İslam dini hassas bir dindir. Buna mukabil, yeryüzünde bu dine
mensup olan da olmayan da İslam dini üzerinden politika yapmıştır
ve her daim provokasyon üretilmiştir. İşin özü dinimiz kullanılmaya
çok müsaittir. Müslüman ülkelere ve yönetimlerine şöyle bir
baktığımızda, iç içe geçmiş din ve siyasetin sonuçlarını ve
şekilciliğin esir aldığı paradoks toplumları görüyoruz. Hiç uzağa
gitmeden kendimizden örnek verecek olursak: coğrafi ve jeopolitik
yönden oldukça kritik bir konumda olan ülkemizde bu kadar sorun ve
kargaşa ayyuka çıkmışken, sanki tek problemimiz bir kadının başının
açıklığı veya kapalı olmasıymış gibi içinden bir türlü
çıkamadığımız problemler silsilesini görebiliriz.
Müslüman toplumlar şekilciliğe bu kadar kafa patlatırken ve bunun
üzerinden rant elde etmeye çalışırken çok zaman kaybedildiğini
düşünenlerdenim. İnancın Allah ile kul arasında olması ve asla
fanatizme kaçmaması aslolan, fanatizmin sahası sadece futbol
maçlarıdır, o da tartışılır…
İslam dinine ve Peygamberine ağır hakaret içeren
’’Müslümanların Masumiyeti’’ adlı film, uzun
süredir dünyanın birçok bölgesinde Müslümanlar tarafından protesto
ediliyor. Manevi değerlerimize saldıran bu Siyonist zihniyeti
elbette kınıyorum. Ama Müslüman aleminin bu tür ucuz
provokasyonlara gelmesini de ülkemizde baş örtüsü yüzünden çıkan
absürd tartışmalara benzetiyorum.
Alkol aldığı için ’’dinsiz’’ sıfatı kullanılan ve
dışlanan halet-i ruhiyeye benzetiyorum. Oruç tutanın Müslüman,
tutmayanın dinsiz denildiği zihniyetlere benzetiyorum.
İşte buyrun ! İçerde biz harala gürele ’’kim dinsiz/ kim
Müslüman?’’ kafamızı gömmüş bunlarla
hesaplaşırken/savaşırken, tabii ki avının özelliklerini/yumuşak
karnını çok iyi tanıyan düşman da bundan besleniyor. Tıpkı kişisel
savaşlarımız gibi.
Müslüman karşıtı, ne idüğü belirsiz, California’ da ucuz bir
bütçeyle çevrilen, gayesini artık ilkokul çocuklarının bile
kavradığı, amatör işi bir film yüzünden Müslümanlar
ayaklanabiliyor. ’’Oğlum bak git’’ videosunda ki
provokatör çocukla, elinde süpürge olan şahıs misali…
Diğer taraftan dünyada, özellikle Avrupa’da keskin bir İslamofobi
yaşanmaktadır net. Ve bu fobi son yıllarda ciddi bir artış
göstermiştir. Türkiye’de yaşayan Türkler, iktidar ve değişen
rejimle ilgili bir bölünmüşlük ve kargaşa yaşarken, Avrupa’ da
yaşayan Türkleri de hızlı bir şekilde artan İslam düşmanlığı ve
Türk düşmanlığı tehdit etmektedir.
Bu açıdan bakıldığında gelecekte Avrupa’daki Türkler varlıklarını
ne kadar koruyabileceklerdir hepsi muamma. Devletimiz, bedelli
askerlik adı altında dahiyane (!) çözümler üretirken,başını biraz
Ortadoğu’dan kaldırıp bir ’’one minute’’ yapıp
Avrupa’ daki Türklerin; yabancı düşmanlığı, neo nazi çeteleri,
İslamofobi gibi kartopu misali gitgide büyüyen sorunlarına da bir
parmak atsa,bir güzellik yapsa hem Avrupa’ da yaşayan Türklerin
geleceği adına hem de Türkiye’nin Avrupa’ daki prestiji açısından
şahane olacaktır.
Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, ’’Die Welt am
Sonntag’’ gazetesine verdiği röportajda Hz. Muhammed
(sav)’e hakaret içeren karikatürlerin yayınlanmasını eleştirerek
’’ifade özgürlüğü, başka inanca veya farklı düşünceye sahip
olanlara hakaret hakkı ve böylelikle kasten kamu barışını bozma
anlamına gelmez’’ dedi.Westerwelle, kamu barışını bozması
durumunda, inanca hakaret ve aşağılamaya Almanya’da izin
verilmediğini belirtti. İslam’ı şiddetle, siyasi İslam’ı da
fundamentalizmle bağdaştırma gibi bir yanlışa düşülmemesi
gerektiğini söyledi.
Dışişleri Bakanı doğru ifadeler kullanıyor, çünkü İslam terörü
onları korkutuyor.
Sonuç itibariyle; Avrupa ve siyasiler İslam dünyasından ciddi ciddi
korkuyorlar ve inanın İslam’la terör kelimesi onlara göre eş
anlamlı. Belki de korkmakta haklılar. Bir dakika gözlerinizi
kapatıp, bir Avrupa’lının penceresinden, Arap dünyasını
gözlerinizin önüne getirip empati yapın. Ben yaptım ve ürktüm.
İşte bu korku zaten fazlasıyla mevcutken, belli bir amaca yönelik
ucuz ve amatör provokasyonlara Müslüman halkının prim vermemesi
kanaatindeyim. İslam’ı ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i bu tür
küstah ve çirkin girişimler karalayamaz. Ayaklanmak ve kan dökmek
yerine, dinimizi dünyanın dört bir yanında doğru ifade etmek ve
doğru tanıtmak amacımız olmalı.