Nadire Mater, Soros'u savundu
Abone olBianet'te yer alan bu ilginç ve "Açık" yazıda, Soros'un faaliyetlerinden övgüyle söz edildi.
BİA Haber Merkezi 29/01/2004 Nadire MATER BİA (İstanbul) - Yaz,
yaz, cevap ver! Çünkü sıranın dışındasın. Kimseyle alıp veremediğin
yok, yolunu ayırmışsın, kendi yolunda gidiyorsun. Hayır,
duramıyorlar, üç ayda, beş ayda bir parmakları havada seni "hizaya
sokma" kampanyası düzenliyorlar. Sanki, "tek merkezden" harekete
geçiyorlar, bir yerlerde bir düğme var; basıyorlar, ve "vatanın
sahipleri" saldırıya başlıyor. Böylece, terörize edecekler,
soluksuz bırakacaklar, kendileri gibi olamayanı yaşatmayacaklar
akıllarınca. Bu, kaynakları "kuş"lar, "böcekler" olanlarla,
künyeleri belirsiz İnternet siteleri bu toplumu ve farklı
düşünenleri zapturapt altına almakla görevliler ya da kendilerini
görevli addedenler en çok da kendileri gibi olmayanların
"para"sıyla, "para alışverişi"yle ilgililer nedense. Son performans
"Soros bombası patlıyor" şeklinde "düştü" ajanslara! Bunların
"habercilik"lerini gördükçe, ne iyi etmiş de Bağımsız İletişim Ağı
gibi bir proje başlatmışız demekten kendini alamıyor insan. Yani,
BİA projesinin yerindeliğini, gerekliliğini hayat durmaksızın
gösteriyor. Şiddetsiz bir hayat düşünemeyenler işte, Bianet'te asla
görülemeyeceği üzere "bomba patlıyor" başlıkları atarlar. Ne
haberciliğin evrensel ilkeleri, ne etik, ne dil bunlara ulaşamıyor.
Nasıl derler, ben herkese "kazanılabilir unsur" olarak bakıyor ve
kendilerine artık iletişim fakültelerin okuma listelerine giren "
BİA habercinin El Kitabı " dizisini öneriyorum yine de. Okuyun,
lütfen okuyun. Ben, Türkiye'de yaygın medya dışında da bir modelin
olabileceğine inanıyorum, ve benim gibi düşünenlerle bunu yapmaya
çalışıyorum... Yakınmak yerine başka bir şey yapmaya uğraşıyorum.
Hani küreselleşme var ya küreselleşme, bu da bizim gibilerin
küreselleşmesi. Dünyanın her yerinde bizler gibi insanlar var,
sadece medyadan söz ediyorsak, "bir başka medya mümkün" diyorum
özetle. Mümkün olanı gerçek kılmaya katkıda bulunmaya uğraşıyorum.
O yüzden, üç dört yıldır bana/bize saldıranlar Bianet
haberciliğiyle ilgili olumsuz bir cümle kurmayı başaramadılar.
Gelelim "Soros"a. Malum muhabir, "kaç para, kaç?" dercesine, "ne
kadar aldınız?" diyor, "Açık Toplum Enstitüsü"ne proje sunup
sunmadığımızı, sunduysak ne sunduğumuzu falan sormadan. Kim kime
para veriyor? Burada da, reklam gibi olmazsa eğer, Bilgi
Üniversitesi'nin "Sivil Toplum Kuruluşları Eğitim Sertifika
Programı"nı haber vereyim isterim. Meraklılarının bu programa
başvurup, uygun bulunurlarsa, katılmalarını öneriyorum...
Öğrenmenin yaşı yoktur. Özetle, bayağılaştırılarak "para almak"
denilen şeyi açıklamak gerekirse, şundan söz ediyoruz: Eğer kamusal
bir "derdin" varsa, bunun için gerekli kaynağın tamamından
yoksunsan, ama gene de onunla ilgili bir şeyler yapmak istersen,
biz buna "proje" diyoruz, kaynak araman gerekir. Bir STK olarak bu
görevindir de. Her kaynak sana evet demeyebilir, yılmaz,
araştırmaya devam edersin. Sonunda başvurduğun kuruluşlardan biri
projeni desteklemeye, ona kaynak ayırmaya değer bulabilir. O zaman
"hibe" verir, "bağış"ta bulunur, "fonlar". Kimbilir, sivil toplum
kuruluşlarının aldıkları fonlarla, bu memlekette bilinen "fon"ları
mı birbirine karıştırıyorlar dersiniz? Hani ne oldukları, nasıl
harcandıkları bilinmeyen, denetlenemeyen, hesap sorulamayan,
dokunulamayan fonlar... Herkesin, her konuda proje kurma, projesini
gerçekleştirmek için kaynak bulma şansı, hatta daha ileri giderek
söylersem, hakkı var. En sağdan, en sola her görüşle ilintili
projenize dünyanın her bir yerinde destek bulabilirsiniz; mesleki
projelere, dar ya da geniş amaçlı projelere, her şeye... Ama, "kaç
para kaç?" gazetecilerinin yazdığı gibi dünyanın hiçbir yerinde
insanlara "al para" demezler. Benim içinde yaşadığım dünyalarda,
"piyango bileti almadan ikramiye çıkmaz" misali, önce projen
olacak, projen bir sosyal sorumluluk çerçevesine sahip olacak,
piyasa dışında olacak vs vs.. Dünyanın nispeten gelişmiş
ülkelerinden farklı olarak, Türkiye'de kamu fonları ne yazık ki çok
sınırlı, üstüne üstlük yurttaş girişimlerine kaynak yaratmak bir
yana dursun kamu da pek çok "sivil projesi"ni Avrupa Birliği başta
olmak üzere Dünya Bankası ve benzeri kuruluşlardan aldığı
desteklerle yürütüyor. En son örnek, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğü, "İş Sağlığı ve Güvenliğinin İyileştirilmesi/İSGÜM
Programı" çerçevesinde "Türkiye'deki iş sağlığı ve güvenliği
standartlarının iyileştirilmesi"nde değerlendirmek üzere Avrupa
Birliği'nden 8.16 Milyon Euro destek alıyor. Bütün bunlar böyle de,
BİA, "Soros'un" denilen Açık Toplum Enstitüsü'ne mali destek almak
için proje sunmadı, dolayısıyla hibe de almadı. Alabilir miydi?
Evet, alabilirdi! Peki, BİA, Açık Toplum Enstitüsü'nden destek
alsaydı ne olurdu? Her şeyden önce bu bir sır olmazdı! Bunu
keşfetmek için "araştırmacı gazeteci"ye gerek kalmazdı. Öncelikle,
Bianet sitesinde, "Açık Toplum Enstitüsü'nün katkılarıyla"
ibaresini herkes görürdü. Yani, bu "para alanlar" denilenler,
saydamdırlar. Aldıkları desteği, hiçbir şey için olmasa bile, en
azından teşekkür için yazarlar, ilan ederler. Kaldı ki desteği
verenlerin, istisnası varsa bilmiyorum, esasta istedikleri tek şey
vardır: Söz konusu projeye destek verdiklerinin proje sahiplerince
duyurulması! Meraklısına not kabilinden belirteyim: Yerleşik
uluslararası usullere göre, hibeyi alan, onu, öngördüğü plana göre
harcayıp harcamadığını destek veren kuruluşa belgelendirilerek
rapor eder. Proje sahibi kuruluşun genellikle, vakıf, dernek, kar
amacı gütmeyen şirket olarak bir tüzel kişilik sahibi olması şart
olduğundan, bu ülkede geçerli usullere göre ilgili kamu denetim
mekanizmalarına da hesap verir. Hiçbir şey gizli kalmaz. Kalamaz.
Üstelik kalmamalıdır da. Projenin muhatapları, bu kaynağın nasıl
kullanıldığını mutlaka bilmelidir. Başka hiçbir şey olmasa, bu,
etik bir yükümlülüktür. Sadece, BİA'dan konuşuyorsak, burada her
şey saydam cereyan ediyor, her şey belgeli. Çalışanlar sigortalı,
hem de gerçek maaşları üzerinden... Yöneticilerin mal beyanları da
ilgili birimlere iletiliyor; zaten hayat standartlarına bakılsa,
saydam verilerle çelişen bir durumu da görmek mümkün olmayacak..
Şimdi, bu vesileyle ben, saydamlık çağrısını herkese yapıyorum.
Medya kuruluşları hesaplarını, aldıkları kredileri, hibeleri,
açıkça ortaya koysun, çalışanların -sendika meselesi bir yana ( ne
kadar bir yana bırakılabilirse!)-, sigorta durumları, kadro
durumları, gösterilen maaşlarıyla gerçek maaşları, sınırsız kredi
kartları falan -liste mutlaka uzuyordur ama benim hayal gücüm ve
hayat tecrübem daha fazlasını yazmaya imkan tanımıyor- açıklansın..
Nadire Mater'e, BİA'ya, Bianet'e benzeri kişi ve kuruluşlara
durmadan "açıkla" çağrısı yapanlar, kendi maaşlarını açıklasınlar,
çalıştıkları kuruluşun hisseleriyle ilgili bilgileri okurlarıyla
paylaşsınlar, bu bilgileri bilmiyorlarsa "gerçeği öğrenme hakkı"
adına köşelerinde kampanyalar açsınlar, ya da diziler yapsınlar....
Tekrar, "BİA Açık Toplum Enstitüsü'nden destek alsaydı" ne olurdu
sorusuna dönüyorum. Neden George Soros'un "parası", memleketteki
herhangi bir medya kuruluşunun, ya da hayır sahibinin parasına göre
daha "kabul edilemez"miş. Bunu biri açıklasa da öğrensek? BİA
projesi -hep açıkça belirttik- şu ana kadar Avrupa Birliği,
Heinrich Böll Vakfı ve McCormick Vakfı'ndan destek aldı. Ama bu üç
kuruluşla ilgili haber ve yazılar haber değeri taşıdığı ölçüde
Bianet'te yer aldı. Bu nedenle BİA'ya bu kadar saldıranlar şu ana
kadar haberlerimizle ilgili tek eleştiri getiremediler. Mesela,
"AB'den para alıyorlar, AB şakşakçılığı yapıyorlar" diyemedi hiç
kimse. Proje yapmakla ilgili, genel olarak yaygın medyada
çalışanların anlamakta zorluk çekecekleri bir başka nokta da,
projeyi yapanın sadece desteklenmesi kabul edilen kendi projesinde
ortaya koyduğu amaçlarla bağlı olduğudur. Yani, bizim Bianet'te
yaptığımız gibi, haberi yaparken bizi bağlayan sadece bianet
habercilik ilkeleridir, başka bir şey değil. Destek veren
kuruluşların da "benden yana ol" talebi olmuyor özetle. Ben şahsen,
bu burs olayına erken girdim. Benim kasabamda lise yoktu, devlet
parasız yatılı sınavlarına girdim, kazandım, yani devlet bursuyla
okudum. Bu burstaki koşul, sınavı kazanmak ve okul hayatın boyunca
sınıfta kalmamaktı. Üniversitede yine burslu okudum; alma koşulu
sadece ailenin ekonomik durumunun bunu gerektirmesiydi, sürmesi
için de sınıfları geçmek... Devlet de benim bildiğim dünyadaki
kuruluşlar gibi, 40 yıl önce bile bursu verirken, "benden
olacaksın" diye şart koşmadı, ben de devletle arama, "devletten
onca para almama rağmen" hep bir mesafe koydum. Hatta,
üniversitedeyken, hem boykotumuzu yapar, mitingimize gider, hem de
bursumuzu alırdık; benim burs aldığım Sağlık Bakanlığı sadece
derslerdeki başarıyla ilgiliydi. İlerleyen yaşlarımda hibenin ve
projenin, dolayısıyla fonun ne olduğunu öğrendim. Şimdilerde de,
bizim gibi insanlar için kamusal amaçlarla fon almanın, proje
sunmanın ne kadar "vatan hainliği", "bölücülük" vs olduğunu
öğrenmeye devam ediyorum. Ben kişisel olarak "Açık Toplum
Enstitüsü"nde Danışma Kurulu üyeliği yaptım, İyi ki de yapmışım,
böyle çalışmalar insanı "zenginleştiriyor". Hemen aklına "para"
geleceklere uyarı: Yine yanlış düşündünüz para kastetmiyorum.
Danışma Kurulu üyelerine para ödenmiyor. Danışma Kurulu'nda,
önceden tanıdıklarımı daha iyi tanıma şansının yanı sıra yeni
insanlar, dünyalar tanıdım. Tekrarlayayım; sahiden
zenginleştiriciydi. Bu, "Soros bombası" haberi şöyle bitiyor:
"Gizli saklı projelerin adamı, spekülatif spekülatörün marifetleri
Türkiye'de Açık Toplum Enstitüsü tarafından açıklanacak. Bakalım
ortaya çıkan tablo kimlerin canını sıkacak?" Bu iki cümleyi anlayan
beri gelsin. Bu muhabir, editör ve derginin genel yayın yönetmeni,
mesela asla Bianet'te çalışamaz. Bence, çalıştıkları yerde de
çalışmamalılar. Her şeyden önce, dergilerinin yayın dili Türkçe'yi
bilmiyorlar. Mantık ve muhakeme problemleri de var: "Soros, 'Açık
Toplum Enstitüsü' kurup bu enstitü eliyle 'para dağıtıyor'," sonra
da aynı " 'Açık Toplum Enstitüsü', 'spekülatif spekülatörün
marifetlerini açıklıyor'." Ne "araştırmacı gazetecilik" ama!
Devamla; "tablodan can sıkılma meselesi" de, okuru peşinen
yönlendirdiği için Doğan Yayın Konseyi'nin işi. Bazı İnternet
sitelerinde de, aynı haber "Muhalif medya panikte" başlığıyla
iktibas ediliyor. "Çok özgürlükçü" oldukları için "İnternet
medyasını tercih" ettiğini söyleyenler muhalif medyanın, kimi
kastediyorlarsa, "panikte" olduğunu nereden biliyorlar, biriyle
bile konuşmuşlar mı? Dahası, nasıl da sevinç tınlatan bir başlık
değil mi? Sahiden artık eğleniyorum, bu yazılar, diziler Bianet
reklam kampanyası olarak sonuçlanıyor, ve Bianet'e yarıyor, tıklar
artıyor, izleyenimiz çoğalıyor. Daha nicelerine dermişim...(NM)