Myers Türkiyeye bir iki laf etmiş
Abone ol1 Mart tezkeresi geçmeyince dönemin ABD Genelkurmay Başkanı çılgına dönmüş.
Gayri resmi kanallardan kendilerine gelen mesajlara
gerektiğinden fazla itibar ettiler. Bu kanallar tezkerenin geçeceği
mesajını iletiyorlardı devamlı. Bunun Başbakan Erdoğan tarafından
söylendiği ileri sürülür ama bence o değil, onun adına
konuşanlardan bir kısmı söz vermiş olabilir
Türkiye-ABD ilişkilerinin tarihinde en büyük kriz olan 1 Mart 2003
tezkeresi sırasında Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği görevini
yürüten Faruk Loğoğlu, Amerikan tarafının yaptığı ve tezkerenin
geçmemesinde etkili olan hataların başında, Türk resmi makamlarının
verdiği mesajlar yerine "back-channel (arka kanal)" olarak
adlandırılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanlarının
"Tezkere geçecek" yönünde verdiği mesajlara itibar etmelerinin
geldiğini açıkladı.
Dışişleri Bakanlığı'nda müsteşarlık makamına kadar yükselen,
Danimarka, Azerbaycan ve ABD'de büyükelçi olarak görev yapan
Loğoğlu, 35 yıllık kariyerinin ardından 31 Ağustos'ta emekliye
ayrıldı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Vakfı'nın başına geçen
Loğoğlu, 1 Mart tezkeresi döneminde yaşadıklarını ilk kez
Milliyet'e anlattı.
Bugün 11 Eylül'ün yıldönümü. Dünyayı ve ABD ile ilişkilerimizi
nasıl etkiledi?
11 Eylül'den 10 gün sonra Washington'da büyükelçi olarak göreve
başladım. 5 yıl sonra şunu söyleyebilirim: Dünya artık daha
güvensiz, terörün daha fazla yayılıp yaygınlaştığı ve ciddiyet
kazandığı bir dünya. Türkiye ve ABD'yi de birbirine yaklaştırdı.
Türkiye'nin 80'lerden başlayarak verdiği mücadelesine en fazla
destek ABD'den gelmişti. 11 Eylül olduğunda da ABD'ye olanların ne
anlama geldiğini gören ve yanında olduğunu açıklayan ilk ülkelerden
biri Türkiye oldu. 11 Eylül sonrasındaki Afganistan operasyonu
yakınlaştırıcı etki yaparken, Irak birçok noktada uzaklaştırıcı,
ayırıcı oldu.
Hangi konularda uzaklaştırdı bizi?
Son savaşı Türk kamuoyu benimsemedi. 1 Mart tezkeresi olayı
ilişkilerde kalıcı sıkıntılara yol açtı ve iki ülkenin Irak'ta
birlikte, yakın ve süratli çalışma imkânını ortadan kaldırdı. PKK
konusu ciddi sıkıntı kaynağı olmaya devam ediyor. Çuval olayı gibi
bazı gelişmeler psikolojinin bozulmasına neden oldu. Kuzeyde Kürt
devletinin oluşumuna yönelik gelişmeler ve Kerkük'te yaşananlara
ABD'nin kayıtsızlığı da Irak'tan kaynaklanan sıkıntılar.
Tezkerenin geçmemesinin anlamı neydi?
Muazzam güven zedelenmesine yol açtı. ABD o kadar istiyordu ve o
kadar emindi ki tüm savaş planlarını bunun geçeceği varsayımına
bağlı olarak yaptı. Bunun için de geçmeyince çok büyük hayal
kırıklığına uğradı. Etkisi hâlâ devam ediyor. Ama ilişkiler önemli
olduğu için, iki taraf da ilişkileri düştüğü yerden yavaş yavaş
kaldırarak ileri götürmeye çalıştı.
Tezkerenin geçmemesinde ABD'nin hataları oldu mu?
Çok büyük hatalar yaptılar. Birincisi, bu işin olmasını o kadar çok
istiyorlardı ki bu onları, işin olacağı varsayımına kilitledi.
İkincisi, gayri resmi kanallardan kendilerine gelen mesajlara
gerektiğinden fazla itibar ettiler. Bu kanallar tezkerenin geçeceği
mesajını iletiyorlardı devamlı. Bunun Başbakan tarafından
söylendiği ileri sürülür ama bence o değil, onun adına
konuşanlardan bir kısmı söz vermiş olabilir. Amerikalılar bu olumlu
mesajlara inanmayı tercih ettiler. Üçüncüsü, Türkiye'nin demokratik
bir parlamentoya sahip olduğu gerçeğini benim uyarılarıma rağmen
değerlendiremediler. ABD'lilerin bunu bir an önce yapın baskısı
Türk hükümeti üzerinde olumsuz etki yarattı.
Back-channel denen gayri resmi kanallardan farklı mesajlar
gittiğini nasıl anladınız?
Gerekli iznin alınmasının zaman alabileceği, olmayabileceği, başka
türlü olabileceği yönündeki sözlerimizin hedefine ulaşmadığını
hissettim.
Danışmanlarla yürütülen bu ilişkiler sağlıklı mıdır?
Bazen çok sağlıksız olabiliyor. O kanalların işletilebileceği
alanlar tabii ki olabilir ve hâlâ da var. Ama Türkiye'nin ABD ile
ilişkilerinin temel boyutlarını etkileyecek nitelikte ciddi karar
verme noktasına geldiğinde bu kanalların susması gerekir. Önemli
konular sadece ve sadece resmi kanallardan yürütülmelidir.
Önceki hükümetler döneminde var mıydı?
Daha önceki iktidarlarda pek bu kadar olduğunu zannetmiyorum. Şimdi
yavaş yavaş rayına oturmuş gözüküyor. Artık yaptıkları sınırlı.
Bu durum sizi zor durumda bıraktı mı?
Beni değil ama Türkiye'yi bıraktı. Çünkü Amerikalılar diğer
kanallardan gelen bilgilere kulak verdikleri için resmi
kanallardan, mesela benim ağzımdan çıkan temkinli sözler antipatik
geliyordu. Muhtemelen beni bir siyasetten anlamayan biri olarak
görüyorlardı.
Bir defasında Condoleezza Rice'ın (O dönem Başkan'ın Ulusal
Güvenlik Danışmanı) ofisine çağırdılar. Tüm alt-kabine oradaydı.
Rice'ın yardımcısı Stephen Hadley (Şu andaki Ulusal Güvenlik
Danışmanı), Paul Wolfowitz (O dönem Savunma Bakanlığı Müsteşarı),
Marc Grossman (ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı). Bana olan
güvenleri nedeniyle dinliyorlardı ama duyduklarının hoşuna
gitmediğini ifadelerinden anlıyordum.
Siz o kanallardan farklı olarak geçmeyebileceğini söylediniz
mi?
Hem ikili görüşmelerde hem Amerikan televizyonlarında defalarca
söyledim. Bantları var. 'Geçmesini temenni ediyorum, iktidar
sayılarına baktığım zaman bunun geçme ihtimalinin daha yüksek
olduğunu düşünüyorum' diyordum. Ama daha büyük bir koşul getirerek,
"Bu Meclis'in iradesine ipotek koyamazsınız. Geçebilir ama
geçmeyebilir de" dedim.
Bu kanalları isimlendirir misiniz?
Ben ona girmeyeyim. Belli zaten kim oldukları.
Başbakan'ın danışmanlarından farklı çevreler de var mıydı
aralarında?
Bildiğim kadarıyla hayır.
Başbakan'a ya da bakana rahatsızlığı ilettiniz mi?
Amerikalılara ilettik. Wolfowitz'e ve diğerlerine tezkere öncesinde
"Anladığım kadarıyla size başka kanallardan da görüşler iletiliyor.
Benim tavsiyem, sizin resmi kanallardan gelen bilgi ve görüşlere
itibar etmeniz gerektiğidir. Böyle yaparsanız daha kazançlı
çıkarsınız" dedim. Türk yetkililere söylemeye gerek kalmadı.
Dinlediler mi?
O dönemde kafalarının bir yerine takıldı ama çok dinlemediler.
Sonradan, hak verdiklerini söylediler ama iş işten geçmişti.
Rumsfeld: Türkiye karar için geç kaldı
En büyük sıkıntıyı kimle yaşadınız?
Tezkereden önce bir pazar günü Donald Rumsfeld (ABD Savunma Bakanı)
beni çağırdı. Sinirli bir havada "Türkiye geç kaldı, ne karar
verilecekse bir an önce verilmeli. Sabrımızı tükeniyor" dedi. Ben
ise yatıştırmaya çalışarak, "Türkiye demokratik ülke, hükümetin
parlamentonun işleyişinin bir ritmi var ve bu sürecin sonunu
beklemeniz gerekir. Bunu bir düğmeye basarak çabuklaştırmak mümkün
değil" karşılığını verdim.
Tezkere sonrasında ne tepki gösterdi?
Her defasında "Bu iş nasıl oldu, hâlâ anlamıyorum" dedi. O noktaya
takılıp kaldı. Hâlâ da orada.
Myers bir iki laf etmiş olabilir
Genelkurmay Başkanı Myers'ın bağırdığı, küfür ettiği yazıldı
kitaplarda?
ABD Genelkurmay Başkanı olsanız siz de kızardınız. Kızınca bir iki
laf etmiş olabilir. Ama o kızgınlık sonra yerini daha ciddi, uzun
vadeli bakış açılarına bıraktı. Tezkere sonrasında Türkiye ile
ilişkiye önem veren ABD'li yetkililer arasında Myers da yer
aldı.
Diğer yöneticilerin tepkileri nasıldı?
Başkan Bush, tezkereden önce de sonra da Türkiye'ye karşı hep sıcak
ifadeler kullandı. Cheney, içinde başka türlü hisler olsa da dışa
vurduğu hisler Türkiye'ye olumlu yönündeydi. Powell çok büyük
devlet adamıydı ama Irak savaşına gidişte devre dışı kaldı. Oyunu
Pentagon götürdü.
"Powell Türkiye'ye daha fazla gelmiş olsaydı netice değişebilirdi"
görüşünde gerçeklik payı vardır. Çünkü Powell, diğerlerinden farklı
olarak daha sakin, iki tarafın sıkıntılarını görerek anlatırdı.
Zapsu'yu mu kastetti?
ABD'de yaptığı temaslarla sık sık gündeme gelen Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın özel danışmanı Cüneyd Zapsu, son olarak temmuzda
ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, Finlandiya büyükelçileri ve
diplomatlarıyla yaptığı görüşmelerle tartışma konusu olmuştu. Önce,
"Bilemiyorum, kendi gündemi olabilir" diyen Başbakan Erdoğan da
daha sonra görevlendirmeyi kendisinin yaptığı mesajını
vermişti.
Loğoğlu'na röportajımızda, Zapsu'nun ABD'de sarf ettiği 'Başbakan'ı
süpürmeyin, kullanın' sözlerini de sorduk, yanıtı şöyle oldu:
"'Amerikalılar bu tür konuşmalara alışkın, ABD ortamında yadırgamak
mümkün değil' denebilir. Ama bir de Türkiye boyutu var. Bir sıfatı
da olan yetkilinin, böyle toplantılarda dahi olsa üslubunun çok
daha dikkatli olması gerekir."
Geçti zannedip tebrik ettiler
Tezkerenin geçmeyeceği aklınızdan geçti mi?
Şahsi iç beklenti olarak geçmedi. Ama mesleğimiz gereği o ihtimali
en azından düşündük ve zihnimizde bazı şeyleri hazırladık. Anında
televizyonlar, resmi makamlar ne olduğunu bize soracaklardı ve
sordular da.
İlk görüşmeyi kimle ve nasıl yaptınız?
Önce geçti zannedildi ve 15-20 dakika Dışişleri ve Pentagon'dan
tebrik telefonları geldi. Durum değişince telefon etme görevi bize
düştü. İlk konuştuğum kişi muhtemelen Grossman'dı. Sonuç içimize
sinmese de demokrasi çerçevesine oturttuk. "TBMM seçilmiş
parlamento, oylar bu şekilde tezahür etmiştir, beğenmeyebilirsiniz
ama saygı duymak zorundasınız" dedik.
Söyleşi: Utku Çakırözer
Kaynak: