Müşerref gitti, Taliban geldi
Abone olMüşerref'in istifa ettiği gün Taliban'ın iki kanlı saldırı düzenlemesi yeni tartışmaları ateşledi.
ABD'yle sıkı ilişkiler içinde olan Pakistan Devlet Başkanı
Pervez Müşerref'in istifa etmesi ve Müşerref'in istifa ettiği gün
Taliban militanların Afganistan'da iki kanlı saldırı düzenlemesi,
ABD'nin bölgedeki "terörle savaş" politikası üzerine yeni
tartışmaları ateşledi.
Taliban militanlarının, Afganistan'ın başkenti Kabil'e sadece 50 kilometre uzaklıktaki Sarubi'de Fransız askerlerini pusuya düşürmesi ve 10 askerin ölmesiyle sonuçlanan saldırı sonrasında bölgeye giden Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, "ülkeye 700 asker daha gönderdiği için üzgün olmadığını" söylemişti.
Çok sayıda bomba yüklü aracın kullanıldığı diğer saldırıda da, Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü'ne (ISAF) göre 10 Afgan öldü, 13'ü yaralandı. 6'sı intihar saldırganı olmak üzere 7 militanın da saldırıda öldüğü belirtiliyor.
Merkezi Tayland'da bulunan Asia Times gazetesinin Pakistan Temsilcisi Syed Salim Şahzad, dün "Güle güle Müşerref, Merhaba Taliban" başlıklı yazısında bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi.
Şahzad, Müşerref'in gidişinin ardından bölgedeki El Kaide bağlantılı grupların ve Taliban militanlarının, "halkı kışkırtmak amacıyla Pakistan ve Afganistan'daki saldırıları artırmak ve İslamabad'daki karışık politik durumdan yarar sağlamak için harekete geçtiği yolunda" bilgiler olduğunu belirtti.
Kabil'e yakın Vardak ve Sarubi bölgelerinde düzenlenen son saldırıları, sadece Taliban militanlarının düzenlemiş olamayacağını kaydeden Şahzad, Kabil'deki yönetime karşı olan yerel aşiret liderlerinin, din adamlarının ve savaş ağalarının da saldırılara destek verdiğini öne sürdü.
Şahbaz yazısında, uluslararası düşünce kuruluşu Senlis Konseyi'nin açıklamasına atıfta bulundu. Konsey açıklamasında, Afganistan'daki Taliban militanlarını alt etme çabalarının işe yaramadığı ve çalışmaların takviye edilmesi gerektiği belirtiliyor. Açıklamada, "son çatışmaların, Batı'nın Afganistan'daki mevcut stratejisinin işe yaramadığı yolunda açık bir mesaj olduğu" ifade ediliyor.
"Müşerref'in, 'terör savaşında' ABD'nin baş adamı olarak hareket ettiği (bazıları da hareket etmediğini söylüyor) 9 yılın sonunda ortaya çıkan manzara bu" diyen Şahbaz, Pakistan'ın "Müşerref sonrası dönemde" yöneleceği yolun, Afganistan ve Pakistan'daki radikal dinci terör açısından hayati önem taşıdığını vurguladı.
Şahbaz yazısında, yeni devlet başkanının daha çok sembolik bir pozisyonda olacağını belirterek, askeri ve sivil yönetimlerin, ülkenin kaderini çizeceğini kaydetti. Pakistanlı yazar, ülkedeki partilerin farklılıklarını geçici olarak "gömmüş" göründüklerini, ancak Müşerref'in istifasından sonraki kısa sürede özellikle yargı konusunda bazı uzlaşmazlıklara düştüklerini belirtti.
Radikal dinci militanların en önemli taktiklerinin, ülkedeki siyasi boşluklardan, ekonomik krizlerden ve ülkeyi krize sürükleyebilecek her türlü sorundan yararlanmak olduğunu hatırlatan Şahbaz, Pakistan ve Afganistan'da bu sürecin işlemeye başladığı uyarısında bulundu.
İslam ve Batı'nın ilişkisi üzerine 3 kitabı bulunan ve Asia Times'a konuşan Pakistanlı yazar Şahnavaz Faruqi de, "Müslüman toplumlarda sosyal, siyasi ve ekonomik 'hava boşluklarının' büyümekte olduğu ve Müslüman dünyada bu koşullara karşı tepkinin her zaman dinci güçler tarafından yönlendirilen hareketlerden doğmasının tarihsel bir gerçeklik olduğunu" belirtiyor.
"BUSH, MÜŞERREF'İN EL KAİDE BAĞLANTILARINI GİZLEDİ"
Öte yandan, Amerikalı tarihçi, dış ilişkiler uzmanı yazar Gareth Porter, "Pakistan ordusu içinde El Kaide ve Taliban ile güçlü bağları olan unsurlar bulunduğu gerçeğinin ve Müşerref'in de Pakistan'daki El Kaide destekçisi aşiret liderleriyle yakın ilişkilerinin Bush yönetimi tarafından gizlendiği" iddiasını dile getirdi.
Porter, Asian Times'ın internet sitesinde yayımlanan makalesinde, ABD Başkanı George Bush'un Müşerref'i "terörizmle savaşta en sadık müttefik" olarak tanımlamasına rağmen, Pakistan ordusunun Taliban ve Pakistan'daki dinci militanlarla "derin bağları" olduğunu kaydetti.
Eski başkan Bill Clinton döneminde ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'nin (NSC) Güney Asya direktörü olan ve Bush yönetiminde de kurumda kalan Bruce Riedel'le röportaj yapan Porter, Riedel'in "El Kaide, Pakistan ordusundaki cihat kültürünün ürünüdür" diyerek, bunu kabul ettiğini belirtti.
Riedel ayrıca, El Kaide'yi destekleyen bir devlet kurumu varsa, bunun "İç İstihbarat Servisi yoluyla faaliyet gösteren Pakistan ordusu olduğunu" ifade ediyor.
11 Eylül saldırılarından sonra Beyaz Saray'ın, "Müşerref'in, terörle savaşan özgür dünyaya katıldığı" yolunda bir "mit" yarattığını belirten Porter, Müşerref'in ise bu uzlaşmanın ilanından çok kısa süre sonra, "Afganistan ve Taliban'a zarar gelmeden bu zor durumdan kurtulmak için ellerinden geleni yaptıkları" yolunda bir televizyon konuşması yaptığını kaydediyor.
Pervez Müşerref, kendi kaleme aldığı anılarında da, 11 Eylül saldırılarından hemen sonra dönemin dışişleri bakanı yardımcısı Richard Armitage'in, terörle savaşa destek vermezse Pakistan'ı "taş devrine döndürecek kadar bombalamakla" tehdit ettiğini yazmıştı.
Sonraki birkaç yılda Müşerref'in "karmaşık bir oyun oynadığını" öne süren Porter, ABD merkezi haber alma teşkilatı CIA'nın Pakistan sınırında faaliyet göstermesine izin verildiğini, ancak bunun Pakistan ordusunun İç İstihbarat Servisi'nin eşliği koşuluyla mümkün olduğunu belirtiyor.
Müşerref'in, 2004'te seçimler için siyasi ittifak yaparak, dinci militanların en etkili olduğu iki sınır eyaletinde kazanmayı garantilediğini belirten Porter, bu siyasi uzlaşmayı, Güney Veziristan'dan askerleri çekme kararının izlediğini ve bunun da bölgedeki militanlara "güçlenme" imkanı tanıdığını öne sürüyor.
Bush yönetiminin, bu kararlarına rağmen Pakistan'a 36 F-16 uçağı satmayı kabul ederek, "Müşerref'i ödüllendirmeyi" seçtiğini ifade eden Porter, nihayetinde 2007 yılında hazırlanan ulusal istihbarat değerlendirmesinde, El Kaide'nin "yeni cennetinin" Pakistan'ın aşiret bölgeleri olduğunun kabul edildiğini belirtiyor.
Porter bu değerlendirmeyle birlikte, "Müşerref'in rejiminin Pakistan'daki El Kaide'yle savaşa sıkı sıkı bağlı olduğu masalının sona erdiğini" ifade ediyor.
Amerikalı yazar Porter, Bush yönetimi Müşerref'in politikalarını "gizlemek" yerine net biçimde ortaya koymuş olsa, El Kaide için yeni cennetler oluşmasının önleneceğini, daha da önemlisi, ABD politikalarının "gerçek" seçenekleri üzerine daha "gerçekçi" tartışmalar yürütülebileceğini vurguluyor.
Taliban militanlarının, Afganistan'ın başkenti Kabil'e sadece 50 kilometre uzaklıktaki Sarubi'de Fransız askerlerini pusuya düşürmesi ve 10 askerin ölmesiyle sonuçlanan saldırı sonrasında bölgeye giden Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, "ülkeye 700 asker daha gönderdiği için üzgün olmadığını" söylemişti.
Çok sayıda bomba yüklü aracın kullanıldığı diğer saldırıda da, Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü'ne (ISAF) göre 10 Afgan öldü, 13'ü yaralandı. 6'sı intihar saldırganı olmak üzere 7 militanın da saldırıda öldüğü belirtiliyor.
Merkezi Tayland'da bulunan Asia Times gazetesinin Pakistan Temsilcisi Syed Salim Şahzad, dün "Güle güle Müşerref, Merhaba Taliban" başlıklı yazısında bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi.
Şahzad, Müşerref'in gidişinin ardından bölgedeki El Kaide bağlantılı grupların ve Taliban militanlarının, "halkı kışkırtmak amacıyla Pakistan ve Afganistan'daki saldırıları artırmak ve İslamabad'daki karışık politik durumdan yarar sağlamak için harekete geçtiği yolunda" bilgiler olduğunu belirtti.
Kabil'e yakın Vardak ve Sarubi bölgelerinde düzenlenen son saldırıları, sadece Taliban militanlarının düzenlemiş olamayacağını kaydeden Şahzad, Kabil'deki yönetime karşı olan yerel aşiret liderlerinin, din adamlarının ve savaş ağalarının da saldırılara destek verdiğini öne sürdü.
Şahbaz yazısında, uluslararası düşünce kuruluşu Senlis Konseyi'nin açıklamasına atıfta bulundu. Konsey açıklamasında, Afganistan'daki Taliban militanlarını alt etme çabalarının işe yaramadığı ve çalışmaların takviye edilmesi gerektiği belirtiliyor. Açıklamada, "son çatışmaların, Batı'nın Afganistan'daki mevcut stratejisinin işe yaramadığı yolunda açık bir mesaj olduğu" ifade ediliyor.
"Müşerref'in, 'terör savaşında' ABD'nin baş adamı olarak hareket ettiği (bazıları da hareket etmediğini söylüyor) 9 yılın sonunda ortaya çıkan manzara bu" diyen Şahbaz, Pakistan'ın "Müşerref sonrası dönemde" yöneleceği yolun, Afganistan ve Pakistan'daki radikal dinci terör açısından hayati önem taşıdığını vurguladı.
Şahbaz yazısında, yeni devlet başkanının daha çok sembolik bir pozisyonda olacağını belirterek, askeri ve sivil yönetimlerin, ülkenin kaderini çizeceğini kaydetti. Pakistanlı yazar, ülkedeki partilerin farklılıklarını geçici olarak "gömmüş" göründüklerini, ancak Müşerref'in istifasından sonraki kısa sürede özellikle yargı konusunda bazı uzlaşmazlıklara düştüklerini belirtti.
Radikal dinci militanların en önemli taktiklerinin, ülkedeki siyasi boşluklardan, ekonomik krizlerden ve ülkeyi krize sürükleyebilecek her türlü sorundan yararlanmak olduğunu hatırlatan Şahbaz, Pakistan ve Afganistan'da bu sürecin işlemeye başladığı uyarısında bulundu.
İslam ve Batı'nın ilişkisi üzerine 3 kitabı bulunan ve Asia Times'a konuşan Pakistanlı yazar Şahnavaz Faruqi de, "Müslüman toplumlarda sosyal, siyasi ve ekonomik 'hava boşluklarının' büyümekte olduğu ve Müslüman dünyada bu koşullara karşı tepkinin her zaman dinci güçler tarafından yönlendirilen hareketlerden doğmasının tarihsel bir gerçeklik olduğunu" belirtiyor.
"BUSH, MÜŞERREF'İN EL KAİDE BAĞLANTILARINI GİZLEDİ"
Öte yandan, Amerikalı tarihçi, dış ilişkiler uzmanı yazar Gareth Porter, "Pakistan ordusu içinde El Kaide ve Taliban ile güçlü bağları olan unsurlar bulunduğu gerçeğinin ve Müşerref'in de Pakistan'daki El Kaide destekçisi aşiret liderleriyle yakın ilişkilerinin Bush yönetimi tarafından gizlendiği" iddiasını dile getirdi.
Porter, Asian Times'ın internet sitesinde yayımlanan makalesinde, ABD Başkanı George Bush'un Müşerref'i "terörizmle savaşta en sadık müttefik" olarak tanımlamasına rağmen, Pakistan ordusunun Taliban ve Pakistan'daki dinci militanlarla "derin bağları" olduğunu kaydetti.
Eski başkan Bill Clinton döneminde ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'nin (NSC) Güney Asya direktörü olan ve Bush yönetiminde de kurumda kalan Bruce Riedel'le röportaj yapan Porter, Riedel'in "El Kaide, Pakistan ordusundaki cihat kültürünün ürünüdür" diyerek, bunu kabul ettiğini belirtti.
Riedel ayrıca, El Kaide'yi destekleyen bir devlet kurumu varsa, bunun "İç İstihbarat Servisi yoluyla faaliyet gösteren Pakistan ordusu olduğunu" ifade ediyor.
11 Eylül saldırılarından sonra Beyaz Saray'ın, "Müşerref'in, terörle savaşan özgür dünyaya katıldığı" yolunda bir "mit" yarattığını belirten Porter, Müşerref'in ise bu uzlaşmanın ilanından çok kısa süre sonra, "Afganistan ve Taliban'a zarar gelmeden bu zor durumdan kurtulmak için ellerinden geleni yaptıkları" yolunda bir televizyon konuşması yaptığını kaydediyor.
Pervez Müşerref, kendi kaleme aldığı anılarında da, 11 Eylül saldırılarından hemen sonra dönemin dışişleri bakanı yardımcısı Richard Armitage'in, terörle savaşa destek vermezse Pakistan'ı "taş devrine döndürecek kadar bombalamakla" tehdit ettiğini yazmıştı.
Sonraki birkaç yılda Müşerref'in "karmaşık bir oyun oynadığını" öne süren Porter, ABD merkezi haber alma teşkilatı CIA'nın Pakistan sınırında faaliyet göstermesine izin verildiğini, ancak bunun Pakistan ordusunun İç İstihbarat Servisi'nin eşliği koşuluyla mümkün olduğunu belirtiyor.
Müşerref'in, 2004'te seçimler için siyasi ittifak yaparak, dinci militanların en etkili olduğu iki sınır eyaletinde kazanmayı garantilediğini belirten Porter, bu siyasi uzlaşmayı, Güney Veziristan'dan askerleri çekme kararının izlediğini ve bunun da bölgedeki militanlara "güçlenme" imkanı tanıdığını öne sürüyor.
Bush yönetiminin, bu kararlarına rağmen Pakistan'a 36 F-16 uçağı satmayı kabul ederek, "Müşerref'i ödüllendirmeyi" seçtiğini ifade eden Porter, nihayetinde 2007 yılında hazırlanan ulusal istihbarat değerlendirmesinde, El Kaide'nin "yeni cennetinin" Pakistan'ın aşiret bölgeleri olduğunun kabul edildiğini belirtiyor.
Porter bu değerlendirmeyle birlikte, "Müşerref'in rejiminin Pakistan'daki El Kaide'yle savaşa sıkı sıkı bağlı olduğu masalının sona erdiğini" ifade ediyor.
Amerikalı yazar Porter, Bush yönetimi Müşerref'in politikalarını "gizlemek" yerine net biçimde ortaya koymuş olsa, El Kaide için yeni cennetler oluşmasının önleneceğini, daha da önemlisi, ABD politikalarının "gerçek" seçenekleri üzerine daha "gerçekçi" tartışmalar yürütülebileceğini vurguluyor.