Mustafa Sarıgül'ü çıldırtan sorular
Abone olBugüne kadar basında hep övgülerle anılan Sarıgül, Akman'ın soruları karşısında adeta çileden çıktı.
İşte Nuriye Akman'ın çıldırtıcı soruları, Sarıgül'ün diş
gıcırdatarak verdiği cevaplar: “CHP cami ile barışmalı.” dediniz.
Siz ne zaman barıştınız camiyle? Ben, inançlı bir ailenin
çocuğuyum. Milletvekilliğimden beri, cuma namazlarını ihmal
etmemeye çalışırım. Belediye başkanı olduktan sonra da,
camilerimize, cemevlerimize, sinagoglarımıza, kiliselerimize büyük
önem verdim. İnançlar, Allah’a ulaşma yoludur, iktidara ulaşma yolu
olarak asla kullanılmamalıdır. Ama sizde tam tersi oldu. Hiç
alakası yok. Ben bunu yeni yapmıyorum. Yıllardan beri bu böyle.
Milletvekiliyken iki sözünüzden biri Allah değildi ve hiç sizin
dini referans gösterdiğinizi hatırlamıyorum. Ama şimdi öyle mi ya?
(Gülüyor). Milletvekili dönemimde, Salih Özcan’ın davetlisi olarak
Suudi Arabistan’a gittik. Turgut Özal da vardı o ziyarette. Hac
ziyaretine katıldım. Övünerek anlatıyorsunuz, ama o ziyarette bütün
ritüelleri yaptınız. Tam Arafat’ta vakfeye durulacağı zaman ortadan
kayboldunuz. Hiç öyle bir şey yok. Var! Ortadan kaybolduğunuzu fark
edip “Neden?” diye soranlara, “Hacı olmak istemiyorum.” dediniz.
Gerek yok ki. En doğrusu benim yaptığım. Hacı olmanın önemli
sorumlulukları vardır. Orada benim dört günlük resmi ziyaretim
vardı. Sonra döndüm, geldim. Hacı olmak ağır sorumluluk gerektirir.
Yürek olarak onu hissetmeniz lazım. Evet ben hacı oldum demekle
olmaz o iş. Bir dakika. Tavafını yaptın, Safa-Merve arasında yedi
kez gidip geldin, ehramını giydin. Doğru. Tam Arafat’ta hacı
olunacak, istemedin. İyi yaptım, iyi yaptım. Şu anda da istemiyorum
hacı olmak. O an bir “aydınlanma” oldu, Tanrı’ya karşı kendinizi
riyakâr mı hissettiniz? Hiç alakası yok. (Gülerek) Ben oraya
tamamen görmek için gittim. Arafat’a çıkmadım; çünkü hazır
değildim. İçki içmek vb. dinen günah olan şeyleri yapmaya devam
edeceğinizi bilmenin getirdiği korku yüzünden mi? O da olabilir.
Heyecanlandım, çok da keyif aldım. Herkesin gitmesini arzu ederim.
Hakikaten, tavaf yaparken Allahü Ekber diye bağırdığımı unutamam.
Her zaman Allah’ın ipine sarılmayı seviyorum. Bugün belediye
başkanı olduğum için gündeme geliyor bunlar. Çok doğal, çünkü
başkanlıktan önceki söylemlerinizde dine referans yoktu. Belediye
başkanı olarak yurttaşlarımızla bütünleşiyorum. Onların örflerine,
törelerine, geleneklerine ve inançlarına saygı duyup, hislerine de
tercüman olmakla mükellefim. Ben ne içki ne de sigara içerim. Yok,
içki arada sırada içerim. Ama öyle aşırı bir şeyim yok. Ama işte
hacı olduğunuz zaman, yapmamanız gereken, metruk olan olaylar var.
Metruk değil, mekruh. Olabilir. Benim fazla öyle bilimsel
derinliğim olmaz. Onun için rahat rahat söyleyebilirsin.
Affedersiniz. Ahmet Hakan ile konuşmanızda da bir kelimeyi yanlış
telaffuz ettiniz. Nemahrem diyecektim, namehram. Yok, namahrem
olacak. Niyet önemli hanımefendi! Yürek önemli, senin boynun
kopmasın! Yerin dibine girmeyesin sen. (Gülmeler) Kelimeye
takılıyorsun. Alime tarife gerekmez. O da “arife tarif” olacaktı.
Anlayan anladı hanımefendi! Medyada en geniş çevresi olan başkan
sizsiniz. Siz iş yaparsanız, halkın desteğini arkanıza alırsanız
medya sizinle ilgilenir. Bak Nuriye senden örnek vereyim.
Dostlarımızı devreye koysaydık, sana 10 bin beş yüz yerden
ulaşabilirdim. 20 yıldır siyasetçilerin içindesin. Güzel kardeşim,
ben mi sana ulaştım, sen mi bana ulaştın? Sen yerin dibine girdin
şimdi! (Gülüyorum) Medya mensuplarıyla görüşmeye günde kaç dakika
ayırıyorsunuz? Beni medyadan kim ararsa, isterse bir muhabir
arasın, her işi bırakır, onunla konuşurum. O muhabir bana
ulaşamazsa, iyi biliyorum ki haber müdüründen fırça yiyecek. Medya
ve siyaset iç içedir. Medya olmadan, siyaset olmaz. Yaptığınız
hizmetin pazarlanması lazım. Zaten medya haber değeriniz yoksa sizi
yazmaz. Ama siz de çok fazla konuşuyorsunuz. “Medyada
görünmeyeceğim” diye ödünüz patlıyor. Hatta hakkınızda hiçbir şey
yazmayanlara bile bozulduğunuzu biliyorum. Sevilmeye neden bu kadar
açsın, ey Sarıgül? (Gülerek) Çok güzel ya! Keşke bunu televizyonda
yapsaydık. Ben şöhret vurgunu yemiş bir adam değilim. Benim rütbe
heyecanım yok. İsterim ki, yaptığım hizmet iyiyse, yararlıysa
takdir görsün. Risk almasını severim. Tarafsız bir adam da değilim.
Çünkü cehennemin en sıcak yeri, tarafsızlara ayrılmıştır.
Kahramanlar zor işlerden çıkar. Bir örnek vereyim. 29 Ekim’de
dünyanın en büyük bayrağını biz açtık. Ne olmuş! Bu sizi kahraman
mı yapar? Bu beni paramparça da edebilirdi. Önemli olan şu: Siz
oraya binlerce, yüz elli bin insanı çekebiliyor musunuz? Bu bir
sevgidir, bu bir örgütlenmedir, bu bir modeldir. Gelmediklerini
düşünün. O bayrak yerlerde sürünse, Allah korusun ne olacaktı?
Bitersiniz hanımefendi! Neden benden başka bir belediye başkanı
cesaret edip, böyle büyük bir organizasyon yapamıyor? Siyasette
yüreğiniz olacak, başarmak için de imanınız olacak. Neden bu kadar
sevgi açı olduğunuzun cevabı alınamadı. Ben aç değilim. Ben, gündüz
4 milyon yurttaşın yaşadığı belediyenin başkanıyım. Yaptığım
çalışmaları nasıl anlatacağım halka? Ürettiğim projeler ses
getiriyor ki devam ediyor. Hanımefendi, yerinizde yatarsanız,
Mustafa Sarıgül olmazsınız! Yerinizde yatarsanız, Nuriye Akman sizi
dikkate almaz! Show yapıyorsam, sen beni niye dikkate aldın? Show
yaptığın için! Demek ki bu da önemli. Siz show yapan insanlarla mı
konuşuyorsunuz? Evet. (Gülüyorum) Fethullah Gülen Hoca’mla röportaj
yaptınız. Hocam da mı show yapıyor? Tabii ki değil. (İç ses:
Çuvalladım) Kabul, bir yumruk attınız bana. Söyleyin, sizin dinî
alanda yaptıklarınızı AK Partili belediye başkanları yapsaydı dini
siyasete alet etmekle suçlanmaz mıydı? Ben laik, çağdaş, Atatürk’ün
değerlerine önem veren biriyim, ama Atatürk’ün arkasına sığınmam.
Allah aşkına, elini şu kalbine tekrar koy ve de ki: “Sabahın
köründe seçmenleri alıp, Edirne’ye AK Partili bir belediye başkanı
götürseydi, suçlanırlardı.” Niye suçlansın iyi niyetle
yapıyorlarsa? Elini kalbinden çekme! AK Partili veya CHP’li, dini
siyasete alet etmemesi lazım. Biz bunları siyaset olarak
yapmıyoruz. Meryem Ana’yı insanlar gelip gezerken, bir problem yok
da, Mustafa Sarıgül, büyüklerimizi alıp camileri gezdiriyorsa, niye
problem var? AK Partili de bunu şeriat amacıyla, bir art niyetle
yapmasın. Allah aşkına, niyet ölçer alet mi var elinizde? Burası
Türkiye. Hemen alınlarına vurulurdu damga. İnşallah sizinle bir
canlı yayında kozlarımızı paylaşırız. Bir gün herkes benden randevu
istemek için çıldıracak; ama ben televizyondaki ilk röportajımı söz
veriyorum, sizinle yapacağım. Resmi CHP genel başkan adayı olarak
mı? Bilemem. Allah büyüktür. Her şey takdiri İlahi ve alın
yazısıdır. Niye sesini yükseltiyorsun Sarıgül? (Daha da
yükselterek) Çünkü haksızlığa asla tahammül edemiyorum. Allah’tan
başka da kimseden korkmam. (İşaret parmağını bana uzatarak) Ben de
sana parmağımı şöyle yaparak, diyeceğim ki... Bu röportaj çok
önemli. Bunun reklamını televizyonda vermezseniz, hakkımı helal
etmem size. Beddua ederim: Allah’ım, bizi hasetlerden, fesatlardan
ve münafıkların şerrinden koru. Ben hangi gruba giriyorum?
(Gülüyorum) Senin daha notunu veremedim. ”Ben sıra dışıyım,
siyasetin mor ineğiyim.” diyorsunuz. Sıradışı adam, ben sıradışıyım
demez, derse sıradanlaştırır kendini. Yok, yok. “Bu ülke için ister
bir simit, ister bir otomobil al” kampanyasını düzenledim. Yer
yerinden oynadı. Beni konuşmaya niye davet ediyorlar, siyasetin mor
ineği olarak? Zaten adam hakkı teslim etmiş. Ben bu konuşmayı
çağrıldığım için yapıyorum. Yerin dibine girmeyesin Nuriye! Senin
boynun kopmasın! Hakkı teslim etmeye çalış. Niye olaya şer
bakıyorsun? Ben hayrın adamıyım ve hayırlı işler yapmaya devam
edeceğim. (Gülüyorum) Üzgünüm ama çok şişkin bir egonuz olduğunu
düşünüyorum. Hatta kendinize âşık olduğunuzu... Keşke öyle bir şey
olsa. (Garson kıza soruyor) Sen beni kaç senedir tanıyorsun? 12
senedir. Bende bir değişiklik gördün mü evlat? (Görmediğini
söylüyor kız) Ben kendime değil, halkıma âşığım. Bu seçimlerde çok
ağladım. Bir teyzeye, “Teyzem ne olur bu seçimde oyunuzu bana
verin.” demiştim. “Yavrum, biz seni desteklemezsek günaha gireriz.
Tabii ki oyumuz senindir.” dedi. Egon o kadar şişik ki, “Sana oy
vermezsek günah olur” diyene “Aman, bunun günahla sevapla ne
alakası var?” diyemiyorsun. Tabii! Siz seçim esnasında yolda
gezerken, kadına konferans vereceksiniz! Halkı tanımıyorsun ki sen!
(Kahkahalarla gülüyorum) İstersen şunu yapalım Nuriye. Siyaseti
dine alet etmeyelim mesela! Allah’ını seversen, şimdi otobüsü
çağıralım, birlikte beş dakika halkın arasına çıkalım. Vallahi çok
keyif alacaksın. Gel yapalım. Yok böyle iyiyim. Peki siz bir marka
mısınız? Evet ben bir markayım. Ben çay taşı olsam, Nuriye Akman
gelip de benimle röportaj yapmaz. Çay taşı ne demek? Hani köylerde
çayın kenarında böyle işe yaramayan taşlar vardır. Marka, üzerinden
para kazanılan, çeşitlendirilen, gerektiğinde öldürülen bir sanayi
ürünüdür. Atomize Sarıgül yapamayız, bahar kokulu Sarıgül
yapamayız. Nasıl oluyor da marka oluyorsunuz? Söyleyeyim: Son altı
ayda Türkiye’de yapılan marka araştırmalarında Arçelik birinci,
Mustafa Sarıgül ikinci. En çok haberi olan, en çok haber değeri
olan. Beni marka yapan, halkın gücü. Bir günde marka olamazsınız.
İnsanları ikna yolu olarak, onların egolarını okşamayı çok iyi
biliyorsunuz. Bunu nereden öğrendiniz? CHP Gençlik Kolları’ndayken,
Mersin, Belenoluk yaylasında, kamp vardı. Orada çok önemli halkla
ilişkiler dersleri aldım. Mesela, çok övünç duyduğunuz, ‘ister
simit, ister otomobil al’ kampanyası sırasında en büyük sorununuz,
Vitali Hakko’yu ikna etmekti. Bravo, iyi ders çalışmışsınız. Bütün
firmalar, “Eğer Bay Vitali’ye indirimi kabul ettirirseniz, biz
varız.” deyince, sıkışıp, kaldınız. Bay Vitali’yi basın
toplantısında, öyle bir övdünüz ki, yüzde 40’lık indirimi kabul
etmek zorunda kaldı. Bu yağcılık değil miydi biraz? Yok, yağcılara
hiçbir zaman prim vermedim. Yüzde 40 önemli bir indirim. Vitali
Hakko’nun eliyle cebi arasında 80 kilometre bir fark var.
(Gülüyorum) Aşağıda ona özel olarak soruyorum. “A be kuzum, ben
tenzilat yapamam” diyor. Ben de bu kadar planlamışım her şeyi.
Bütün firmalar orada. Bunun üzerine basın toplantısında aldım Bay
Vitali’yi yanıma. Dedim ki (Hamasi bir ses tonuyla): “11 Eylül
oldu, dünyada önemli bir kriz var. Bu krizde bize en büyük destek
veren Vakko bir markadır. Bay Vitali’yi kutluyorum. Üstadımızdır.
Hepimizin başkanıdır. Rica ettim. Beyoğlu’ndan Şişli’ye geldi,
mağaza açtı. Gel Bay Vitali, çok para kazanacaksın. Nişantaşı
seninle coşacak. Ben sana her türlü desteği vereceğim dedim.” Eridi
eridi adam. Aynen şunu söyledi: (Şivesini taklit ederek) “Sarıgül,
rafta duran malın hiç kimseye faydası yok. Ben fabrikada be kuzum
malı üretiyorum. Ama müşteri gelmiyor.” Ben şöyle dedim o zaman:
“Fabrikanın ürettiği mal, rafta durursa, o zaman orada üretim
olmazsa, işsizlik olacak. Onun için huzurunuzda ilan ediyorum.
Zarar da olabilir, ziyanı yok ancak bu ülkenin ateşlenmesi lazım.
Bay Vitali yüzde 40 tenzilatla kampanyayı başlatıyor.” Emrivaki
yaptınız. Evet. Bay Vitali de “Ama kuzum öyle değil” demeye
çalışırken. “Hayır hayır efendim, ben biliyorum yüreğinizden
geçenleri.” dedim. (Gülmeler) Kendinize üçüncü kişi olarak
bakabilseniz o an, bu hamasi nutku nasıl değerlendirirdiniz? Ben
başarmak zorundayım hanımefendi! Başarısızlığı asla kabul etmem. Bu
kampanyaya araştırmışım, bulmuşum. Ya bir oyuna girmem, ya da
girdiysem başarırım. Kenan Akçay, Sarıgül Başkanın Aşkı diye bir
kitap yazdı O benim dışımda. Hiç sorma. Takdir ettiğim bir kitap
değil. Bana milletvekili iken röportaj için gelmişti. Şu satırlar
var kitapta: “Sarıgül bir Şişli’ye, bir de Aylin’e âşıktı. Şişli
Sarıgül’ü ve Aylin’i çok seviyordu. Aylin hem Sarıgül’ü hem de
kuması Şişli’yi seviyordu. Sarıgül’ün bir yanında Şişli, bir
yanında Aylin vardı. El ele yürüyorlardı. Bu Sarıgül’ün çağdaş ve
demokratik Türkiye için en uzun yürüyüşüydü.” Burnunuza yağ kokusu
geliyor mu? Geliyor, çok geliyor. Ben o kitabı hakikaten tasvip
etmiyorum. Benimle ilgili bir şey yazılacaksa, biraz daha
derinlemesine yazılması lazım. ”1961 yılında doğdu. Annesi
‘isyankâr biri olacağı, dünyaya gelişinden belliydi’ dedi. Çünkü
bebek doğar doğmaz, tavana doğru dikine işemişti. Bu da pek hayra
alamet değildi.” Meslek olarak da bir ders olması gereken bir
hadise. Feci bir şey. Peki bu dikine işeme meselesini, nereden
biliyor? Ya nereden biliyor hakikaten? Ne kadar ayıp. Benimle
alakası yok. Gelse bana sorsa, “Olur mu öyle şey!” derim. Son
sözünüzü alayım da gideyim artık. CHP’liler, yastıklarının altında
bulunan, o ipek altı oklu bayraklarını hazırlasınlar. O bayraklara
yakında büyük ihtiyaç olacak. Bütün CHP’liler göğsünü gere gere
dolaşsınlar. Yalnız değiller. Bu laflardan sonra sizi başkan adayı
olarak mı göreceğiz? Buna ben karar veremem. Ben Esenboğa’ya
indiğim anda Ankara’yla Ulus arasında 50 bin kişi yoksa gitmem
Ankara’ya. Ne zaman ineceksiniz Esenboğa’ya? (Gülüyor) Ben
dertlerinizi biliyorum, çareyi buldum geliyorum, merak etmeyin. Ya
bunu ezberlemişsiniz siz. Hoşuma gidiyor. Güzel sözlerin zamanı
geçmez. Bana bir vatandaş enteresan bir şey söyledi. Dedi ki: “Ya,
abi senin bileğini kimse bükemez.” Hoşuma gitti. Bükülmez
bilek.