Mustafa Balbay Cumhuriyet'e kırgın
Abone olİkinci "Ergenekon" davasının tutuklu sanığı Mustafa Balbay, Cumhuriyet Gazetesi'ni suçlayıcı açıklamalar yaptı.
İkinci "Ergenekon" davasının tutuklu sanığı
Mustafa Balbay, iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle
yargılandığını belirterek, "Mesleki müebbetimi, makam
olarak ilk cezamı aldım. Artık Cumhuriyet Gazetesinin Ankara
Temsilcisi değilim" dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada konuşan tutuklu
sanık eski Yarbay Mustafa Dönmez, Zir Vadisi’ndeki aramalara
ilişkin emniyetten gelen kamera kayıtlarında 104 kez kesinti
gördüğünü belirterek, kayıtların sansürlendiğini savundu.
Dönmez, bu kayıtların Adli Tıp Kurumu, TÜBİTAK ve üniversitelere
gönderilerek, sansürlenip sansürlenmediğinin ortaya çıkarılmasını
istedi.
Zir Vadisi’nde 18’i el bombası toplam 30 tane mühimmat olduğunu
ifade eden Dönmez, "Ümraniye’de bulunup imha edildiği iddia
edilen bombalarla buradakiler tıpa tıp aynı. Zir Vadisi’nin
mühimmatları ile Poyrazköy’de çıkan mühimmatlar da aynı. Kafile,
stok numaraları aynı. Bombaların benzemesi 72 milyonda bir olur.
Bunlar bizlere karşı operasyon düzenlemek için konulmuştur. Bu
kadar tesadüf olmaz" dedi.
Bombaların imha tutanakları ile imha edildiği söylenen yerlerin
fiziki kesitlerini istediğini belirten Dönmez, yine Zir Vadisi
krokisinin de kendisine ait olmadığını dile getirdi.
Dönmez, başına bir şey gelme ihtimali nedeniyle bu krokinin
korunmaya alınmasını talep etti.
-TUTUKLU SANIK MUSTAFA BALBAY-
Tutuklu sanık Mustafa Balbay da dijital verileri delil olarak
değerlendirmenin Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hükme bağlandığını
anlatarak, "Balbay’ın günlükleri" olarak bilinen
dijital verilerin hukuki delil olarak değerlendirilemeyeceğini
söyledi.
Balbay, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı merhum Oramiral Güven
Erkaya, 10.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 9. Cumhurbaşkanı Süleyma
Demirel’in de aralarında bulunduğu bazı kişilerle yaptığı
görüşmelerin içeriğine ilişkin notların iddianameye konulduğunu öne
sürerek, "Sekiz yıllık notlarım özel olarak bir araya
getirilip, art arda oluşturulup günlükler şeklinde yapılmış. Bu
notlar sizin önünüze gelirken de değiştirilmiş" dedi.
Bu notların kendisine ait konuşmaların yüzde 1’ini bile
oluşturmadığını, sadece haber kaynaklarına sorular sorduğunu ifade
eden Balbay, bu kişilerin hayatta olduğunu, yaptığı görüşmelerin de
sadece 4’ünün baş başa olduğunu, diğer görüşmelerin heyetle ve
kişilerin makamlarında gerçekleştiğini kaydetti.
Gazeteci olarak topluma karşı görevini yaptığını ifade eden Balbay,
"Sizler beni iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle
yargılıyorsunuz. Ben gazeteciyim diyorum. Bu yasa maddeleri bize
uygulanmayacaksa biz başka yasanın çocukları mıyız?. Vicdan, kanaat
bize uygulanmayacaksa biz başka tanrının çocukları mıyız?"
diye konuştu.
-AHMET TÜRK’E SALDIRIYI KINADI-
Şu anda Türkiye’de ciddi bir iç barış tehdidi olduğunu, Ahmet
Türk’e yapılan saldırının kabul edilemez ve iç barışa vurulan bir
darbe olduğunu belirten Balbay, "Ahmet Türk’ün burnu kanadı
tüm Türkiye etkilendi. Bu ülkede hiç kimsenin burnu kamasın diye
kalemimi kullandım yıllarca. Bu saldırıyı onaylamıyorum ve Türk’e
geçmiş olsun diyorum, ama başkan ve sayın üyeler, burada bir iç
kanama var. Yaptığımız görevlerin suç olarak önümüze konulması
kahreden bir iç kanamadır. Bu aynı zamanda bize değer verenlerin de
içini kanatmaktadır" şeklinde konuştu.
Balbay, şöyle devam etti: "İki kez ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasıyla yargılanıyorum, ama ilk mesleki müebbetimi, makam
olarak ilk cezamı aldım. Artık Cumhuriyet gazetesinin Ankara
Temsilcisi değilim. Bunun böyle bitmesini istemezdim. Hiç kimse
makamlara zamkla yapışmış değil, ama bu şekilde bitmesini
istemezdim. Ben gazeteciliğin en önemli makamının muhabirlik
olduğunu, kalem olduğunu düşünüyorum. Kalemimi gücümün yettiğince
kullanacağım."
-SAVCILIK MAKAMI ÖZÜR DİLEMELİ-
Tutuklu sanık Tuncay Özkan da gerçekleştirmek istediği projelerden
bazılarını anlatarak, "48-49 saatlik yolu yedi saate
indirme çabamın kuvvetli suç şüphesi olarak görüldüğünü
düşünüyorum" dedi.
İddianamede yer alan özel hayatla ilgili telefon görüşmelerine
değinen Özkan, "Bir adamın bin 870 tane telefon konuşması
bir iddianame de yer alır mı?" diye konuştu.
Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve baş yazarı İlhan Selçuk’un
"Ergenekon" davası iddianamesini hazırlayan üç
Cumhuriyet Savcısı hakkında, kişilik haklarına saldırıda
bulunulduğu iddiasıyla açtığı davada "tecavüzün
kınanması" şeklinde verilen kararı hatırlatan Özkan,
"Siz yanlış yaptınız. Bizim açacağımız davalar ne olacak?
Ben okumayın dedim, ama onlar okudular. Savcılık makamı
iddianamedeki özensizliği, iddianamede kasıt arayan yanlış
tutumları nedeniyle özür dilemelidir. Savcılık makamı, bunu
gerçekleştirmelidir. Yeni davalar açılmadan ’Evet yanlış yaptık,
insanların özel hayatlarına müdahale edildi’ demelidirler. Bize,
Türk adaletine çok büyük zarar verdiler. Hukuku zedelediler. Özür
gerçekleşirse şahsen ben dava açmam. Buradaki sanıkların savcılık
makamından duymak istedikleri özür var" şeklinde
konuştu.
Mahkemenin de bütün meşru ilişkileri, davetleri, seyahat ve konuşma
özgürlüğü gibi konuları yok saydığını ileri süren Özkan, heyet
tarafından çapraz sorguda sorulan soruları eleştirdi. Özkan,
"Biz burada bulunduğumuz için suçlu muyuz? Üzerimize isnat
var diye suçlu muyuz? Buradaki hukuk mantığı, sorgulama
bu" dedi.