Mustafa Koç'un ardından yazılanlar...

Mustafa Koç'un ölüm haberini aldığımda aklıma ilk olarak Cahit Sıtkı Tarancı'nın bu sözleri geldi.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim.Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.

N'eylersin ölüm herkesin başında.Uyudun uyanamadın olacak.Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak. Taht misali o musalla taşında...

Mustafa Koç'un ölüm haberini aldığımda aklıma ilk olarak Cahit Sıtkı Tarancı'nın bu sözleri geldi. 

Hayatım boyunca bazı ölüm haberleri aldığımda sevindiğim bazılarında da üzüldüğüm olmuştur.

Farzı misal;

Müslümanlara etmedik zulüm bırakmayan Ariel Şaron'un "Şeytan azapta" sözünü haklı çıkarırcasına yatağa çakılı kalmasına da, ardından şeytani bir simaya dönüşerek ölmesine de sevinmişliğim vardır.

Rahmetli Hasan Karakaya'nın ölümüne de ölümünden sonra yaşanananlara da bir o kadar üzülmüşümdür.

Dün sabah saatlerinde Mustafa Koç'un ölüm haberi aldığımda da aynı üzüntüyü yaşadım.

Hasan Karakaya ile hayatım boyunca ne karşılaştım, de de konuştum. Mustafa Koç'la da öyle..

Galiba ben bir insanın ölümünden ziyade geride kalanlara, acı içinde yanıp kavrulanlara üzülüyorum.

Her iki ismin arkasından yazılıp çizilenleri ise yüzüm kızararak, insanlığımdan utanarak takip ettim.

Eski zamanlarda bizim kendimize has bir örfümüz vardı. Komşumuzun bir yakını vefat ettiğinde, bir hafta boyunca televizyon ve radyo açmaz, birlikte yas tutardık.

Gülmeye ve gereksiz konuşmaya utanırdık.

Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber, önünden geçen bir cenaze için hemen ayağa kalkmış, orada bulunanların kendisine bunun bir Yahudi cenazesi olduğunu haber vermeleri üzerine, “Bir cenazeyi yanınızdan geçerken gördüğünüzde ayağa kalkın” buyurmuş.

Ölüye saygımız Allah Resulü'nün bu tavsiyesine uymaktı bizim için...

Oysa şimdi...

Bize yapıldığında kınadığımız, ayıpladığımız, lanetlediğimiz ne kadar şey varsa, elimize imkan geçtiğinde aynısını yapmaktan geri kalmıyoruz.

Dedim ya...

Her iki ismin arkasından yazılanları utanç içinde okudum..

Daha 20 gün önce Hasan Karakaya'nın vefatının ardından "Ölünün arkasından konuşulmaz" diyenleri, Mustafa Koç'un cansız bedenine hakaret ederken buldum.

Hani biz böyle değildik?

Hani biz İslam'a göre hareket etmeyenler gibi olmayacak, onlar gibi davranmayacaktık.

Mustafa Koç'u Başında bulunduğu Koç Grubu'nun Gezi eylemleri ve Paralel yapı ile mücadele döneminde yaptıklarından dolayı bir hayli eleştirmişliğim olmuştu.

Eğer bir ölüye kimliğini soracak olan biri varsa o Allah'tır! Ona cennetin veyahut cehennemin kapılarını açtıracak olan da Allah'tır.

Musafa Koç'un ardından ağıtlar yakılmasını, methileyer dizilmesini beklemiyorum. Ama onun babasız kalan iki kızı, canını yitirmiş bir babası, kardeş acısı yaşayan can parçaları var yahu!

Tamam istemiyorsanız rahmet okumayın. İstemiyorsanız iyi dileklerle anmayın. Ama ölünün ardından hakaretler, lanetler yağdırmak da neyin nesi?

Hazreti Peygamber gibi davranıp, ölüye saygı duymakçok mu zor?

Ölüyü ötekileştirmenin insanlıkla ve müslümanlıkla ne alakası var?