Musibetlerin en büyüğü: Ahlaki Çöküş.

Nureddin Ceylan snureddinceylan@gmail.com


Son yıllarda Türkiye’de yaşanan toplumsal değişim ve dönüşüm, maalesef beraberinde ahlaki bir erozyonu da getirmiştir. Modernleşmenin ve teknolojinin hızla yayılması, küreselleşme ve sosyal medya gibi etkenler, toplumsal değerlerimiz üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Ancak bu değişim, güzel ahlakın ve İslami değerlerin erozyona uğramasına neden olmamalıdır. Müslüman olarak, ahlaki değerlerimizi koruma görevimiz her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.

İslam, insanı ahlaklı bir varlık olarak tanımlar. Peygamber Efendimiz (sav), “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyurarak, ahlakın dinimizin en temel unsurlarından biri olduğunu vurgulamıştır. İslam ahlakının temeli; dürüstlük, adalet, merhamet, tevazu, sadakat ve sabır gibi erdemlerden oluşur. Ancak bugün, günlük hayatımızda güzel ahlaka dair izleri ne kadar görebiliyoruz? Yalan, hile, kibir, gösteriş ve bencillik gibi olumsuz davranışlar, maalesef toplumumuzun her köşesinde karşımıza çıkıyor.

Bu çöküşün en büyük nedenlerinden biri, toplum olarak tüketim kültürüne olan bağlılığımızdır. İnsanoğlu, sahip olma hırsıyla o kadar meşgul ki, sahip olduğu değerlerin farkında bile olamıyor. İslam bize şükretmeyi, kanaat etmeyi ve paylaşmayı öğretirken, bizler giderek daha fazla tüketmeye ve sadece kendimizi düşünmeye başladık. Halbuki Rabbimiz, “İsraf edenleri sevmez” buyurmuştur. İsraf sadece maddi kaynaklarımızın tüketilmesi değil, aynı zamanda ahlaki değerlerimizin de savrulmasıdır. Tüketim kültürünün etkisiyle, manevi değerlerimizi ve insanî ilişkilerimizi feda eder hale geldik.

Bir diğer sorun ise, toplumsal rol modellerin değişmesidir. Televizyon, internet ve sosyal medyada gördüğümüz kişilerin çoğu, ne yazık ki gençlere doğru bir örnek teşkil etmiyor. Popüler kültürün dayattığı yaşam tarzı ve değerler, gençleri manevi boşluklara sürüklerken, onları İslami ahlaktan ve güzel davranışlardan uzaklaştırıyor. Özellikle genç nesil, materyalist ve bencil bir yaşam tarzını benimsemeye, kısa vadeli zevklerin peşinden koşmaya yöneltiliyor. Gençlerimizin, İslam ahlakıyla donanmış büyüklerimizi örnek alması, Peygamber Efendimiz’in hayatını kendilerine rehber edinmesi gerekmektedir.

Toplum olarak güzel ahlakın yok olmasının sonuçlarını günlük yaşamımızda, aile içi ilişkilerde, iş hayatında ve sosyal çevremizde gözlemleyebiliyoruz. Saygı, sevgi, hoşgörü gibi değerlerin yerini menfaat çatışmaları, kin ve nefret alıyor. Birbirimize karşı tahammül sınırlarımız daralıyor, en ufak bir anlaşmazlıkta düşman kesiliyoruz. Oysa ki İslam, müminlerin birbirlerine sevgiyle, merhametle ve hoşgörüyle yaklaşmalarını emreder. Peygamber Efendimiz (sav) “Mümin, müminin aynasıdır” buyuruyor; bizler birbirimize bakıp eksikliklerimizi ve hatalarımızı düzeltmeliyiz.

Bu noktada sorumluluk, hepimizin omuzlarındadır. İslam bize “Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker” ilkesini öğütlemiştir; yani iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak. Toplum olarak birbirimize karşı olan sorumluluğumuz, yalnızca bireysel hayatlarımızla sınırlı kalmamalıdır. Ahlaki değerleri yaşamak ve yaşatmak, toplumun her bir ferdinin görevidir. Güzel ahlakın en güzel örneklerini hayatımıza yansıtarak, hem kendimize hem de çevremize yol göstermeliyiz. Ahlak, dinimizin özüdür ve bu özün korunması, geleceğimizin güvencesidir.

Güzel ahlak, sadece sözlerle anlatılacak bir kavram değildir; o, hayatımızın her anına yansıyan bir duruştur. Dürüstlük, merhamet, tevazu, sabır ve adalet gibi değerleri, iş ve sosyal hayatımızda temel prensipler haline getirmeliyiz. Müslüman olarak, Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her eylemde güzel ahlakı gözetmeli ve hayatımızın rehberi yapmalıyız. Kalbimizde Allah sevgisi olduğu sürece, çevremizde de o sevginin izlerini görmek mümkün olacaktır. Unutmayalım ki güzel ahlak, sadece insanlarla olan ilişkilerimizde değil, Allah ile olan bağımızda da en önemli ölçütümüzdür.

Sonuç olarak, Türkiye’de yaşanan ahlaki çöküş, yalnızca toplumsal bir mesele değil, aynı zamanda dini ve manevi bir sorundur. Bizler, İslam ahlakını ve güzel değerlerimizi yeniden hayatımıza kazandırarak bu çöküşe dur diyebiliriz. Toplum olarak değerlerimize sahip çıktığımızda, İslam’ın yüce ahlak ilkelerine göre yaşadığımızda, Allah’ın izniyle yeniden bir diriliş ve şahlanış dönemi yaşayabiliriz. Unutmayalım ki, güzel ahlakın en büyük mücadelesi, önce insanın kendi nefsiyle olan mücadelesidir. Her birimiz bu mücadelede kendimize ve nesillerimize örnek olmalı, insanlığı ahlaki ve manevi değerlere davet etmeliyiz.

Allah’ın izniyle bu çöküşü durduracak ve yeniden güzel ahlakı toplumumuzda yeşerteceğiz. Yeter ki kararlı olalım ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım. Peygamber Efendimiz’in sünnetini yaşatmaya ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yaşamaya gayret edelim. İmanımızı ve güzel ahlakımızı diri tutalım ki hem dünyamız hem de ahiretimiz güzelliklerle dolsun.

Selâmetle..