İNTERNETHABER-ÖZEL / İslam ülkelerinin neden sürekli namlunun ucunda olduğunu açıklayan net cümle belkide budur; UYUYAN BİR ÜMMET! Bazı sözler vardır ki insanın belkide tüm ülkenin kaderini belirler. İşte bu sözde Kudüs'ün kaderini değiştirdi. Hem de kötü anlamda... Filistinliler, o günden beri sürekli olarak İsrail işgaline magruz kaldı ve bugün kendi ülkesinde göçmen hayatı yaşayan bir azınlık olarak yaşamlarını sürdürüyor. 21 Ağustos 1969’da Mescidi Aksa’yı yakma girişiminden sonra o günkü İsrail Başbakanı Golda Meir, şunları söyledi: “O gece, sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki; Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki:’’ ‘’BİZ DİLEDİĞİMİZİ YAPABİLİRİZ, ZİRA BU ÜMMET UYUYAN BİR ÜMMETTİR.’’ MÜSLÜMANLARIN SESSİZLİĞİ İSRAİL'İ CESARETLENDİRİYOR Cılız tepkilerden fazlasının gelmemesi İsrail’in bölgedeki baskı ve işgalini bir adım ileri taşımasında büyük bir rol oynuyor… İslam dünyasının bu tavrını anlamak içinse yaşananlara yakından bakmak gerekiyor. 1948-1973: FİLİSTİN'E DESTEK DÖNEMİ İsrail’in kurulduğu günden bu yana Filistin’de yaşananlar bütün Müslüman ülkelerin gündeminde yer alıyor. Nitekim İsrail’in kurulduğu 1948 yılında Arap ülkeleri ile İsrail arasında savaş yaşanmış ve bu dönemde Kudüs İsrail tarafından işgal edilmiş. Benzer savaşlar 1967 ve 1973’te de yaşanmış. Bu dönemlerde ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülke tarafından desteklenen İsrail, Arap ülkelerini yenilgiye uğrattığı gibi Doğu Kudüs’ü de fiili olarak işgal etti. Nitekim yaşanan savaşların sonucunda güçlü bir Arap ülkesinin olmadığı da ortaya çıktı. 1973 sonrası dönem Müslüman ülkelerin Filistin’e olan ilgisinin de zayıflamaya başladığı dönemin başlangıcı olmuştur. Nitekim bundan sonraki dönemde Arap ülkeleri ulusal çıkarlarını merkeze alan politikalar izlemeye başladı. Bu döneme kadar Filistin meselesi ile yakından ilgilenen Mısır, 1979’da Camp David Anlaşması ile İsrail’i tanıdı. Bu durum Arap ülkelerinin tepkisini çekse de gerçeği değiştirmedi. ÜRDÜN, MESCİD-İ AKSA'YI KORUYAMADI 1967 işgalinden sonra Ürdün'e bağlı Mescid-i Aksa Vakfı 2000 yılına kadar Harem-i Şerif'in yönetiminde tek söz sahibi oldu. Ürdün’ün Filistin ile ilgili yaklaşımı ise Kudüs ve Aksa ile sınırlı kaldı. Buna rağmen Ürdün, Kudüs'ü korumakta başarısız oldu. 2000 yılında İsrail Başbakanı Şaron'un yanındaki askerlerle birlikte Mescid-i Aksa'ya gitmesi ve postalları ile Aksa'nın içine girmesi sonrası bölgede tansiyon artmış ve II. İntifada meydana gelmiş. Nitekim Ürdün'ün başarısızlığı bununla da sınırlı kalmamış ve İsrail yönetimi, 2000'li yıllarda Kudüs'teki etkisini artırmaya başlamış. Faysal’ın etkisi ve çabası ile kurulan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kurulmasındaki en önemli neden de Kudüs ve Filistin davasıydı. Nitekim İsrail işgaline karşı İslam dünyasını uyaran Kral Faysal; "Kardeşlerim! Neyi bekliyorsunuz? Uluslararası vicdan denen şeyi mi bekliyorsunuz? Hani neredeymiş o? " ifadelerini kullanarak İslam ülkelerinin birlik olmasını istemiştir. Faysal, Mısır ile İsrail arasında 1973’te yaşanan savaşta da Mısır’a büyük destek vermiş ve Batılı ülkelerin İsrail yanlısı politikalarına sert tepki göstermiştir. Bu dönemde Batılı ülkelerin politikasına karşı olan duruşunu bir adım ileri götüren Faysal, Batıya petrol ambargosu uyguladı. Faysal’ın bu adımı özellikle Avrupa ülkelerini zora soktu. Petrol ambargosu uluslararası alanda büyük etkiler doğurdu. Faysal’ın petrol ambargosu 1974 yılında büyük bir ekonomik krizin de patlak vermesinde önemli bir rol üstlendi. Ancak Faysal’ın bir yıl sonra yeğeni tarafından öldürülmesinden sonra Suudi Arabistan’ın Filistin politikası da değişmeye başladı. Suudi Arabistan, İsrail’in politikalarına ve işgaline karşı çıkmayı sürdürse de etkin olamadı. İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI KURULUŞ FELSEFESİNDEN UZAK Müslüman ülkelerin birlikte hareket edememesi ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kuruluş felsefesinden uzak bir görüntü çizmesi İsrail’in elini güçlendirdi. Hem Müslüman ülkeler hem de İslam İşbirliği Teşkilatı, İsrail’in işgali ve saldırıları karşısında etkin bir karşı duruş sergileyememekte ve yaşanan saldırıları sadece ‘kınamakla’ yetinmekte. MÜSLÜMANLAR DERİN UYKUDA Kudüs’ün Müslüman ülkeler için sembol olma durumu son dönemde gittikçe sloganlaşıyor. Nitekim bu durum Müslüman ülkelerin İsrail saldırılarına tepkisini de etkilemekte ve tepkinin ‘kınama’ mesajları ile geçiştirilmesine yol açmaktadır. Kudüs’ün yalnızlaştırılması ise en fazla İsrail’i cesaretlendiriyor.