irdelemek
istiyorum…
Namus kavramı içinde yuvarlandığımızdan, buna müteakip, bu
kavramın uzantısında küfür türevleri üretmekte dünya markası
olduğumuzu belirtmek istiyorum öncesinde…
Akabinde, birbirine sinirlenen, öfkelenen yurdum insanı,
karşısındakini en yumuşak yerinden yani bel altından vurarak, bi
nevi meditasyon yapıyor, rahatlıyor, öfke katsayısı düşüşe geçiyor…
Yediden yetmişe bu böyle…
İtiraz eden var mı?
Yok. Peki…
Sorarım size, küfür diyerek altını çizdiğimiz kelimeleri günde
kaç defa duyuyoruz?
Bir çok defa…
O halde şunu netleştirelim; hangi mevki ve statüde olursa olsun,
toplumumuzda, sinir ve öfke anında, karşısındakini en hassas
yerinden vurmak bir nevi şartlı refleksdir. Alışılmıştır.
Burada yine karşımıza namus kavramı çıkıyor…
Hal böyle iken;
Başbakan’ın; Kılıçdaroğlu’na; “ananı…” ile
başlayan enerjik ayarı, Kılıçdaroğlu’nun Başbakan’a, işte efenim bi
yerlerde “kadınları dikizliyor” tarzında düşük
ayarı, Vali’nin, bir vatandaşa, “gavat” şeklinde ‘ağır
ayarı’ gördüğünüz gibi birbiriyle kıyasıya yarışır
kıvamdadır…
Eeeeee?
Alışmadık mı?
Toplumumuzda, çoğunlukla er kişilerin, kadın üzerinden yapılan
namus şeysinin, birbirlerini yere yapıştırmak için kullandığını,
bilmiyor muyuz?
Hadi, kadınların da bu konuda erkekleri aratmadığı, başka bir
yazı konusu olsun…
Vali; “gavat” demeseydi, “hey dostum
sakin ol” deseydi, alışık olmadığımız bir davranış modeli
olduğundan, bünye kaldırmadı deyip, prostesto hakkımız doğardı…
Daha fazla uzatmak istemiyorum;
Gündemi, siyaseti, sabah akşam ti’ye almamız; aynı şeyler
etrafında döndüğümüzden, kendimizi bıkmadan usanmadan
tekrarlamamızdan...
Türkiye gündemini sürekli meşgule alan; “Kim ne giymiş,
kim ne söylemiş!” sorunsalımız yüzünden, gerçekleri
kaçırıyor olamaz mıyız?
Kendi adıma; kitabın bu sayfasını, yüzlerce kez okumaktan
sıkıldım artık, sayfayı çevirmek istiyorum…