Murat Belge'den Vakit'e tepki
Abone olVakit'in Fener Rum Patrikhanesiyle ilgili "Bu ne kin!" başlıklı haberine Radikal Yazarı Murat Belge tepki gösterdi. Yazar, kendine has üslubu ile bu nefretin analizini yap
Vakit gazetesinin Fener Patrikhanesi ile ilgili haberi Radikal yazarı Murat Belge'nin tepkisini çekti. Belge, milliyetçiliğin kendisine düşman aradığını yazarak Vakit'in haberine yazısıyla cevap verdi.
İşte Murat Belge'nin yazısı:
Türkiye'de doğmuş biri, Türk milliyetçisi olmaya karar verdiği zaman, bu amaca erişmek için ilk çalışması gereken derslerden biri 'düşmanları öğrenmek'tir. Çok yetenekli öğrenciler zaten bir hayli kabarık olan bu listeye yeni maddeler de ekleyebilirler. Örneğin biri de çalışmış, aspirinin Türklük için zararlı ve tehlikeli olduğunu kanıtlamış. Bizi saran düşmanlara ve tehditlere böylece bir de aspirin eklenmiş. Biraz daha tetikte durmamız, hayata daha da kuşkuyla bakmamız gerekiyor. Ne mutlu!
Dediğim o 'düşmanlar listesi'nin üst sıralarında Fener Patrikhanesi durur. Çoğumuz yerini bile bilmeyiz, İstanbullu olanlarımız bile Fener Rum Lisesi'ni patrikhane sanır, uzaktan. Görünce de, 'Bu muymuş?' diye şaşar, çok zaman. Ama fiziksel değil, manevi topografyada patrikhane ciddi bir düşman, vahim bir tehdittir.
Böyle olduğu zamanlar olmamış mıdır? Olmuştur tabii. Örneğin Birinci Dünya Savaşı sonrasında İstanbul'un yeniden Elen Dünyası'nın başkenti olması projesine en büyük heyecanlarla bağlanan kurum patrikhane olmuştur. Başka türlüsü de beklenemezdi. Dünyanın bu bölgesinin düzeni milliyetçiliğe göre kurulmamıştı; kurulmadığı gibi, buna karşı hiçbir aşısı, bağışıklığı da yoktu. Onun için, 19. yüzyılda bu işler başlayınca allak bullak olduk, hâlâ da tam durulduk sayılmaz.
Ayrıca, hiçbirimiz öbürünü aratmaz. Türk milliyetçiliğinden gına gelince, gidin, Yunanistan'da bir-iki hafta kalın. Terapi gibi gelir. Ama aynı kürü bir Yunanlı da burada yapabilir. Burada ikide birde Ayasofya'yı ibadete açma özlemleri depreşir. Bu asil heyecanı yatıştırmak için bir kısmında bir mescit yaptılar zaten.
Bu sayede Ayasofya'dan bir ezan sesi çevreye yayılıyor ve atalarımızın fütuhatını hatırlayarak şad oluyoruz. Tabii burada bunlar olurken orada da Ayasofya'nın bir gün yeniden kilise olacağı hayaliyle yaşayanlar eksik değil.
Böyle olunca da aramızdaki sorunları çözmemiz güçleşiyor. İki tarafta da çözülmesinden yana olanların sayısının çok yüksek olacağını tahmin ediyorum; ama aynı zamanda, iki taraftan da gerekli zamanda gerekli provokasyonu yapmaya hazır olanlar hiç az değil.
Ayrıca, 'çözmek'ten ne anladığımız da önemli. Çünkü gene dünyanın bu bölgesinde, 'çözüm'ü, kendi dediklerini eksiksiz kabul ettirmek şeklinde anlayanlar çoğunlukta. İşte, kendisi koskoca patriği asacak, özür dilemeyecek, 'Halt etmişim' demeyecek, 'Kin kapısını açtıralım' diye heyheylenecek. Bu kafayla, elinizde çaresiz duran patrikhanenin kapısını açtırabilirsiniz zorla. Ama açtığınız o kapıdan başınıza hangi yeni sorunlar yağar, bilinmez. Bu, tabii böyle düşünenleri ırgalamıyor, çünkü onlar böyle sorunlarla varolunca rahat ediyorlar.
Bir aralık, birkaç Yunanlı, Fener'de arsa, bina alacak oldu ve kıyamet koptu: 'Vatikan yapacaklar' diye. Olacak iş değil, akla mantığa gelir bir şey değil, ama diyelim ki öyleydi... Ne olur Fener Vatikan gibi olsa?
Kudüs kadar değilse de, ona yakın bir potansiyel var İstanbul'da. Burada yaşayan insanlar, kentin yerlileri, kendileriyle ve başkalarıyla barışık olarak yaşamayı, kavga getmek için değil keyfetmek için yaşamayı başardıkça, herhangi bir şeyden korkmak için herhangi bir neden kalmaz. Bu bölgenin korkularını ve düşmanlıklarını aşmanın da, böyle yaşamanın mümkün olduğunu kanıtlamak dışında bir yolu yoktur.
Yazı: Murat Belge
Kaynak: Radikal.com.tr