Ocak ayında hayata veda eden usta sanatçı Münir Özkul kızı Güner Özkul, babası hakkında çok özel detayları Posta ile paylaştı. İşte Güner Özkul'un o çarpıcı röportajı. Sonun başlangıcı ne zamandı? - Solunum cihazına bağlandıktan sonra bir cihaz takılıyor. O işi sevmedi, kendi sesine yabancılaştı. Beğenmedi çıkan sesi. Ve konuşmayı kesti. Konuşmayı kesince iletişim tamamen bitti. Nereden anladınız sesini beğenmediğini? - Konuşmamaya başlayınca. Zaten birkaç kere de Ümran Abla’ya söylemiş; “Ben bu sesi beğenmedim” diye. Şikâyet etmiş. Demans başladıktan sonra uykularından “Provaya geç kalıyorum!” diye kalkıyordu. Bütün rollerini tekrar ediyordu. Özellikle müzikallerdeki şarkıları söyleyerek uyanıyordu. Nasıl bir babaydı? - Ben çok iyi bir dönemine rastladım. Doğduğum yıl içkiyi bırakmış. Dolayısıyla abim ve ablam için farklı, benim için farklı bir babaydı. Abimle ablam, ona en çok ihtiyaç duydukları dönemde hem sürekli çalışıyor hem de alkol problemi var hayatında. Gerçi her zaman müşfik bir babaymış ama biraz ilgisiz kaldığı dönemler olmuş. Bir de onlarla ilgili her türlü pişmanlığını sanki bende telafi etmeye çalıştı. Kaç yaşındaymış sen dünyaya geldiğinde? - 41. Bize yansıyan müthiş erdemli, gururlu, namuslu, dürüst, uzlaştırıcı ve şefkatli olduğu... Gerçekten öyle miydi? - Evet, özel bir insandı. Evde de bir baba olarak Yaşar Usta mıydı? - O kadar mütevazı biri hiç olmadı! Nasıl yani? Egosu mu vardı? - Elbette. Egoya sahip olmadan bu kadar büyük bir sanatçı olunmuyor! Başka bizim bilmediğimiz özellikleri? - Çok müdanasız bir insan. Hiçbir şeyden korkusu yok, hiç kimseye eyvallahı da yok. Canının istediğini yapar, istemediğini yapmaz, bu kadar. Ama bir yandan da inanılmaz saf, tamamen bir bebek kafası. Monopoly oyunundaki paralar var ya, onları kutudan çıkart uzat, “Münir Abi bakkaldan bir yoğurt alır mısın?” de, gider almaya. O paranın gerçek mi, oyuncak mı olup olmadığını bilmez. Parayla alâkası yok. Biraz bencil de yani? - Elbette! Onun için bu kadar büyükler. O jenerasyonun böyle bir lüksü de varmış. Günümüzde bu tür şeyler pek olamıyor artık. Peki sana düşkün müydü? - Evet, çok. Ama ilkokuldan itibaren yatılı okudum. Niye? - Çünkü annemle babam ilkokula başladığımda ayrıldı. Annem, yatılı olmamın hepimiz için daha iyi olacağını düşündü. Annemle babam sürekli turnelerde oldukları ve çalıştıkları için ben zaten anneannemle ve dedemle yaşıyordum. Alıştığım düzen oydu ilkokul bire kadar. İlkokul birde anneannemi kaybedince her şey değişti. Çok hareketli bir hayatları olduğu için, beni aynı okulda yatılıya verdiler. O dönemleri hüzünlü mü hatırlıyorsun? - Yoo hayır. Başkaları için yatılı okumak hüzünlü olabilir ama ben başka türlüsünü bilmiyorum. Yatılılık, o yıllarda bu kadar garipsenen bir şey değildi. Daha çok yatılı okul kültürü ve hikâyeleri vardı. Artık pek yok. Yedi ile 15 yaş arasını yatılı geçirdim. Annem ve babam sürekli turnelerdeydi, setlerdeydi, sürekli şehir dışı. Ama zannedilmesin ki beni oraya attılar, günlerini gün ediyorlar. Öyle değil, çalışıyorlardı. Lise bitti, akademiye başladım. Ucuz video filmler dönemi de başlamıştı Türk sinemasında. Sırf bana fotoğraf dersinde iyi bir makine gerekiyor diye, babam Canon A1 gövde karşılığında bir video filminde oynamıştı.