Müslamanlar Batı'dan ne istiyor?
Abone olİslama ve müslümanlara karşı duyulan korku ve hoşgörüsüzlüğü ifade eden İslamofobi, İstanbul'da tüm yönleriyle ele alınıyor.
İNTERNET HABER - Başbakanlık Müsteşar
Yardımcısı İbrahim Kalın, müslümanların Batı dünyasında imtiyaz
değil, herkesin hakkı olan temel hak ve hürriyetleri kendileri için
talep ettiğini söyledi.
Dünya barışına karşı en önemli tehditlerden birinin İslamofobi olduğunu belirten Kalın, bunun bir nefret ve insanlık suçu olduğunu belirtti.
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı İbrahim Kalın, TRT Türk'te yayınlanan TRT Dünya Gündemi'ne açıklamalarda bulundu.
Basın Yayın Enformasyon Müdürlüğü ve İslam Birliği Teşkilatı
ortaklığıyla Hukuk ve Medya Boyutuyla Uluslararası İslamofobi
Konferansı düzenleniyor. Bugün başlayan konferans 2 gün
sürecek...
Yurt içi ve yurt dışından çok sayıda gazeteci, akademisyen ve
hukukçunun katıldığı organizasyonda İslamofobi tüm yönleriyle
tartışılacak.
İSLAMI MEYDAN OKUMA OLARAK ALGILADILAR
TRT Türk'e konuşan Kalın, spikerin "Batı'nın İslam algısı nedir?" sorusuna şu cevabı verdi:
"İslamafobia bağlamında Batı'nın İslam algısı İslam'ın tarih sahnesine çıktığı 7. yüzyıla kadar geri gidiyor. İlk tepkilere baktığınız zaman hristiyan aleminde müslümanlığın islamın adeta bir rakip olarak meydan okuma olarak algılandığını görüyoruz. Her ne kadar İslam ve hristiyanlık arasında İbrahimi geleneğe geri gitme anlamında ortak noktalar bulunsa da İslam'ın özellikle tevhid inancı üzerine vurgu teslisi reddetmesi, Yahudilik noktasında özellikle ilahi mesajı evrensel olduğu etnik bir gruba dayalı olamayacağı tezleri zihir karışıklığına yol açmıştır. Bir tür dini meydan okuma olarak algılanmıştır. Daha sonra İslam'ın hızlı bir şekilde Arap yarımadasının dışına çıkmasıyla bir anlamda siyasi meydan okuma olarak algılanacaktır ve işte İslam'ın kılıç yoluyla yayıldığı insanların aslında islama inanmadığı mecburen girdikleri şeklinde bir algı hep ortaçağ boyunca devam etmiştir ve İslamafobi dediğimiz İslama ve müslüman topluluklara karşı temelsiz önyargının temellerinin buralarda aramak mümkün.
Üçüncü olarak da İslam'ın zaman içerisinde bir kültür ve medeniyet haline gelmesiyle birlikte kültürel ve medeniyet meydan okuması olarak algılandığını görüyoruz. 13. yüzyılda Paris'te, Bologna'da batının herhangi bir noktasında batılı bir aydının islam medeniyet birikimine kayıtsız kalamazdı.
Etkili isimler herhangi bir konuda fikir belirttikleri zaman bir şekilde müslüman filozofların ortaya attığı fikirlerle ya onlarla karşılaştırmak ya da hesaplaşmak durumunda hissediyorlardı. dolayısıyla bu ilişkilerin çok eskilere gittiğini görmek mümkün. "
İSLAMAFOBİYE KARŞI KANUNİ DÜZENLEME YOK
"İslamafobinin önlenmesi için neler yapılması gerekir" sorusuna Kalın, hukuk ve medya ayağında yapılması gerekenlere dikkat çekti. Kalın sözlerini şöyle sürdürdü:
"İslamafobi konusunda iyi bir farkındalık yaratmamız lazım. Bugün dünya barışına en önemli tehditlerden bir tanesi giderek güç kazanan islamafobi tutumlardır. Bunlar nerelerde karşımıza çıkıyor? Müslüman toplumlara karşı azınlık olarak yaşadıkları Batı toplumlarında karşımıza çıkıyor. Bunlar mesela hukuki düzenlemelerde karşımıza çıkıyor. İslamafobi özünde nefret suçudur, aynı antisemitizm gibi insanlık suçudur. Antisemizmle ilgili bir çok kanun hukuki düzenleme olmasına rağmen, islamafobia ile ilgili maruz kalan müslüman toplumlara bireylerin hakkını korumaya yönelik herhangi bir kanuni düzenleme bulunmamakta.
HERKES GİBİ TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİ İSTİYORLAR
Biz bu yüzden bu konferansın özellikle hukuk ayağına biraz eğilme ihtiyacı hissettik. Aynı şekilde medyaya baktığınızda İslamla ilgili çarpıtmaların medya üzerinden imajların yaratıldığını görüyoruz. İmajlar gerçekliğin yerini almış durumda. İmajları kontrol edemezseniz gerçekliği çarpıtmanız kaçınılmaz hale gelir. Bunu islamafobi noktasında görüyoruz. Temelsiz, köksüz korkunun zaman içinde nefrete dönüştüğünü bir çok yerde gördük. 11 Eylül hadiselerinin 13. yılındayız. Bakın bu olaylar 11 Eylül'den çok önce İslamafobi vardı. Daha büyük bir patlamayla etrafa yayıldı. Her alanda karşımıza çıkan bir sorun haline geldi. Siyasi liderlere, dini liderlere, medyaya, kanaat önderlere, hukukçulara büyük sorumluluk düşüyor. Müslüman birey ve toplumlar herhangi bir ayrıcalıklı uygulama peşinde değiller. Tek istedikleri herkesin hakkı olan temel hak ve hürriyetleri kendileri için talep ediyorlar. İslamafobinin üzerine gitmek insanı özünde insanların onuru için, eşitliği için çoğulculuğu için mücadele etmektir. "