Müslüman aydınlar oryantalistleşti!
Abone olÜnlü felsefeci ve şair Hilmi Yavuz'dan müslüman aydınlara veryansın: "Oryantalistleştiniz"...
Müslüman karşıtı söylemleriyle bilinen V.S. Naipaul'un Avrupa
Yazarlar Parlamentosu toplantısına 'onur konuğu' olarak davet
edilmesine tepki gösteren Hilmi Yavuz bu kez merceği müslüman
aydınlara tuttu...
Yavuz bazı müslüman aydınların 'oryantalistleştiği'ni şu satırlarla
ortaya koydu:
Hoşgörü ile hakaret arasındaki farkı bilmez değilim. Neye, nasıl ve
hangi koşullarda hoşgörü gösterileceğini de! Bunu, kimseden
öğrenecek değilim. Hakarete karşı protesto, sivil bir haktır.
Üstelik bu sivil hakkın, 'birlikte aynı masaya oturmama' gibi,
sessiz ve ince bir jestle dile getirilmesinin, yazar dostlarımı,
başta elbette Eyüp Can, niçin bu kadar öfkelendirdiğini de anlamış
değilim! Ben, bu toplantıya katılacak yazarlara da, 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Ajansı'na da, Naipaul'un kimliğini hatırlattım;-
hepsi o kadar! Protesto etmek ya da etmemek onların bileceği iştir.
Nitekim Cihan Aktaş, protesto ederek toplantıdan çekildiğini
duyurmuştur. Bence yapılması gereken 'onur'lu yazar davranışı
buydu...
Ahmet Kot dostumu anlıyorum. O 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın Edebiyat Direktörüdür. Dolayısıyla, muhafazakar bir hükümetin tahsisatıyla, Müslümanlardan nefret ettiğini her fırsatta açıklayan Naipaul'u davet etmenin sorumluluğuyla elbette kendini savunmak mecburiyetinde hissedecektir! Ama acaba şu soru Ahmet Kot'a sorulmamalı mıdır? Nobel almış bir yazar, 'onur konuğu' olarak davet edilecek idiyse, niçin Naipaul tercih edildi? Yaşayan birçok Nobelli yazar var;-Naipaul dışında pekala onlardan biri davet edilemez miydi?
Neyse, asıl söylemek istediğim, Naipaul'un sadece İslamiyet'e karşı nefret duygularıyla dolu biri olmanın ötesinde, kolonyalist ve emperyalist bir kimlik olduğudur. Tekrar ediyorum (ve değerli dostlarım alınmasınlar!!!), Naipaul, daha önce de defalarca yazdım, o bir 'sömürge aydını'dır. Kendi yerli ve mağdur kimliğinden de nefret ediyor Naipaul;- kimliğini, sömürgeci ve emperyalist Batı'nın kimliğiyle özdeşleştiriyor ve Batı medeniyeti dışında kalan ezilmiş ve sömürülmüş uluslara, neredeyse tiksinerek (hayır, iğrenerek) bakıyor...
Bunu, kendilerini antiemperyalist ve antikolonyalist olarak tanımlayan değerli ulusalcı ve solcu (eğer kaldıysa!) dostlarıma duyurmak istedim. Naipaul'u hoşgörü adına savunanlar arasında onlar da var çünkü...
Hoşgörü konusunda bir noktaya da işaret etmek istiyorum.
'Hoşgörü' ile 'Ressentiment' birbirinden farklı şeylerdir.
Naipaul'un davet edilişini 'hoşgörü' adına savunanlar, aslında
'hoşgörü'yle değil, 'ressentiment'la davranıyorlar.
'Ressentiment'in, Türkçede tam karşılığı yok;- sıklıkla kullanılan
'hınç' sözü de karşılamıyor 'Ressentiment'i! 'Ressentiment', güçlü
olanın zorbalığı karşısında, hiçbir karşı koyma imkanının olmadığı
durumlarda, insanın 'bükemediği eli öpme'si! Hz. İsa'ya atfedilen,
'biri yanağını tokatlarsa, öteki yanağını da dön, onu da
tokatlasın!' durumu! Batılı karşısında duyduğumuz eziklik,
düştüğümüz zillet!
Son sözüm, Müslüman entelijansiyaya! Ernest Renan karşısında bir
Namık Kemal, Draper karşısında bir Ahmet Mithat Efendi, Reinhardt
Dozy karşısında bir Şehbenderzade bile olamayacak kadar
oryantalistleşmişiz. Avrupa Birliği'ne girebilmenin örtük
koşullarından biri de, Avrupa'nın oryantalist ve kolonyalist
'müktesebatı'nı temellük etmek galiba. 'Ressentiment', eziklik ve
zillet! Nerdeyse, 'Naipaul haklı!', diyerek baş tacı edeceğiz!
Hilmi Yavuz'un yazısının tamamını okumak için buraya
tıklayın