Mustafa Sarıgül'den imza rekoru
Abone olŞişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün hayatını kaleme aldığı "Ne Bir Eksik Ne Bir Fazla" isimli kitabından 2 saatte 2000 tane imzaladı
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün hayatını kaleme aldığı "Ne Bir Eksik Ne Bir Fazla" isimli kitabı Remzi Kitabevi'nden çıktı. Bütün geliri Şişli Meslek Yüksek Okulu'na bağışlanacak olan kitabını imzalamak için 27 Ekim Pazar günü, Marmara Forum Remzi Kitabevi’nde okurlarıyla buluşan Sarıgül, 2 saate 2.000 adet kitap imzalayarak bir rekora imza attı.
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün hayatını kaleme aldığı, Ne Bir Eksik Ne Bir Fazla isimli ilk kitabı Remzi Kitabevi'nden çıktı. Bütün geliri Şişli Meslek Yüksek Okulu'na bağışlanacak olan kitabını imzalamak için 27 Ekim Pazar günü, Marmara Forum AVM'de bulunan Remzi Kitabevi'nde okurlarıyla buluşan Sarıgül, iki saatte iki bini aşkın kitap imzaladı. Zaman zaman izdihamın yaşandığı ve yaklaşık 2.000 kişinin katıldığı imza gününde Sarıgül neden Remzi Kitabevi'ni tercih ettiğini ise şöyle açıkladı: "Bağımsız oluşu, tüm toplumsal kesimlere hitap eden yayın çizgisi, Cumhuriyet değerleriyle örtüşen tavrı ve güven veren kurumsal kimliği nedeniyle kitabımın buradan çıkmasını tercih ettim.”
"Demokrasiye inananlar seçim sandığına küsmez"
1956 Yılında, Erzincan'ın Güngören köyünde doğan Mustafa Sarıgül babasını ilk kez altı yaşında gördü. Yedi yaşındayken dağ yollarında, deli bir katırın üzerinde uzun yolculuklara çıktı. Aynı dağ yolunu sünnetçiden kaçarken de kullandı. Sekiz yaşında İstanbul'da tek odalı bir eve göç ettiler. Ortaokulda bir hazır giyim firmasına çırak olarak girdi. 16 yaşında CHP Gençlik Kolları'ndaydı. 20 Yaşında yaylaya çıktı! Kampı korumak için gözcülük yaparken verem oldu. Türkiye'nin en genç milletvekili unvanını aldığında daha 30 yaşındaydı. 1994'te Şişli Belediye Başkanlığı seçimini yüzde 0.9 oy farkıyla kaybetti. Tam pes edecekti ki imdadına şu cümle yetişti: "Demokrasiye inananlar seçim sandığına küsmez", Bir daha ki seçime kadar çalmadığı kapı, sıkmadığı el kalmadı. Ve başardı.
Daha güzel bir ülke için
"Annem, babam,Hacı Ayşe ve Hakkı Sarıgül’ün aziz hatıralarına…" ithafıyla başlayan kitap "Babamı ilk kez altı yaşımda gördüm", "Çoğu genç gibi sosyal demokrat oldum", "Siyasi kaderim o gece, o salonda değişti", "Kelle koltukta siyaset yapmak", "Tayyip Erdoğan’la aynı dönemde İETT’de çalıştık", "1987 Seçimlerinde Hikmet Çetin de rakibimdi, Ethem Sancak da", "TBMM tarihinin en genç milletvekili oldum", "Üç liderden bana kalanlar", "Tekrar vatandaş Sarıgül oldum", "Türkiye’nin kaderini değiştiren seçim!", "Romanya’da kırk fırın ekmek yedim!", "Belediye başkanı olmamda Hüsamettin Özkan’ın desteği büyüktür", "Hayat üniversitemin hocaları", "Siyasi hayatımda iz bırakanlar", "Dünya bir yana, onlar bir yana" gibi bölümlerden oluşuyor.
KİTAPTAN NOTLAR:
İLK FOTOĞRAFIM: Bizim oralarda fotoğraf ancak okula ya da askere gidebilirsek çekilirdi. Benim İstanbul’dakiler gibi doğduğum gün, annemle, babamla, babaannemle, ağabeyimle, ablamla, birinci yaş günümde, okula başladığımda, ilk denize girdiğimde, bayramda seyranda diye anlatılacak fotoğraflarım yok çocukluğumdan… Nasıl olsun ki, portakalın bile ilaç niyetine yenildiği bir yoksullukta fotoğraf makinesi ne arar!
BABAN GELDİ DEDİLER: Altı yaşımdaydım… Bir gün ‘Baban geldi’ dediler, afalladım, kaçtım! Ne yapacağımı bilemedim, heyecanlandım, utandım, sıkıldım, şaşırdım… Yüzüne bile bakamadım… O da şaşırmıştı aslında!
ADIMI MUSTAFA KOYMUŞLAR: Adımı Mustafa koymuşlar… Hem babamın dedesinin ismi diye, hem de Mustafa Kemal sevgisinden… Babam öyle istemiş, doğum haberimi telgrafla öğrenince…
BABAANNEMİN DUALARIYLA KURDUN AĞZI BAĞLANIRDI!: Bakmayın eğlence gibi anlattığıma çobanlığı… 10 kilometre gitmişim, 10 kilometre gelmişim… Hele bir de aksi hayvan varsa sürüde, daha da fena! Sürüden ayrılır, alır başını gider. Bir dağın, bir taşın arkasına saklanır. Sen de mecburen peşinden gidersin…Bulmadan dönmek olmaz, elimde boyumdan büyük bir değnek bütün hayvanları tek tek takip ederdim.
BAŞI AÇIK SÜLEYMAN'IN TORUNUYUM: Köyde babamı anarken, “Başı Açık Süleyman’ın oğlu” derlerdi. Çocukluğumda bir anlam veremezdim. Zannederdim ki dedem kel! Sonradan öğrendim, Şapka Devrimi’nde başından fesi atan ilk o olmuş köyde, ama şapkayı da bir türlü takamamış, lakabının sebebi bu…
HALK PARTİSİ BİZE DEDEMDEN YADİGÂR: Dile kolay, tam 14 sene askerlik yapmış Süleyman dedem Arpaçay’da, Rus sınırında… Kurtuluş Savaşı’nda da canı gönülden savaşmış ve Cumhuriyet’e inanmış. İşte o yüzden her devrime sahip çıkmış. Dedemin mirasına hep sahip çıkmışız. (…) Babam da Demokrat Parti’nin en şaşaalı döneminde bile CHP’li. Sadece seçimden seçime oy verenlerden değil, aktif parti üyesi… Atatürkçü, İnönücü, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarına inanmış bir adam. Zaten İstanbul’da İnönü Ocağı’nın kurucularındandır babam.
İSMET PAŞA’YA AĞLIYOR!: Lisedeyim, eve geldim bir sevinçle, ne göreyim; babam hüngür hüngür ağlıyor. Benim sevincim CHP’nin başına Ecevit’in seçilmesinden, o ise giden İsmet Paşa’ya ağlıyor!
MEZHEP FARKI BİLMEZDİK: Bir de Nevruz vardı, 21 Mart’ta… O zamanlar hiç de olaylı kutlanmazdı. Hoş, bizim oralarda bugün bile olay olmaz. Bizim bölgedeki köylerde, Aleviler ve Sünniler iç içedir. Yan yana, dostluk içinde, kardeş gibi yaşarız. Biz Sünni’ydik, ama Alevi gelenek ve göreneklerini de çok iyi bilirim. Mezhep farkı nedir bilmezdik, hâlâ da bilmeyiz.
BİR OF ÇEKSEM: Ahmet Sezgin’in “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” türküsünü hiç unutmam… Uzun, soğuk kış akşamları hepimiz radyonun başına toplanır,yatana kadar dinlerdik. Babaannem bıraksa, sabaha kadar dinleyeceğiz ya… Muzaffer Akgün’ün “Kışlalar doldu bugün” türküsü hâlâ kulaklarımdadır. Nuri Sesigüzel, “Urfalıyım ezelden gönlüm geçmez güzelden”i öyle bir okurdu ki, mest olurduk. Ama asıl hemşerimiz Ahmet Sezgin’in “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” türküsü… Hepimizi kalpten vuran bir türküydü o…
ÖYLE KADIN ERKEK AYRIMI DA YOK!: O günlerde en büyük eğlencemizse babamın İstanbul’dan gönderdiği plakları gramofonda dinlemekti. Nereden bulmuş, o yoklukta nasıl almış? Yoksa dedemden mi kalmış? Ne hikmetse sormaya akıl edemedim. Ama bizim o yoksul evimizde külüstür bir gramofon vardı. Plaklar gelir gelmez, bütün köy bizim evde toplanır, öyle kadın erkek ayrımı da yok, hep beraberiz…
AĞABEYİMLE AYNI SINIFTAYDIK!: İlkokula köyde başladım. İlkokul dediysem, hepsi hepsi tek göz oda… 1’den 5’e kadar bütün sınıflar aynı odada ders görürdü. Benden altı yaş büyük ağabeyim Metin’le aynı sınıftaydık! (…) Bir gün yine çok kar yağmıştı… Yoksuluz. Ayağımızda ne bot var, ne çizme… Bırakın onu, ayakkabımız bile yoktu. Çarıkları giyer, düşerdik yola… Mustafa bir gün sınıfa bir geldi, elleri yüzü mosmor, ayakları donmuş, titreyip duruyor. Ayhan Hoca hemen anladı durumu. Sırtladığımız gibi eve götürdük, yatırdık yatağa. Babaannem Mustafa’yı koyun postuna sardı, ocağı iyice harladı. Ellerini ayaklarını ova ova ısıtmaya başladı… Kendinden geçti Mustafa…
BÜYÜ GİBİYDİ: Döllenme mevsimi geldi mi, arılar kovanları bırakır başka yerlere göçerdi. Onları geri getirmenin geleneksel bir yöntemi vardı. Bütün çocuklar toplanır, elimize iki taş alır, başlardık birbirine vurmaya. Bir yandan da ‘mar mar’ diye bağırırdık… Bilmem bilimsel bir açıklaması var mıdır, ama arılar, teker teker, vızır vızır geri dönerdi kovanlara. Nasıl mutlu olurduk, anlatamam. Sanki büyü gibiydi…
İKİ ODALI DAİREDE 8 KİŞİ: Babam Göksu Triko’nun sahibi Nejat Göksu’nun özel şoförü olmuştu. Annem de patronun evinde çalışıyordu. Şişli’de kocaman bir apartmanın, kocaman dairesini silip süpürüyor, temizliyordu… İşte o apartmanın bodrumunda tek göz bir oda vermişti Nejat Bey, biz de o tek odaya göç ettik! İki sene o tek göz odada yaşadık! Bir tek yatak sığacak kadar yer vardı. Tuvaleti bile yoktu, apartmanın kapıcısıyla paylaşırdık. Bırakın tuvaleti, odanın bir tutam ışık giren camı yoktu! (…) İki odalı kapıcı dairesinde tam sekiz kişi yaşadık!
ÇİÇEK SATTIM: İlkokul 3’ün yazında Şişli Etfal Hastanesi’nin girişinde çiçek sattım. Bir sene sonra, yine yaz tatilinde Şişli’de bir mobilya atölyesine girdim, koltuk, sandalye taşıdım. Sonraki yazlar da o koltukçuda çalıştım. Lise 1’in yaz tatilinde ise Gökbakan Triko’da işe girdim. (…) Şirketin İstanbul dışında defileleri oluyordu. İzmir’deki bir defileye beni de götürdüler. Defilenin top modeli Başak Gürsoy’du…
SİYASETLE LİSEDEYKEN İLGİLENMEYE BAŞLADIM: Lisedeyken siyasetle ilgilenmeye başladım. Babam öğrenmiş bu durumu… Zaten CHP’de delege… Çağırdı beni yanına ‘Madem ilgileniyorsun siyasetle, öyleyse bizim partinin gençlik kollarına gireceksin’ dedi. O gün bugündür bu yolda sürüyor mücadelem…
20 YAŞINDA YAYLAYA ÇIKTIM!: CHP Gençlik Kolları olarak Mersin Gözne Belenoluk Yaylası’nda 1976 yılında bir ay kamp yaptık. Çadır kurduk… Bu kamp fikri, CHP’nin emektarı, milletvekilliği, devlet bakanlığı ve başbakan yardımcılığı yapmış olan rahmetli Orhan Eyüpoğlu’ndan çıkmıştı. Kampı koruyayım derken verem oldum. Altı ay Süreyyapaşa Sanatoryumu’nda yattım…
BU SÖZLER SİYASİ KADERİMİ DEĞİŞTİRDİ: Yıl 1977, CHP Şişli Gençlik Kolları Sekreteri’yim… Harıl harıl ilçe kongresi için hazırlanıyoruz. Ertesi gün seçimler var… Gecenin bir vakti bölgenin milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu geldi, ‘Gençlik Kolları Başkanı nerede?’ diye sordu. Dediler ki; ‘Yok efendim burada!’ ‘Peki ya bu arkadaşlar kim?’ diye sordu bu kez bizi göstererek… Sinirlenmişti, ‘Listeyi değiştiriyoruz. Gençlik Kolları başkan adayımız Mustafa Sarıgül olacak. Madem başkan evine yatmaya gitti, yatmaya devam etsin! ‘İşte o gece bu sözler benim siyasi kaderimi değiştirdi.
ÖYLE SEVDİK Kİ BİRBİRİMİZİ: Bir rüya gibi başladı her şey, adı gibi… O güne kadar hayatım tümüyle siyasetti. Şimdiki gençler bilmez, o zaman flört etmek yakışık almazdı! Verdin mi hayatını verecektin siyasete! İyi de kalbine anlat bir de! Hülya’yı gördüm, aklım başımdan gitti. Kalp kalbe karşıydı! Ama… O zengin aile kızı… Üstelik babası milletvekili… Benim ailem kapıcılık yapıyor! Öyle sevdik ki birbirimizi, her zorluğu yendik. Rüya gibi gidiyordu evliliğimiz, ta ki kötü haberi alana kadar… Sandım ki onu da yeneriz birlikte! Aşk işte, hayal görmeye devam ediyordum. Bir kabûsa uyandım. Yoktu Hülya!
UNUTMAYACAĞIM İLK ÖĞÜT: Meclis’e adım attığımda henüz 30 yaşındaydım. Siyaset hayatım boyunca unutmayacağım ilk öğüdü SHP Denizli Milletvekili Adnan Keskin verdi: "Meclis’te milletvekili gibi hareket edeceksin, ama bir gün vatandaş olacağını bileceksin!”
ÜÇ LİDERİ KENDİME ÖRNEK ALDIM: Ben üç lideri kendime örnek aldım. Bülent Ecevit’in mütevazılığını ve aydın kişiliğini… Erdal İnönü’nün insanlığını, demokrat tutumunu… Turgut Özal’ın pratik çözümlerini, varlık ve bereket anlayışını… Bu üç büyük siyasetçiden öğrendiklerim, siyasi hayatımdaki ilkelerim oldu. Süleyman Demirel’in bir sözü ise hayatımı değiştirmeye yetti…
HÜSAMETTİN ÖZKAN’IN DESTEĞİ: Bugün belediye başkanıysam, Hüsamettin Özkan’ın çok büyük payı vardır. Bunu hayatım boyunca unutmayacağım. Siyasi mücadelemin en önemli dönemidir bu… Hayalimdi, gerçek olmuştu. Delicesine bir tempoyla çalıştım. Gece gündüz demedim. Bu tempo o günden bugüne hiç azalmadan sürüyor. Sonuç mu? Çok az siyasetçiye nasip olur; Şişli artık yerel yönetimde bir marka.
BOŞANMA TEKLİFİ AYLİN’DEN GELDİ: Boşanma teklifi Aylin’den geldi, beklemiyordum desem yalan olur, gerçekten çok üzüldüm. Aylin iyi bir eşti, çok hassastı, ama kendi doğrularından asla şaşmayacak biriydi. Geri adım atmadı, kendisi istedi boşanmak, benim önüme getirdi evrakı koydu. Ben de “Böyle mi istiyorsun?” dedim sadece, çok kesin oldu “evet”i…
MİLLETVEKİLİYDİM, ÇEKYATTA UYURDUM!: Hafta sonları gelirdim eve, bir çekyat vardı salonda, ben orada yatardım. Milletvekili olmuştum ama hâlâ para pul pek yoktu. Ancak beli doğrultuyorduk ailecek… İşte o çekyatta sarılır uyurduk oğlumla…